AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Uzaktakiler

Yoksulun yüzü soğuktur. Kim ona yaklaşmak ister? Yoksul bunu bilir, evini uzaklarda kurar.

Zaten yakına gelmeye takati yoktur. Eh ne denilmiş: "gözden ırak olan gönülden de ırak olur". Şimdi size desem ki; adam iş aramak için tek gözlü kondusundan çıkıp şehir merkezine gelecek, ama dolmuş parası, otobüs parası yok, onca yolu yayan geliyor; inanmazsınız.

Yok, ya!... Dersiniz, daha neler.

İnanın, inanın, uzaktakilerin durumu perişan. Siz görmüyorsunuz onları ve bu yüzden bilmiyorsunuz. "Efendim onlar da gelmesinler şehre, köylerinde otursunlar" deyip yüzünüzü asmayın. Kim durup-dururken köyünü yurdunu, baba ocağını terkeder?

Demek ki ortada bir zaruret var.

Bazı yoksullar mecburen yakınımızda kalmıştır. Kentin dağı taşı apartmanla çevrilince vadi tabanlarında kalan gecekondu alanları bu duruma düşer.

Siz bu alanlara yukarıdan bakarsınız, ve her baktığınızda yüzünüzü buruşturup:

"Yahu yakışıyor mu bunlar buraya. Daya bir gece buldozeri, süpür at şunları" dersiniz. Her yağmurda bunların evini sel basar. Çoluk-çocuk, yatak-yorgan ortada kalır.

Kimileri insanlığı unutup: "oh olsun, sen misin dere yatağına gecekondu yapan" diye basar kalayı. Nasılsa hazine arazisi yağmalanmıştır, yağmaya karışanlar ceremesini çeksin artık.

Sanki memlekette yağmalanan sadece bu alanlardır.

Kentin eski yapıları, yıkılacak gibi duran terkedilmiş sokakları (Meselâ İstanbul'da Tarlabaşı, Gedikpaşa vb. gibi semtler) bir başka yoksul barınağıdır.

Buralar da tehlikeli bulunur. Ne olur, ne olmaz diye pek yaklaşılmaz.

* * *

Devlet kendi adamını bir biçimde korumaya almıştır. Memuruna lojman yapar, mensubuna "eğitim ve dinlenme tesisi" kurar.

Milletvekilleri dahi lojmana kavuşmuş, halkın içinden uzaklaşmıştır. (Şimdi lojmanlar satılıyor, yeniden halka dönecekler. Acaba, diyor ve bekliyoruz. Makam saltanatını bitirene helal olsun diyeceğiz.) Devletin binaları duvarların gerisindedir, kapılarında nöbetçi, bekçi olur.

Varlıklı kesim epeyce bir zamandan beri kent merkezini terkederek daha mutena, daha emin çevrelere, sitelere taşınıyor. Onlar da bir nevi devlet sayılır. Sitelerin etrafını tellerle, yüksek duvarlarla çevirip, kapılarına korumalar koymuşlardır.

Kente, işyerlerine arabaları ile gider-gelirler. Ayakları çamura, toprağa basmaz. Bazan, mecbur kaldıklarında taksiye biner, şoförle konuşur "memleketin ahvali hakkında" bilgiler alır, bu bilgiye dayanarak gazetelere yazı yazar, demeç verirler.

Devlet halktan nasıl uzaklaşmış ise, bir nevi devlet olan zenginler de öyle uzaklaşmaktadır. (Ha devlet şirketi, ha şirket devleti, ne farkı var)

"Nasıl olur" derler, "zenginle fakirin birarada yaşadığı nerde görülmüş?" Meseleyi böyle yorumlayanlara sözümüz yok.

Aslında var ama, yeri burası değil.

Ayıp olur.


21 Mayıs 2003
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED