T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 OCAK 2006 CUMARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Yakışıksız bir habercilik örneği

Açıklama gecikmeden geldi: "Bugünkü (28 Şubat 2006) bir gazetede askeri bir kaynağa atfen güncel konularda bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu değerlendirmeleri yapan medya mensubu ile kendisinin talebi üzerine verilen şahsi randevu kapsamında Genelkurmay II nci Başkanı görüşmüştür. Ziyaret esnasında genel konuşmalar yapılmış olup herhangi bir isim veya ihtimal üzerinde tutum ifade edici bir yargıda bulunulmamıştır. Sayın basın mensubunun yorumlarının yanlış bir algılamadan kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmektedir. Yanlış anlaşılmaların önlenmesi amacıyla saygı ile duyurulur."

Demek ki ne olmuş; bir gazeteci Genelkurmay II. Başkanı'ndan "şahsi bir randevu" talep edip söz konusu komutanla görüştükten sonra öyle bilgiler-yorumlar aktarmış ki, bunları açıklamaların sahibi bile tanıyamamış. Komutan görüşmede "herhangi bir isim veya ihtimal üzerinde tutum ifade edici bir yargıda bulunulmamıştır" diyor. Oysa basın mensubu gazetesinin manşetine oturan haberinde "askeri kaynağın", "Emine Erdoğan'ın başörtüsüne atfen süren tartışmalara dair görüşleri: 'Yasalar, cumhurbaşkanının veya eşinin nasıl giyineceğini söylemiyor, sayın Başbakan'ın da önünde engel yok. Kılık kıyafet resepsiyonlarda rahatsızlık yaratırsa katılmazsınız olur biter" dediğini aktarıyor.

Bana sorarsanız, manşete çıkan bu haberin yayımlanması ve hemen ardından bu yalanlamanın gelmesi ülke medyasının kendisine biçtiği rolü bir kez daha anlamamız açısından çok iyi oldu, derim. Radikal'den Murat Yetkin gibi -bu köşede benim de birkaç kez adını övgü ile andığım- bir gazetecinin "Üst düzey bir askeri kaynak Radikal'e temel sıkıntılarını anlattı / Askerin iki endişesi" başlıklı bir haberin altına imza atması Genekurmay'ın yalanlaması gelmeden bile son derece can sıkıcıydı zaten. Allah biliyor ya, Radikal'in bu manşeti ile karşılaştığımda aynen şöyle demiştim: "Bu memleket işte bunun için 'sivil' olamıyor! Sen git (bu karakışta) bir 'askeri kaynak' bul ve tamamı siyaset alanına giren kimi muhtemel gelişmeleri bu kaynağa yorumlatıp haber yap! Sonra da bu ülke niçin böyle diye şikayet et..."

Murat Yetkin ve Genelkurmay II. Başkanı neler konuştu bilemem... Ama Yetkin, haberine gelen yalanlamayı yalanlamadığına göre, Genelkurmay açıklamasına inanmak zorundayız. Ama benim açımdan bu "haber"in önemi ("can sıkıcı önemi" tabii ki!) işin bu faslı ile ilgili değil. Birçoğunuz gibi bu işte benim de canımı sıkan asıl mesele "gazeteci"nin gereksiz bir "taşıyıcılık" rolünü gönüllü olarak üstlenmesidir. Bugün git Genelkurmay II. Başkanı'na "Başbakan Köşk'e çıkarsa tepkiniz ne olur?" diye sor, yarın git bir başka bürokrata "Kürt sorunu"nun çözümünü yorumlat; böyle bir "medyatik söylem" bağışlanabilir mi? Bunun adı habercilik veya gazetecilik mi?

Artık -gönüllü ya da gönülsüz- kabul etmeliyiz ki, bu ülke de anayasasında açıklanmış ilkelere göre yönetilmektedir - ve yönetilecektir. Medyanın artık, bu ilkeler dışında kimseye "kışkırtıcı" sorular sormaması gerekir. Kimin ne yapacağı, yetkileri açısından ne düşünmesi gerektiği besbelli değil midir?

Peki öyle ise bu "merak" nereden geliyor, nereden kaynaklanıyor? "Medya"nın işi gücü ortalığa "olağanüstü" söylentiler yaymak mıdır?

Ne münasebet, tam tersine... Hatta öyle ki, eğer bir komutan kendisini kaybedip doğrudan siyaset alanına giren konularda yetkisini aşan bir biçimde konuşursa,medya bu açıklamaları olması gerektiği gibi, yani bir "skandal"ı haber verircesine aktarmalıdır.

Yani gazeteci de mesleğinin yaşamasının ve varlık nedeninin garantisinin ancak "sivil" alanda olduğunun bilincinde olmalı ve bu bilinçle mikrofon uzatmalı veya "çanak tutmalıdır".

Bana göre Murat Yetkin çok mu çok yanlış-uygunsuz bir habercilik örneği verdi bize. Bu yanlışlık-uygunsuzluk, haberi yalanlanmasa bile apaçıktı. Yazık, insan gerçekten umutsuzluğa kapılıyor...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi