AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y E M E K
Beyoğlu'nda bereketli bir sofra
Hacı Abdullah Sofrası

Beyoğlu'na şöyle bir uğrayıp Hacı Abdullah Lokantası'na uğramamak eksiklik değil Beyoğlu'nu görmemektir

Biraz, doğuyu, biraz biraz batıyı yaşarsınız orada. Her dinden her ırktan insanları bulur, İstanbul'u İstanbul yapan çok kültürlülüğü net biçimde orada gözlersiniz. Biraz tarih solur, günden nefes alırsınız aynı zamanda…. Beyoğlu'ndan bahsediyoruz…

Gece gündüz canlıdır Beyoğlu. Doyurur, eğlendirir, dinlendirir…

Uzunca bir zaman gözümüzü yollarda bıraktıktan sonra geliveren baharın coşkusunu yaşamak için Beyoğlu'nda küçük bir gezinti yaptık. İstiklal Caddesi'ne doluşmuş insanların yüzlerine bahar sevinci yerleşmiş, kimi sokaklara atılan masalarda çaylarını yudumluyor, kimi alışveriş yapıyordu.

İçimizi ısıtan bahar coşkusunu ağız tadıyla pekiştirmek için iki arkadaşımla yolumuzu Hacı Abdullah Lokantası'na düşürdük.

Osmanlı döneminde açılan ilk resmi lokanta olan Hacı Abdullah, 1888 yılında Sultan Abdülhamit Han'ın beraatı ile kurulmuş.

115 yıllık serüveninde bayrak değişimini esas alan müessese "Ustadan çırağa" devredilerek günümüze kadar gelmiş. Yani Hacı Abdullah'taki gelenek günümüzde unutulmaya yüz tutan "Ahilik Teşkilatının" yaşayan belki de son örneği..

Bu bilgilerden sonra gözlemlerimize geçebiliriz. Göz alıcı bir düzenle girişe yerleştirilen kök boyalar ve salonların duvarlarını süsleyen şık vitrinlerindeki konserveler muhteşem. Bamyadan enginara, çalı fasülyesinden domatese kadar çeşit çeşit konserve... Hepsi kendi mutfaklarından. İncirden üzüme, kızılcıktan kayısıya kadar onlarca çeşit meyve konservesini de unutmayalım. Çoğu otuz kırk yıl önce kurulan konserveler hala tazeliklerini koruyor. Vitrinlerindeki günlük taze sebze ve meyveler sanki orada yetişmiş gibi dalından hiç koparılmamış gibi diri ve canlı. Tezgahtaki sıra sıra dizilen zeytinyağlıların görüntüsü tok insanı bile yemek için kışkırtacak kadar iddialı.

Bunca güzel görüntünün ardından hemen servise başlandı. Başlangıç olarak doğu yöresine ait soğuk çorba tatmaya değer lezzetlerin başında geliyor. Soğuk çorbanın ana malzemesi yoğurt. İçinde nane-buğday dövmesi ve nohut var. Çorbanın içine bol nane atıldığı zaman lezzetine ayrı bir lezzet katıyor.

Çorbanın yanında gelen ekmekler Vakfıkebir ve mısır ekmeği. Ekmekler isteğe göre ızgara da yapılabiliyor. İçinde hiç bir katkı maddesi yok. Kilo problemi olanlara ise bire bir.

Ana yemek tercihimi enginar, bamya ve yoğurtlu bakladan yana kullandım. Ayıklanması ve kılçıklarından arındırılması maharet isteyen Enginar'ı layıkıyla hazırlamışlar. Aynı şekilde usta işi bir ayıklamayla, yapışkanının yemeğe akmasının önünü alan, tane taneliğini koruması sağlanan bamyada ağızlara layıktı. Yeri gelmişken Hacı Abdullah'ın aşçılarına küçük bir tavsiyede bulunmak istiyorum, "koruk" tabir edilen üzümün olmamışı bamya yemeğine ayrı bir lezzet katar. Zeytinyağlı bakla da tadılmaya değer yemeklerden bir diğeri.

Arkadaşlarımdan biri tercihini Saksı Kebabı'ndan, diğeri ise Hünkar Beğendi'den yana kullandı. Saksı Kebabı'nın ana ürünü patlıcan. İçerisinde kuşbaşı dana eti, mantar ve üzerinde ise başemel sos var. Görüntüsü ilk görüşte karnıyarığa benziyor. Hünkar Beğendi de Osmanlı Saray Mutfağının en önemli yemeklerinden. Hacı Abdullah Lokantası'nın Sahibi Abdullah Korun, Osmanlı sultanlarının, Hünkar Beğendiyi haftada en az 3 kez yediklerini belirtiyor.

Abdullah Korun beyle sıcak sohbetimiz sürerken yine devrin padişahlarının içtikleri nar suyundan içtim. Nar, Siirt Zivzik'ten geliyormuş. Abdullah Korun'un ifadesine göre Türkiye'nin en iyi narı Zivzik'te yetişiyormuş.Osmanlı padişahlarının damak zevklerine ne kadar düşkün olduklarını bir kez daha anlamış oldum. Kaliteli malzemeden taviz verilmeyen lokantada günde ortalama yüz elli çeşit yemek çıkıyor ve yaklaşık yüz çeşidi Osmanlı Saray Mutfağından. 4 salondan müteşekkil müesseseni toplam kapasitesi 200 kişi. 50 kişilik kapasitesiyle asma kattaki kubbealtı salon ortama otantik hava katmış. Restorana gelen turistlerin Hacı Abdullah tezgahını bir tablo gibi seyrettikten sonra görerek sipariş ettikleri yemekleri, dolayısıyla Türk Mutfağını çok beğendiklerini gözlemlemekte hiç zorlanmıyoruz.

11:00-22:30 saatleri arası açık olan lokantada yemeklerin kalitesi, lezzeti, doyuruculuğunun yanına bir de servis kalitesi ve özellikle personelinin ilgisi eklenince inanın ödediğiniz hesap sizi çok da etkilemiyor. Kişi başı ortalama 20.000.000 hesap ödedik.Müessesede kredi kartı da kullanılabilir.

Beyoğlu'na şöyle bir uğrayıp Hacı Abdullah Lokantası'na uğramamak eksiklikten öte Beyoğlu'ndan geçmemiş olmaktır.

Pişirenlerin, sofraya getirenlerin ellerine sağlık. Yiyenlere de afiyet olsun...

Adres:

Ağa Camii Yanı Sakızağacı Cad. No:17 Beyoğlu/İstanbul
Tel: 293 85 61 – 293 08 51
www.haciabdullah.com.tr


HAFTANIN YEMEĞİ

Enginar (4 kişilik)

Malzemeler

  • 4 tane enginar l 2 orta boy patates

  • 2 orta boy havuç l 8 baş arpacık soğanı

  • 1 su bardağı zeytinyağı l 1 limon

  • 1 yemek kaşığı un l 6-7 dal dereotu

  • 1 parça limon tuzu l Tuz,Şeker

  • 1 su bardağı haşlanmış bezelye

    Hazırlanışı

  • 1 lt suda 1 parça limon tuzu ve 1 tatlı kaşığı unu eritin. Siyahlaşmaması için enginarları suyun içine atın.

  • Patates ve havucu küp küp doğrayıp enginarların üzerine ilave edin.

  • Başka bir kapta yemek kaşığı unu azar azar sulandırarak çırpın, suyu 1 l ye tamamlayın. Diğer kaptaki tüm sebzeleri suyu süzerek buraya geçirin. Üzerine zeytinyağı, şeker, tuz, arpacık soğanları ilave edin.

  • Su kaynadıktan sonra 20 dakika daha pişirin. Soğuduktan sonra üzerine haşlanmış bezelye ve dereotu koyarak servis yapın.

    LEZZETLİ SÖZLER KÖŞESİ

    Asil azmaz, bal kokmaz.


  •  
    BAŞLARKEN...
    Merhaba,
    Tanıdığı, bildiği gazetesindeki değişikliğe şaşıran okuyucularımız için küçük bir açıklamayla başlayalım: Bu sayfa ağzının tadını bilenlerin sayfası olacak.
    Ağız tadını bilmekten ne kastettiğimizi de anlatalım hemen; politikaya, ekonomiye dair ağız tadı önerilerimiz olmayacak… Bu konular bizim işimiz değil. Biz doğrudan ağız tadını yazmaya gayret edeceğiz. Yani, güzel bir yemeği, özenle hazırlanmış bir tatlıyı, buharından keyif tüten kahveyi yazacağız…
    Anlayacağınız; bu sayfada başta kültürümüzün en belirgin motiflerinden biri olan mutfağımız olmak üzere, diğer gelişmiş mutfak kültürlerinden bahsedecek, birlikte pişirip birlikte yiyeceğiz.
    Oldukça geniş bir çerçeveden öneriler ve değerlendirmelerin yer alacağı bu sayfanın dili hepimizin alışık olduğu, konuştuğu dil olacak.
    Fırsat buldukça mekanları gezecek, dekorundan, servisine, kullandığı malzemeden, yemeğin tadına, görüntüsüne kadar pek çok açıdan değerlendirip sizlerin bilgisine sunacağız. Bu mekanlar, bazen birinci sınıf bir lokanta, bazen dünya lezetlerini servis eden bir restoran, bazen de bir esnaf lokantası olacak.
    Halen İstanbul Ticaret Odası Otel, Lokanta ve Eğlence Yerleri'nin bağlı olduğu 69. Komite'sinin Meclis Üyeliğini aynı zamanda Türk Mutfak Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğini yürütüyorum. Aktif olarak yürüttüğüm bu görevlerimden edindiğim bilgi ve deneyimlerim paralelinde hazırlayacağım bu sayfa sizlerin görüş, önerilerinizle gelişecektir.
    Ağımızın tadının bozulmaması dileğiyle….
    18 Mayıs 2003
    Pazar
     
    RAMAZAN BİNGÖL


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED