AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
At üstünde durmak

Başbakan Erdoğan'ın attan düştüğünü gösteren kareleri her izlediğimde içim cız ediyordu. Ve hemen, Demirel'in "Türkiye'de siyaset" üzerine söylediği "rodeo" benzetmesini hatırlıyordum:

9 Cumhurbaşkanı, 6 kere gidip 7 kere gelmenin aydınlatıcı tecrübesi ile "Türkiye'de siyaset rodeoya benzer, diyordu. At üstünde durma sanatına..."

Zaman zaman devlet aygıtının "Sürücüsüne baş kaldıran bir at"a dönüştüğü ülkemizde at üstünde durmak başlıbaşına bir beceri gerektiriyordu.

Başbakan Erdoğan, fizik anlamda atın üstünden düştü. Ama siyasal anlamda at üstünde durmak için geçmişin tüm tecrübelerinden yararlanarak kendisine bir yol haritası, bir iç nizamname, bir siyaset anayasası belirlediğini düşünebiliriz. Cezaevine düştüğünde bunun kendisi için bir "nadas dönemi" olduğunu yazmıştım. Ziyaretine gittiğimde de "Ortamın, içselleştirilmiş siyaset ilkeleri edinmek için bir süzülme vasatı olarak değerlendirilebileceğini" söylemiştim. Bugünün Tayyip Erdoğan'ı ve Ak Parti yönetim kadrosu, siyasi hizmeti, böyle bir iç değerlendirmenin rotalarında oluşturmuş gibidir.

Şüphesiz en belirleyici motif, "at üstünde durma" hassasiyetidir. Bu hassasiyet insanı, "At üstünde durup az şey başarabilirsiniz, ama at üstünde duramıyorsanız hiçbir şeyi başarma imkanınız yoktur."şeklinde bir düşünceye sevkeder ve ona uygun politikalar benimsemeye yöneltir. Ak Parti kadroları, Türkiye'nin yakın geçmişine baktıklarında tarümar olmuş bir siyasi alan ve namlı namlı insanların kabir taşlarını sergileyen siyaset mezarlığı görürler... "Devlet"in neredeyse siyasete karşı konuşlandırıldığı bir ülkedir Türkiye... Halktan alınan oyun zamanla pula dönüştüğü bir siyaset zeminine sahiptir.

Böyle ortamlarda "at üstünde durma" kaygısının derinleşmesi, siyaset kadrolarını etkilemesi tabiidir. Ak Parti söz konusu olunca, bu kaygının daha da "yakın tehlike" gibi hissedilmesi de beklenir, çünkü, daha yakınlarda yol arkadaşlarının yolları kesilmiş, hatta bizzat Ak Parti lideri yolunu, kayaları çatlatarak açmıştır.

Bu yüzden...

Ak Parti parametreleri, at üstünde durabilme duyarlılığına göre şekillenmiştir. Burada,

-Devlet realiteleri...
-Toplum realiteleri...
-Dünya realiteleri...

-Ve kendi kişilik – iç dünya realiteleri arasında bir siyasi yapı çerçevesi oluşturulmuştur.

-Bizzat attan düşme kaygısının da etkin, baskıcı bir motif olduğunu unutmamak gerekiyor.

"Muhafazakar demokrat" parti nitelemesi, böyle bir çerçeve için uygun bir tanımlamadır.

Çünkü bu tanımlamayı oluşturan iki kelimeden birisi olan "demokrat" tanımlaması, dünyaca meşruiyyeti en az tartışılan bir kelime olarak ana parametrenin bütün unsurlarında kabul görebilecektir. "Muhafazakar" kelimesi ise, "koruma" anlamına gelen muhtevası ile, "korunacak değeri" bulunan her çevre için dışlanamayacak bir nitelik arzetmektedir. Belki farklılık "korunacak değer"in farklılığıdır ki, orada da herkes kendini meşrulaştırmak için diğerinin meşruiyyetini onaylamak zorundadır. Mesela, Amerika'daki "Yeni muhafazakar" iktidar ile Türkiye'deki "muhafazakar demokrat" iktidarın koruma önceliklerinin farklı olması mümkündür.

Ak Partinin mufahazakarlığı hangi değerlerin korunmasını öngörmektedir? Asıl soru budur.

Bu alan seyyal bir alandır ve yukardan aşağı parti kadrolarının iç dünya değerlerine göre biçim almak durumundadır. Bizzat bu kadroların değerleri de değişmeye açık olduğuna göre, durağan bir muhafazakarlıktan söz etmek de mümkün değildir. Ayrıca, ana parametreyi oluşturan unsurlardan bazılarının diğerlerini baskılaması ve dönüştürmesi de her zaman dikkate alınacak bir husustur.

İnsanların iç dünyalarını bütünüyle okumak mümkün değildir. Ancak, şu ana kadarki dışa yansımalarda, devlet, toplum ve dünya realitelerinin Ak Parti kadrolarının iç dünya realitelerini zaptu rapt altına aldığı intibaını veriyor.AK Parti'nin taa oluşum safhasından bu yana gündemde olan "Değişme" söylemi bu çerçevede devreye giriyor.

Bu durumda olan biteni "at üstünde durabilmek bunu gerektiriyor" diye okumak ve bazı beklentileri devlet, toplum, dünya realitelerinin daha olumlu hale geleceği zamanlara ertelemek de mümkün. "Attan düşme" korkusu ile girilen süreç, zamanla partinin "muhafazakar demokrat" içeriğini, "hakim realiteler"in insafına terkedebilir endişesine kapılmak da...

Doğrusu "iç dünya" dediğimiz vakıa da durağan değil.

İşin zorluğunu anlamak için belki Hazreti Yusuf sınavını bir kere daha okumak gerekiyor.

Hazreti Yusuf, iç dünya sınavını iyi verebilmek için Rabbin rahmetine sığınıyor. Bu, sanırım iç dünyayı Rahman'la birlikte tutma duyarlılığı demek. Attan düşme kaygısı kadar Rahman'ın hoşnutluğunu kaybetme kaygısı...

Realist ol, ama kalbini unutma!

Ak Parti'nin 2. yaş gününde böyle bir duvar yazısına ne dersiniz!


16 Ağustos 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED