AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
N'oluyoruz?

N'oluyoruz? Bu bir hayret sorusu... Evet, son günlerde hayret verici şeyler oluyor. Neredeyse üşüştüler Türkiye'nin üzerine, dersem abartmış olur muyum?

17 Aralık'a beş var ve bir yandan Amerikası, bir yandan Avrupası sanki bir karar anı sendromuyla Türkiye'ye ilişkin bazı hesapları halletmeye çalışıyorlar.

"Kürdistan", dil sürçmesi...

Vaktiyle "Haçlı seferi" de Bush imzalı bir dil sürçmesiydi. Sonunda haçlar arzı endam etti tank namlularının ucunda ya da Irak'a asker diye gönderilen Amerikan çapulcularının boyunlarında...

Diyarbakır ziyareti, artık AB işi oradan geçtiği için teamül haline gelmiş bir şey... Bir tür özel koruma ve kollama... "Buralar bizim için özel" muhabbeti... Kürt böreğinin lezzeti başka... Hele üzerindeki pudra şekeri Leyla Zana'lı olursa...

Leyla Zana görüşmesi, Kürt siyasal temsilini el bebek - gül bebek inşa etme, hem de o mecrada inşa etme çabası...

Ekümeniklik, dil sürçmesi falan değil, teammüden gerçekleşmiş bir eylem... Onu açık oynuyorlar...

Ne yani neden korkuyorsunuz?

Bizans'ı mı ihya edecekler yani?

Anadolu üzerinde hesapları mı var yani?

Belki de "Evet öyle, diye cevap vermek lazım. Tam da o endişe içerisinde bakıyoruz olaylara... Birilerinin zihninde hâlâ İstanbul'la, Anadolu toprağı ile ilgili hesaplaşma bitmedi. Birileri hâlâ bu topraklara hesabı bitmemiş Endülüs gibi bakıyor olabilirler... Bunu hatırlatan hiçbir işin yolunu açmamak gerekiyor", diye düşünmek, böyle düşünenleri en azından yadırgamamak, böyle düşünenleri en azından paranoya içinde olmakla suçlamamak gerekiyor. Bir ihtiyat akçesi gibi, bir savunma çekirdeği olarak zihinlerin bir yerinde tutmak gerekiyor."

Kıbrıs'ın tanınması taleplerine ne diyeceksiniz? Washington'dan ve Brüksel'den aynı tonlarla...

"Bastır, tam zamanıdır, Türkiye Avrupa kapısında müzakere kararı ve tarih beklerken, her şeyi kabullenmeye hazırdır" mantığıyla Batı'nın iki ucundan aynı tempoda bir kuşatım bu.

Lord Curzon'un Lozan'daki sözlerini unutmamalı: "Şimdi bu verdiklerimizi şu cebime koyuyorum. Yarın paraya ihtiyacınız olacak. O zaman gelip kapımızı çaldığınızda bir cebimden parayı, diğer cebimden bu meseleleri teker teker çıkarıp önünüze koyacağım."

Öyle görüyorlar, Türkiye derin bir ihtiyaçla Avrupa'nın kapısına düştü, yalvarıyor, başka çaresi yok, AB olmazsa nereye gidecekler, Amerika'nın Ortadoğu'daki kulu mu olacaklar ya da Ortadoğu bataklığında debelenecekler mi? Varsa yoksa Avrupa... Öyleyse bütün hesap görülmeli...

Mantığa bak!

"Müzakere için masaya oturduğun adamı tanımamak olur mu?"

Ne kadar yalın bir mantık değil mi?

Ama içinde karşıdakini aptal yerine koyan bir hinoğlu hinlik gizli.

İçlerinden kıs kıs güldüklerinden emin olabilirsiniz. Çünkü o durumu bizzat kendileri gerçekleştirdiler, Rumlara hormon enjekte edip, devlet haline getirdiler ve Türkiye'nin karşısına oturttular, şimdi de "tanı" diyorlar. İçimden "Kalleşlik bu!" demek ve bunu 25 Avrupa dilinde bağırmak geçiyor. Yani olayın sadece kendisi vahamet değil, ortaya konuş tarzı kahredici...

Bekleniyordu ki, Hükümet pusar... Reformları yapmak için dolu dizgin gidiyor ya, bu işler de aradan çıkıverir.

Amerika'nın cürümlerini görmez hükümet...

Ne de olsa, dış desteğe ihtiyacı var...

Yoo, öyle olmayıverdi...

Kırmızı çizgiler, olmazsa olmazlar parıldamaya başlayıverdi.

Ve hele Irak'taki can pazarında Amerikan vahşeti herkesin kanına dokundu ve hükümet - parlamento cenahı "Bu kadarı olmaz!" isyanını seslendiriverdi...

Bunu beklemiyorlardı...

Onlar Ortadoğu'da ya Allavi bulurlardı, ya da, her olan bitene sessiz kalmayı tercih edecek uyumlu iktidarlar...

Bütün Ortadoğu hükümetleri susmuyor muydu?

Bu Tayyib'e ne oluyordu?

Bakın Amerikan ağızlarına, Whasington kulislerine, böyle öfke sinyalleri gözlersiniz...

Bir insanlık çizgisi çiziyor hükümet hiç olmazsa Amerika ile ilişkilerinde... Bir "olmazsa olmazlar" seddi oluşturuyor AB'nin önünde.

Bu beklenen bir şeydi, doğru bir şey.

Şimdi ister misiniz, içerideki birtakım odaklar, hani düne kadar ulusalcı söylemle gelenler, kalksınlar, "Hükümetin arkasından Amerika ve Avrupa çekildi, öyleyse onun hesabını görme zamanı geldi" deyip vur abalıya yönelsinler... Amerika ve Avrupa ile birlikte yeniden "İslamcı karşıtlığı" cephesi oluştursunlar...

Olmaz mı? Kimbilir? Her oyuna hazır olmak lazım.

Ama ben, şimdi iç insicam zamanı diyorum. Birbirini doğru anlama ve sağlıklı duruşlar oluşturma zamanı...


6 Aralık 2004
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED