AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
'TC'nin son kalelerinden biri yıkılmak üzere'

Birkaç kere niyetlendiysem de Devlet Tiyatroları Genel Müdürü'nün görevden alınmasıyla başlayan tartışmaya bugüne kadar girmedim. Tartışmanın taraflarından birisi olan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç hakkındaki değerlendirmemi göreve başladığı günlerde verdiği bir mülakattan hareketle (epeyce "can sıkıcı" bir tarzda!) yapmış olduğumdan olacak, bu işte bayağı isteksiz davrandım. Ama gördüğünüz gibi bugün perhizi bozuyor ve ben de konu hakkında birkaç laf etmek istiyorum.

"Perhiz"i bozmama sebep, Yücel Erten'in Radikal'de (9 Eylül) yayımlanan "Bakan Koç'a açık mektup" başlıklı yazısıydı. Tanıyanlar biliyordur; Yücel Erten, bir dönem Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü koltuğunda da oturmuş, bu görevdeyken kendisini erken emekli etmiş değerli bir tiyatro adamı. Erten yazısına şöyle bir tespitle başlamış:

"Bu kaçıncı kezdir ki, yine DT karıştı, yine göz gözü görmüyor ve yine sanatçılar haklı bir isyan içinde..." Erten'in yazısında karşılaştığım bu ilk tespit bana hiç doyurucu gelmese de, yazıyı okumaya devam ettim. İyi ki etmişim, çünkü karşımıza çıkan şu ikinci tespit önemliydi: "DT'nin temel sorunu, eskimiş yasasında, aşırı merkeziyetçi yapısında ve siyasi bağımlılığındadır." Erten'in bundan sonra kaleme aldıkları beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Bu satırlar tiyatroların üzerinden siyasi iktidarların ellerinin mutlak suretle çekilmesi gerektiğinde ısrar eden doğru ama (bence) ülkenin tartıştığı sorunu olması gerektiği gibi açıklayan satırlar değildi.

Tamam -çok şükür ki!- Erten'in yazısında Devlet Tiyatroları mensuplarının son günlerde oyun öncesince yaptıkları "TC'nin son kalelerinden biri yıkılmak üzere"(!) türünden tatsız klişe anonslara yer verilmemişti... Ama dediğim gibi tartıştığımız sorunun lâyıkıyla açıklandığı da söylenemezdi.

Takdir edersiniz ki aktardığım türden "anonslar" fazlasıyla can sıkıcı. Ülkenin siyasi-ideolojik açıdan geçmişle hiçbir biçimde kıyaslanmayacak derecede bir "açıklık" yaşadığı bir dönemde bu türden "anonslar" yapmak sanatçılara yakışıyor mu? Sözü edilen "kale"nin inşa edildiği cumhuriyet yıllarında herşeyin olduğu gibi sanatın da mutlak olarak siyasi iktidarın keyfine bağlı olduğu niçin hatırlanmaz?

Mesele sadece "anonslar"la da sınırlı değil. Hatırlayın: Devlet Tiyatraları mensuplarının kendilerine destek çıkan kurum dışından bazı sanatçılarla birlikte İstanbul Atatürk Kültür Merkezi önünde düzenledikleri protesto gösterisinde okunan metni ve sahneye konulan "tiyatro"yu hatırlayın... Bu öyle bir metindi ki ne "...bakanlığın çağdışı davrandığı ve bu tavırla siyasi erkle padişahlığın birbirine karıştırıldığı" ihmal edilmişti ne de "Hedefi, ülkemizdeki kültür-sanat ortamını çölleştirmek ve ortacağ anlayışına sürüklemektir"i!

Öyle bir "tiyatro" ki bu kadar olur! Aktardıklarımın bir bölümünü ekranda da izledim. Aman Allahım o ne "dokunaklı", o ne "heyecanlı" konuşmalardı öyle... Herkes durmasın yetişsin, çünkü "Cumhuriyet'in bir kurumunu daha tam bağımlı kılmaya yönelik bir eylemin parçası" ile karşı karşıyaydık!

Yanlış anlaşılmasın; bunları söylerken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Devlet Tiyatroları'na yönelik icraatının ve açıklamalarının yerinde ve haklı olduğunu filan söylediğim yok.. bana sorarsanız o da bir başka "tiyatro"dur!

Peki o halde gündemden hâlâ düşmeyen sorun nasıl, hangi ölçütlerden hareketle tartışılmalı ve çözüm yolu bulunmalıdır?

Yarın devam edelim.


10 Eylül 2005
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED