T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 28 OCAK 2006 CUMARTESİ | ||
|
Toplumun talepleri ile siyasi irade çeliştiği zaman bu iş olmuyor, zira meşruiyeti "temsil ve katılım" sağlıyor. Ama temsil ve katılım da tek başına yeterli olmuyor, mutlaka belli bir oranda "kurumsallaşma" gerekiyor. Katılım, farklılıkların bir arada yaşamasının mekanizma ve zeminini, kurumsallaşma ise, kuralların katılım çerçevesinde ortak üretimini ve kurallara göre yönetimin alt yapısını hazırlıyor... Demokrasi böyle rejim... Bunlardan biri olmadığı zaman "eksik demokrasi" düzeni üretiyorsunuz, ikisi olmadığı zaman sözde demokrasi düzeni... Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, "Büyük Ortadoğu projesi" çerçevesinde Arap ülkelerinin değişmesine yönelik demokratikleşme paketlerinin sınırlı sonuçlar vermesi, hatta hiç sonuç vermemesi bu konuda en yakınımızdaki, en tipik örnek... Temsil, katılım olmadan kurumsallaşma olmuyor. Silahların gölgesinde, zorla ya dayatarak üretilen kaostan başka bir yere varmıyor... Filistin'de yapılan seçimlerin sonuçları bu konuda yeni ve açık bir örnek daha oluşturdu... İsrail'e karşı verdiği sert, silahlı ve terör yöntemleri içeren mücadele yüzünden Batı tarafından barışın önündeki engellerden birisi olarak görülen Hamas yapılan seçimlerden ezici bir zaferle çıktı. Parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık yüzde 58'ini ele geçirdi. Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok: Demokrasinin olmazsa olmaz ilk koşulu temsil mekanizması, Hamas'a tam meşruiyet verdi. Daha önemlisi Hamas'ın politikası, tutumunun toplumda önemli bir temsil kabiliyetine sahip olduğunu, destek gördüğünü ortaya koydu... Demokrasi peşinden koştuklarını iddia eden ama sandık sonuçlarından hoşlanmayan Batı ülkeleri şimdi endişelerini dile getiriyorlar: Bush Hamas'ı tanımak için İsrail'le barış şartını ileri sürüyor. Berlusconi dehşete düştüğünü söylüyor, Fransa sonuçtan duyduğu endişeyi dile getiriyor, Blair memnuniyetsizliğini ifade ediyor... Demek ki olmuyor... Sandıksız demokrasi diye bir şey yok... Halkın taleplerini, eğilimlerini, açıkçası varlığını dikkate almadan demokrasi projesi sadece bir ham hayal olarak kalıyor. Deniyor ki, bu sonuçlarla Filistin halkı direnişi seçmiştir... Elbette... Ama bu durum yeni değil... Şöyle ya da böyle, şu ya da bu araçla Filistin halkı her zaman direndi... Bugün mesele bu direnişi taşıyan toplumsal öz ile bölgedeki barış arayışlarının iç içe girmesi meselesidir. Bu durumda temsil meşruiyeti, katılım ve kurumsallaşma mekanizmalarını o düzenin kendi içinden üretecektir. Nitekim Filistin ve Hamas yeni bir sınavla karşı karşıya. Hamas bugüne kadar sistemin dışında kalan, sorumluluk taşımayan, hatta sistemle didişen bir güçtü. Seçim sonuçları bir anda onu sistemin ve sorumluluğun tam merkezine yerleştirdi. İbrahim Karagül dünkü yazısında, Hamas açısından dünle bugün arasındaki farkı tam isabetle tanımlıyor: "Hamas bugüne kadar bağımsızlık savaşını bir örgüt olarak yürütürken bundan sonra devlet olarak omuzlayacak..." Peki bu ne ifade eder? Tam denge halinde, dış faktörler hesaba katılmadığında böyle bir rol farkının Hamas'ı silahtan uzaklaşmaya, sistemle entegre olmaya itmesi doğaldır... Ancak tam denge halinin sağlanması başta İsrail ve ABD olmak üzere Batı güçlerinin bölgedeki huzur ve barış imkanları üzerine yeniden düşünmelerini gerektirir... Bir kez daha ortaya çıkmaktadır ki, bir yörede barış ve demokrasinin tesisinin ön koşulu halkın eğilim ve beklentilerini öne almaktır. Bundan sonra tutturulacak güzergahta Hamas'ın yeni politikası kadar, dünya sisteminin bu siyasi hareketin barışçıl bir noktaya gitmesine müsaade edip etmeyecek olması da önemlidir... Unutmamak gerek: Hamas sözcüsü sonuçları şöyle tanımlıyor: "Bu, direnişin zaferidir; bir reform ve değişim projesinin zaferidir..."
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |