T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

O şimdi asker!

Hiçbir zaman militarist bir tip olmadım. Ateşli silahlardan da hiç anlamam. Her çocuğun bir dönem ihtiyaç duyduğu aksiyon oyunlarında bile ten rengimin bütün uzaklığına rağmen Kızılderili olmayı tercih ettim. İsmim bazen Oturan Boğa olurdu, çoğu zaman da Yatan Ve Yerinden Hiç Kıpırdamayan Boğa... Anlamış olmalısınız, pek aksiyon adamı değilim ben, kendimi daha ziyade "oturaklı bir tip" şeklinde tarif ediyorum. Başka çarem yok; militarist heveslere kapılmak için gerekli enerjiyi bir türlü biriktiremedim. Bu sebeple insanlık problemlerinin çözümü için de gürültüsüz patırtısız hal çareleri üzerinde yoğunlaştım. Zaten tevellüt icabı pek savaş görmüşlüğüm yok. Bir Kıbrıs Harekatı var; ona da sünnet merasimimle aynı tarihlere denk geldiği için fazla konsantre olamadım. Bunun için elbette üzgünüm. Militarist olmamam milli duygularımın olmadığı anlamına gelmiyor. Ama insan çocukken her şeyi olduğundan biraz daha farklı algılıyor. Hele adı fenni sünnetçi olan birileri peşinde dolanırken...

Savaşlar hakkında üç beş kelam edecek hissiyata sahip olduğumu düşünüyorum yine de. Hayatla ilgili diğer pek çok şey gibi savaş hakkındaki hissiyatımı da filmlerden aldım. Yukarıdaki Kızılderili figürünün orada tesadüfen oturduğunu mu sanıyordunuz? Hayır öyle değil; Oturan Boğa orada bu yazının en aslî unsuru olarak oturuyor. Yankilere karşı gönül ibrem daima onu göstermiştir. Vietnam savaşında da hep Vietkongları tuttum. Er Ryan'ı Kurtarmak için giden bir manga askerin kendini kurtaramayan eratını kurtarılandan daha sempatik buldum. Filmlerinin sonuna bayrak asan Spielberg'e ise zırnık sempati göstermedim (Bu bir ay içinde kurduğum anti-Spielberg cümle, herhalde bana artık Oscar vermezler). Onun yerine savaş karşıtı dipnotları biraz yüzeysel de olsa, deruni görselliği için Terence Mallick'e muhabbet besledim. Mevzu savaşsa, İnce Kırmızı bir Hat üzerinde fikrederek ilerlemenin daha insani olduğunu düşündüm. Kıyamet'teki Marlon Brando bakışını da aklımdan zerre kadar eksiltmedim.

Öte taraftan kör bir savaş karşıtlığı kumkuması da olamazdım elbet. Savaşın bazen elzem ve hatta hak olduğunu da bileceklerdenim kuşkusuz. Ömer Muhtar'ın tertemiz kumandanlığını unutabilir mi insan. Ya Çanakkale'de "binlerce kefensiz yatanı"...

Bizim bir sorunumuz var; galiba doğruyu doğruya, eğriyi eğriye denk getiremiyoruz!

Ne oldu biliyor musunuz? Bizim sokağın yeşil üniformalı temizlik görevlisi, karın yerleri bembeyaz ettiği bir gün elindeki süpürgeyle neredeyse bir saat boyu uğraş vererek evimizin önündeki meydana kocaman harflerle "O ŞİMDİ ASKER" yazdı. Ardına da muntazam şekilde künye filan ekledi. Sonra bu yaptığını hayranlıkla uzun uzun seyretti. Şık bir hareketle süpürgesini omzuna attı ve gitti. Ben de onun bu enteresan "meydan muharebesini" uzun uzun seyrettim. Hadiseyi anlamaya çalıştım, ama başaramadım.

Zaten artık hayatta olan biten şeylerin ekserisini anlamayı da başaramıyorum.

Bugünlerde gazetelerde "vicdani red" meselesi tartışılıyor. Bizim evin önünde kocaman harflerle "O ŞİMDİ ASKER" yazıyor. Birileri de neredeyse doğduğum günden beri aklı estikçe askeri habire göreve çağırıyor.

Benden duymuş olmayın ama, Oturan Boğa'nın da esnemekten çenesi yoruluyor.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi