AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bir topuk hikayesi

Zaman gazetesinde zaman zaman karikatürleri yayınlanan Dağıstan Çetinkaya'nın pazartesi günkü çalışmasını görünce, dayanamadım; kahkahayı patlattım. Karikatür, epeyce bir zamandır arkadaşlarla sohbet konusu haline getirip üzerine geyikler çevirdiğimiz bir konuyu öyle güzel işliyorduk ki, bu konuyu yazıp, karikatürü de buraya almaya karar verdim.

Hangi cinsten olursa olun, öğretilen hayatları yaşayan / yaşamak zorunda bırakılan insanlar için, içinde yaşanılan zamanın ruhundan fışkıran kimi gereklilikler çoğu zaman kaçınılmaz bir gömlek olur, oturur üzerinize. Cinsinize, yaşınıza, konumunuza göre biçilmiş olan bu seri üretim gömlekten sıyrılıp çıkmanız neredeyse imkansız gibidir. Rıza gösterirseniz rahat edersiniz, orasını burasını çekiştirip durdukça rahatsızlığınız üzerindeki gömlekle birlikte katlanır, buruşur ama eksilmez, değişmez; üzerinizden atamazsınız.

Parlak kırmızı rugan ayakkabılar ve ponponlu-dantelli çoraplar içinde geçirilen çocukluk döneminin ardından, genç kızlığa doğru ilerlerleyen her kız çocuğu, büyüdüğünde nasıl bir kadın olmak istediğine ilişkin bir resim çizer zihninde. Kimi postallar, sandaletler içinde düşünür ayağını. Bu aynı zamanda özgür ve hareketli bir hayat sürme idealinin de göstergesidir. Bu çocuklar büyüdüğünde ne olmak istediği sorulduğunda, bir meslek adı verebilir mesela. Kimi ise ince topuklu, zarif kavisli ayakkabılar üzerinde yükselmiş görür kendini. Resme kadınsı bir duruş hakimdir. Onlar büyüdüğünde "gelin" olmak isteyen, birinin "karısı" olmakla yetinecek kız çocuklarıdır. O yüksek topuklar üzerinde durmanın nasıl bir şey olduğunu erkenden anlamak için de, yakalanıldığında "ayakkabımın belini kıracaksın, çabuk çıkar bakayım" azarlarını işitmeyi bile göze alarak, annelerinin, ablalarının ayakkabılarını gizli gizli giyerler. Bu dönem tez geçer. Beklenen vakit yaklaşır.

Lise ve üniversite yılları hemen hemen bütün genç kızlar için postalların, sandaletlerin yıllarıdır. Yani sokak kültürünün hakimiyetinde biraz isyanın, biraz özgür ve rahat hareket etmenin ön koşulu olarak postallar, geniş ve kaba tabanlı ayakkabılar giyilir. Kadınsı görünüm, utanılan, pek kabul görmeyen bir şeydir. Bu yüzden "gelin" olmak isteyenlerin çekinerek de olsa topuklar üzerinde yükselttiği ayaklarına hep biraz küçümseyerek, hatta dudak bükülüp kıs kıs gülünürek bakılır.

Kalıpların zorunluluk halini aldığı çalışma hayatına başlayınca ise dananın kuyruğu tam anlamıyla kopar! Zira kurulu, statik bir düzenin hüküm sürdüğü iş hayatı, kadını zarif topuklu ayakkabılar üzerinde görmek ister. Var olan kadın modelleri hep topukludur. Başlarını ileri, omuzlarını geri atmış, topuklu ayakkabılarının da yardımıyla omurgalarını bir baston gibi dikleştirmiş bu kadınlar, asla vazgeçmedikleri tayyörlerini, etek-ceketlerini / pantolon-ceketlerini bir üniforma gibi taşımaya da alışmışlardır. İş hayatına yeni atılanlardan bu modellere benzeyen, topuklar üzerinde yükseltilmiş hazır bir yürüyüşü olanların yolu açılır, yükselmesi kolaylaştırılır. Ayağındaki postalları yere güvenle ve sağlamca basan yahut sandaletlerini sürükleyerek dümdüz yürüyen bir kadının çalıştığı alanda yükseldiği pek görülmüş bir şey değildir. Canı öyle istiyor diye bir topuklu, bir düz tabanlı giyen kadınlar ise sadece kafa karıştırır. O yüzden onların yürüyüşü iki ileri, bir geridir.

Hemen hemen her alanda olduğu gibi erkek egemenliğinde şekillenmiş iş hayatı da "lütfedip" içine kabul ettiği kadınların, yaptıkları işi nasıl yaptıklarından çok, nasıl bir duruş içinde, ne yükseklikteki ökçe üzerinde yaptığına da bakar. Bu asla bir kural, dile getirilmiş bir şey değildir ama, iş kadınları üzerine yapılan istatistikler, işte tam da bunu doğrular. Bakımlı ve alımlı kadınlar (yani kadınlığından ve yüksek topuklar üzerinde sallanıp yaylanmaktan asla ama asla vazgeçmeyen, ayaklarında bir gün bile düz tabanlı ayakkabı görülmeyen yüksek topukların kadınları) mesleki kariyer basamaklarını tıkır tıkır, kolaycacık çıkar.

Erkekler bunu anlayamasa da / ya da pek kulak asmasa da / yükselen kadınların üzerine çıktıkları topuklar değildir sadece, onlara topuk olmayı kabul etmiş erkek zihniyetidir bir anlamda... Velhasıl hayatın hemen hemen her alanında "tutunan" kadınlar, iğne topuklar üzerinde dengede durmayı başarabilmiş kadınlardır.


16 Ağustos 2003
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED