AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Çokevlilik" üzerine eskimemiş iki yazı (II)

Çokevlilik konusundaki hükümleri ihtiva eden Nisâ. 3-4 ayetleriyle ilgili açıklamalarımıza kaldığımız yerden devam edelim:

1) İlgili ayetler, -tekrar edecek olursak- kadın ve nikâh hukukunu düzenlemek amacıyla değil; Uhud savaşı sonrasında korunmasız kalmış dul ve yetim kadınların/kızların sorunlarına çözüm aramak amacıyla nâzil olmuştur.

2) "İkişer, üçer, dörder..." tabiri "dörde kadar" anlamına gelmediği gibi, tashih ve tahdid (sınırlama) değil, bilâkis teşvik ifade eder. Çünkü maksad, mü'min toplumu bu bîçarelerin yardımına koşmaları konusunda özendirip teşvik etmektir; "elinizden geldiği kadarıyla ve en azından bir kişiye ocağınızı açmak sûretiyle..."

3) Bu nedenledir ki zaten, perişan durumdaki zavallı kadın ve kızlara şehid düşmüş babalarından ve kocalarından kalan mirasın üzerine konma hesabı yapacak ve böylelikle bu vazifeyi istismar etmeyi düşünecek kimseler şiddetle uyarılmış, âdil ve insaflı davranmaya davet edilmişlerdir. Dikkat edilecek olursa, mü'minler sadece evlilik yoluyla değil, evlatlık almak yoluyla da yardıma çağrılmışlardır.

4) Hz. Peygamber, yürüyen Kur'an'dı ve onun ahlâkı Kur'an ahlâkı idi. Kur'an, beşerî yasaların yöneticilere tanıdığı türden özel iltimaslar ve istisnalar gibi Hz. Peygamber'e iltimas geçmemiş ve kendisine böylesi özel ayrıcalıklar tanımamıştır. Peygamberimizin birarada dokuz eşi olduğu tarihen sabittir. Binaenaleyh "dörde kadar..." yorumu bu vâkıayla telif olunamaz. (Taaddüd-i zevcât, "çokevlilik" demektir, "dörde kadar evlilik" demek değildir.)

5) Bir insanın evleneceği kimselerin miktarı dışarıdan müdahale yoluyla tayin edilemez. Nitekim Cenab-ı Hak da bu nedenle kimin kaç kişiyle evleneceği meselesinde 'sayı' tahdidinde bulunmamış, bu durumu kişisel ve toplumsal olanın tabii koşullarına bırakmıştır. Kur'an'ın nâzil olduğu dönemde sadece Araplar arasında değil, bütün kadîm toplumlarda çokevlilik -sosyal şartların da etkisiyle- cârî idi ve gayet tabii de karşılanıyordu. (Bu konuda Kur'an'a eleştiri yöneltmek ilk muhaliflerinin aklına bile gelmemişti.)

6) Fetihler ile genişleyen ve zenginleşen İslâm toplumunda, çokevlilik meselesinin sınırlarını tayin etmek zarureti başgösterdiğinde, hukukçular, bu yasal boşluğu, Kur'an'ın lafzına istinaden çözmeyi denemişler ve başarılı da olmuşlardır. Kısacası, evliliğin dörtle sınırlandırılması, hukukçuların yorumlarının sonucudur ve o devir şartlarında bu isabetli bir çözümdür. Ne var ki eş seçilen cariyelerin (savaşta esir alınan kadınların) sayısını sınırlamak mümkün olmamış, sınırlama sadece normal evliliklere mühnasır kalmıştır.

7) Ulemanın çokevliliği sınırlandırma çabaları netice vermiş ve tarih içerisinde -zannedildiği gibi- müslüman toplumlar çokevliliğin hâkim olduğu toplumlar olmamışlardır. Eldeki tarihî vesikalarda ve bilhassa günümüze ulaşan nüfus kayıtlarında yapılacak incelemeler, bu tesbiti doğrulayacaktır; zaten yapıldığı kadarıyla bilimsel araştırmalar da bu yöndedir.

8) Modernleşme döneminde sosyal şart ve telâkkilerin değişmesiyle, bilhassa Hıristiyanlığın (Katolikliğin) kadın tasavvuruyla çevrelenmiş Batı düşüncesinin etkileriyle çokevlilik meselesi bu sefer farklı bir biçimde gündeme gelmiş ve geleneksel İslâm hukukuna saldırılar için bu mesele bir bahane teşkil etmiştir.

9) İslâm modernistlerinin "Kur'an aslında tekevliliği emreder" demek zorunda kalmaları ve iddialarını iki-evlilik varsayarak temellendirmeleri savunmacı bir yaklaşımın sonucudur ve üç-evlilik dendiğinde söyleyecekleri bir sözleri yoktur. Nitekim erkekler arasındaki dedikoduları ya da genç bekârların heveskârâne gevezeliklerini bir kenara bırakırsak, bugün ülkemizde tarafların çok evlilik'le kastettikleri esasen iki-evlilik'tir.

10) İkinci eş almak teşebbüsünde bulunan dindar (!) kimselerin hem kendilerinin hem de ilişkide bulundukları kadınların mensup oldukları meslek gruplarının hangileri olduğuna dikkat edilirse, bu tür modern iki-eşliliklerin tartışmaya konu olan yönünün hukuk'tan çok ahlâk'la alâkalı bir keyfiyet arzettiği görülür.

Özetlemek gerekirse, Kur'an'da evlenilecek kadınların sayıları tayin edilmemiş ve ilgili ayetler refah değil, savaş toplumuyla alâkalı hükümler getirmiştir. "En çok dört veya bir" şeklindeki açıklamalar ise zamanla ortaya çıkan ve sosyal koşullara uygunluğu (örfü) gözeten yorumlardan ibarettir.

Yorumları hayra da yorabilirsiniz, şerre de... İşte bu noktada seçiminiz sadece hukûkî olanı değil, aynı zamanda ahlâkî olanı da belirleyecektir.

Not: Bu konuyu tartışmak isteyen tarafların "ikinci bir eş almak suretiyle aileyi genişletmek" ile "ikinci ve ayrı bir aile kurmak" arasındaki farkı gözardı ettiklerini düşünüyorum. Oysa sözkonusu olan 'çokevlilik' idi, -bir sözcük uydurmama izin verilirse- 'çokailelik' değil! Nitekim büyük şehirlerde ikinci eş, "ikinci aile" anlamına geldiğinden umumiyetle "birinci aile" ya resmen ya da fiilen yıkılmakta ve böylelikle 'çokailelik' bile mümkün olmamaktadır! O halde kim, hangi sevdalının (!) "ailesini genişletmek' ihtiyacıyla ve niyetiyle bu işe kalkıştığını iddia edebilir?!? Unutulmamalı ki Efendimizin (s.a) aynı anda dokuz zevcesi ve fakat bir ailesi vardı!


28 Eylül 2003
Pazar
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED