AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Bu manşet ne demek istiyor şimdi?

"Biyografiler"e göz atınca, Hürriyet'in "Dost imzalar"dan neyi anladığı açıkça anlaşılıyor. Eğer siz de ertelenen Ermeni Konferansı'nın konuşmacıları ya da katılımcıları arasındaysanız, kendinizi hiç tereddüt etmeden "Dost imzalar" sınıfına dahil edebilirsiniz! Peki şimdi söyler misiniz: Hürriyet "çoğul okumaya" fevkalade fırsat tanıyan bu manşeti ile ne demek istiyor?

Bugüne kadar duymamış olmanız imkansız; Bir Amerikan üniversitesinde çalışan akademisyen Yektan Türkyılmaz, 17 Haziran'dan bu yana Erivan'da tutuklu bulunuyor. Türkyılmaz, eski bir kitabı yurtdışına çıkartmaya çalışmakla suçlanıyor. Tutuklu akademisyen ve ona destek verenler ise, herşeyden önce, söz konusu suçun yasalarda tarif edilmemiş olmasına dikkat çekiyor.

Türkyılmaz'ın tutukluluk halinin kalkması için geçenlerde Türkiye'den oniki gazeteci-yazar-akademisyen de Ermenistan yetkililerine bir mektup yolladı. Mektubu imzalayanlar özetle, Türkyılmaz'ın gördüğü muamelenin kabul edilemeyeceğini ve bu girişimin Ermenistan'ın bağımsız akademik araştırmaları desteklemediği şüphesini uyandırdığını belirtiyorlar.

"DOST İMZALAR" FASLI DA NE DEMEK?

Hürriyet gazetesi (10 Ağustos) işte bu yerinde girişimi manşet yapmış. Karşımızda şöyle bir manşet duruyor: "Dost imzaların 'BIRAKIN' mektubu".

Görüyorsunuz, manşet bayağı karmaşık bir durum arzediyor; okuyanın (ki öyle olması gerekir) bir çırpıda anlayabileceği türden bir manşet değil bu. İşin " 'Bırakın' mektubu" faslını anlamak kolay ama ya işin "Dost imzalar" faslı, o ne demek?

Ama eğer Hürriyet'in "nazik" konulara ilişkin manşetlerine aşina bir okursanız, durum sizin için hiç de karmaşık değildir. Dolayısıyla "Dost imzalar" ifadesinin ne anlam ifade ettiğini hemen o saniye "çakmanız" işten bile değil...

YAZARLAR, AKADEMİSYENLER, GAZETECİLER...

Nitekim Hürriyet, manşetlerini çözmede bu kadar usta olmayan okurlarını düşünerek iç sayfada (yani haberin devamında) " 'Dost' imzalar" başlığı altında bir pencere de açmış. Açmış ve içine Türkyılmaz için seferber olan imza sahiplerinin "açılımını" da vermiş. Nasıl bir "açılım" mı? Mesela şöyle şeyler: "Orhan Pamuk: Bir İsviçre gazetesine verdiği demeçte, 'Türkiye'de 30 bin Kürt öldürülmüştür. Bir milyon da Ermeni' diyerek tepki çekmişti."

"Murat Belge: 1915 olaylarının 90'ıncı yıldönümünde Erivan'daki törenlere katılmış, Mariot Oteli'nde bir Ermeni üzerine şarap dökmüştü."(!) (Belge'nin 'biyografisi'nin sonuna bir (!) ekledik, çünkü anlaşılıyor ki gazete işin hâlâ "televole" faslı ile meşgul!)

"Taha Parla (Akademisyen): İptal edilen Ermeni Konferensı'nın konuşmacılarından."

"Elif Şafak: Tepkiler üzerine iptal edilen Ermeni Konferansı'nın konuşmacıları arasındaydı."(!) (Buraya da bir (!), çünkü şahit olduğunuz gibi Parla ve Şafak aynı Konferans'ın konuşmacıları arasında olmalarına rağmen, Elif Şafak'ın konferansı "Tepkiler üzerine" ifadesiyle daha bir zenginleştirilmiş!)

"Ayşe Gül Altınay: İptal edilen Ermeni Konferansı'nın katılımcılarından."

(...)

"Biyografiler"e göz atınca, Hürriyet'in "Dost imzalar"dan neyi anladığı açıkça anlaşılıyor. Eğer siz de ertelenen Ermeni Konferansı'nın konuşmacıları ya da katılımcıları arasındaysınız, kendinizi hiç tereddüt etmeden "Dost imzalar" sınıfına dahil edebilirsiniz!

Peki şimdi söyler misiniz: Hürriyet "çoğul okumaya" fevkalade fırsat tanıyan bu manşeti ile ne demek istiyor?

Aman dikkat! Eğer "Biliyoruz tabii ki!" diyorsanız, siz de "dostlar arasındasınız"! (K.B.)


Kanal D'den gece yarısı mevlit kuşağı

Biliyorsunuz geçen perşembeyi geçen cumaya bağlayan gece Regaib kandiliydi. Uyku vaktinin geldiğine hükmedip yerimden kalkıyordum ki, içimden hiç de davudi olmayan, neredeyse bozuk Türkçeli bir DJ sesi son bir zap yapmamın iyi olacağını söyledi. Yaptım. İnanmayacaksınız ama, tam o sırada Kanal D'de "Regaip Kandili Özel" başlıyordu. Saat tam 02.22'ydi.

Tek kanallı siyah beyaz günlerde kandil akşamları televizyon ekranının tek mönüsü olurdu: Müstesna camilerimizden birinden naklen mevlit yayını... Zaman ilerledikçe memleketin ne kadar frekans aralığı varsa hepsinde mantar gibi özel kanallar bitmeye başladı. Bunun sonucu olarak bütün bir akşamı mevlit yayınlarına ayırabilme lüksü de ortadan kalktı.

TRT devlet televizyonu olmanın getirdiği sorumlulukla bu yayınları sürdürmeye daha sonraki yıllarda da çaba gösterdi. Özel kanallar ise bir süre sonra "prime time"larını bu nevi az reklam getirili yayınlara ayırmaya yanaşmaz oldular ve naklen mevlit yayınları özel kanalların gündeminden kalktı.

Yerine "prime time"ın ardına iliştirilen daha kısa metrajlı bant mevlit yayınları kondu. Ancak reyting canavarı öyle kolay doyacak türden bir yaratık olmadığı için "prime time" giderek şişmanlamaya, genişlemeye başladı. Dolayısıyla mevlit yayınları da gecenin daha geç saatlerine doğru itelenir oldu.

KANDİLLER RUHUNA UYGUN KUTLANMALI

Televizyon kanallarının kandil gecelerinde bu gecelerin ruhaniyetine uygun bazı programlar yapmaları esasen kötü bir fikir değil, ama yapmamaları da öyle... Kendi adıma böyle bir gayreti çok gerekli görmüyorum. Esasen kandil günlerinde insanların cep telefonlarıyla birbirlerine toplu kutlama mesajları çekmeleri de hayatın ruhunu tahriş eden bir naylonlaşma belirtisi gibi görünüyor benim akıl gözüme. Din, inanan insanlar için kendi usul ve erkanı, kendi derinliği ve muhteviyatı, kendi duygu ve gelenekleri içinde yaşanması gereken bir bütün...

Bir dinin hissiyatını televizyon ekranından ya da cep telefonu mesajlarından geçirmeye kalktığınızda hakikiliğini de filtre ediyorsunuz aslında. Televizyon yayınları içinde insanı ilgilendiren her şeye olduğu gibi dine de yer var elbette. Ancak kandil gecelerinin ihyası gibi doğrudan ibadete giren haller için televizyon yanlış ve "kul"u pasifize eden bir gereç bence. Böyle düşünüyorum ve öteden beri televizyon üzerinden kandilleri ihya gayretlerine çok sıcak olamıyorum. Öte yandan kimsenin kandil geceleri televizyonlarından mevlit dinlemesine de karşı değilim, bunu yapmayı isteyenler hiç şüphesiz yapabilirler. Ancak kanalların son tavır ve davranışlarından anlaşılıyor ki, televizyondan mevlit dinlemek isteyenlerin sayısı giderek azalıyor.

Son örnek beni bile şaşırttı. Biliyorsunuz geçen perşembeyi geçen cumaya bağlayan gece Regaib kandiliydi. TRT her zaman olduğu gibi ana kuşakta bir özel yayın gerçekleştirdi ve Bursa Ulu Camii'nin mimari zarafetini çok iyi yansıtan, rejisiyle epeyce dikkat çeken bir mevlit özel yayını gerçekleştirdi. Ulu Camii, memleketimizdeki camiiler arasında beni en fazla çekeni olduğu için uzun bir süre yayını izledim. Sonra bu fasıl kapandı ve ben birkaç saat süreyle elimdeki kitaba göz gezdirdim. Uyku vaktinin geldiğine hükmedip yerimden kalkıyordum ki, içimden hiç de davudi olmayan, neredeyse bozuk Türkçeli bir DJ sesi son bir zap yapmamın iyi olacağını söyledi. Yaptım. İnanmayacaksınız ama, tam o sırada Kanal D'de "Regaip Kandili Özel" başlıyordu. Saat tam 02.22'ydi.

İşte bu benim anlayabileceğim bir şey değil. Kanal D'de Regaip kandiliyle ilgili bir program olmamasını rahatlıkla anlayabilirim. Olmasını da anlayabilirim. Ama madem böyle bir program hazırlamışlar, o programı gecenin 02.22'sinde yayına sürmelerini anlayamam. Bu vahim bir saygısızlık ve ciddi bir "laf olsun torba dolsun yayıncılığı" örneği... "Prime time"ınız çok kıymetliyse, o zaman milletin maneviyatıyla pinpon oynamayın derler adama!

Peki yayın akışında "Regaip Kandili Özel"in gecenin bir yarısına kaymasına neden olan o kıymetli program neymiş dersiniz? Bol manken, bol gece hayatı, bol albüm, bol moda ihtiva eden "Canlı Canlı" diye bir lüzumsuzluk! 22.30'da başlamış. 02.20'lere kadar sürmüş. Bir incir çekirdeğini doldurmak için yaklaşık dört saat ve işte sonuç! (G.Ö.)


İşlerine hakim oldukları besbelli!

Bazı gazetelerin bazı sayfa yapıcılarından söz ediyoruz. Aslına bakacak olursanız bu "sayfa yapıcılar"la her gazetede karşılaşmak mümkün. Tahmin ettiğiniz gibi bu işte asıl hüner, hangi haberin hangisinin yanında-altında-üzerinde yer alacağının tespitiyle başlıyor. Tamam, gazete sayfaları belli başlıklar altında belli konulara ayrıldığı için haberlerin yeriyle fazla oynayabilmek mümkün değil. "Ekonomi" sayfasında bir "Üçüncü Sayfa" haberine yer açmak tabii ki mümkün değil. "Dış Haberler" ya da "Kültür" sayfalarında keza. Dolayısıyla gazetelerin ancak bazı sayfaları bu "oyun"a izin veriyor. Mesela ikinci sayfa, mesela arka sayfa. Ve tabii en çok da "Gündem" adını taşıyan sayfa.

Derdimizi daha iyi anlatabilmek için bir örnekten hareket edelim:

Hürriyet'in (8 Ağustos) "Gündem" sayfası (17. sayfa) iki büyük üç küçük haberden oluşuyordu. İngiltere'nin eski Dışişleri Bakanı Robin Cook'un ölümü "Savaş karşıtı bakan dağda öldü" manşetiyle birinci haberdi. İkinci büyük haberin başlığı da şöyle: "Yollar oyuk şehit oluyor komutanım". Evet gördüğünüz gibi alışılmış bir başlık değildi bu. Değildi, çünkü başlığa kurulan bu ifade Jandarma Genel Komutanı Org. Fevzi Türkeli'nin Antalya'da düşen helikopterde şehit olan Üsteğmen Bülent Sarıkaya'nın cenaze töreninde Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt'a Güneydoğu'daki yolların durumu hakkında ayaküstü bilgi aktarırken sarfettiği sözlerden oluşturulmuştu. Org. Türkeli, son günlerin tartışma konulardan birisi olan "Güneydoğu'nun asfaltsızlıktan dolayı kolaylıkla mayın döşenebilen yolları" hakkında konuşuyordu.

Peki bu ikinci haberin hemen yanıbaşına yerleştirilmiş haber neden söz ediyordu? Gazetenin sayfa yapıcıları bu küçük haberin başlığını Başbakan Erdoğan'ı futbol oynarken görüntüleyen bir fotoğrafının üzerine yerleştirmişlerdi: "Adaya asfalt için destek".

Haberi okuyunca şu bilgileri ediniyorduk: Tatilini Balıkesir'in Marmara İlçesi'ne bağlı Ekinlik Adası'nda geçiren Başbakan, ilçenin kaymakamı, belediye başkanı ve de yöredeki belde belediye başkanları ile Marmara ve Saraylar beldesi arasındaki 27 kilometrelik yolun asfaltlanması ve yapımına 1999 yılında başlanan iskelenin bitirilmesi için bir toplantı yapmış ve 1,4 milyon YTL'lik yol maliyetinin 400 bir YTL'lik bölümü Erdoğan'ın talimatı doğrultusunda Balıkesir İl Özel İdare bütçesine aktarılmıştı.

"Sayfa yapıcı"nın yaratıcılığını nasıl buldunuz?

Bir yanda Güneydoğu'nun yollarının toprak olduğundan yakınan iki komutan; öte yanda "tatilini geçirdiği" Ekinlik Adası'na komşu beldede "asfaltlama" hizmetleri için ilgili ilin özel idare bütçesine talimatla para aktaran bir Başbakan!

"Sayfa yapıcılar"ın psikoloji ya da sosyal psikoloji ile ilgilendikleri de muhakkak...

Öyle bir okur tasarlıyorlar ki (herhalde), gazetenin "Gündem" sayfasını önüne açınca önce (tabii olarak, çünkü büyük haber) iki komutanın arasında geçen konuşmaya kulak vererek öfkelenecek, daha sonra da küçük haberi okuyup "Aaaa! Bu kadarı da fazla oluyor!" diyerek elindeki gazeteyi hırsından yırtıp atacak!

İyi ama bu herşeyden önce okurlara yapılan bir haksızlık değil mi? Okurlar zaten binbir derdin altında son derece öfkeli ve hırslıyken, onların bu hassas psikolojileriyle bir de gazetenin "sayfa yapıcıları"nın oynaması haksızlıktan da öte bir kötülük değil mi?

Ne yapacaksınız, gazeteci işte; heyecanı, heyecanlandırmayı, öfkelendirmeyi çok seviyor... Bu meslek bunlar olmaksızın olmuyor... Hiçbir şey yapamıyorsan, birbirini köpürten-azdıran haberleri yan yana yerleştir... Yerleştir ki, okurlar insanoğlunun (hele de "siyasetçi" sınıfının) tahmin ettiklerinden de kötü olduğuna iman etsinler... (K.B.)


14 Ağustos 2005
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
G. Özcan


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED