T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 21 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KUTLU

Gölgelerin gücü

Efsane ve masal devrinde, ya da günümüzde bunlardan hikâye devşiren çizgi romanlarda, her türlü hayal ürününde "gölge"nin gizemli bir unsur olarak yer aldığını görürüz.

Kimileri onda bir "güç" vehmeder.

Ancak gerçek şudur: Gölgenin gücü olmaz.

Belki "gücün gölgesi"nden bahsedebiliriz. Baksanıza güçsüz olanlar bütün dünyada bir güç odağının gölgesine sığınmaya çalışıyorlar.

Bu güç meselesi sebebiyledir ki, Fenerbahçe Başkan'ın gölgesinde yürüyüşüne devam ediyor, kof bir kuvvet olarak algılanıyor. Galatasaray ile Beşiktaş bu "güç kaybı" yüzünden tökezliyorlar.

Fener forvetleri (Anelka, Alex, Nobre) sahada gölge gibi dolaşıyor, ancak o büyülü anlarda (duran toplarda) birden bedene bürünüyorlar. Lakin bu güzellik her zaman ele geçmiyor. Luciano ile Anelka'nın kaçırdığı fırsatlar gole çevrilmiş ve F.Bahçe, Ankaraspor'u yenmiş olsaydı dahi bu tablo değişmeyecekti. Pek düzenli, dengeli, şuurlu olmasa dahi mesela Tuncay'ın ve Ümit'in gayretlerinde; Serkan'ın yüzde ellisi boşa giden çırpınışlarında bir ruh hali yakalayabiliriz.

"Parayla saadet olmaz" diyorlar ama bu eski bir söz. Günümüzde kimse inanmıyor buna. Peki o zaman Galatasaray'ın hâlâ zirveye tutunmuş olmasını nasıl açıklayacağız. Bu geçici bir hal değil üstelik, neredeyse kronik bir hastalık oldu.

Atilla Gökçe, Beşiktaş maçını yorumlarken şöyle bir cümle kurmuş: "O'nun (Tigana'yı kastediyor) kariyerine, futbol vizyonuna inanıyoruz. Ama takıntılarına da şaşırıp kalıyoruz. Beşiktaş'ı şu hiçbir şey yapmayan (ya da yapamayan) Kleberson'la nasıl sahaya çıkarıp, Okan'ı ısrarla, inatla kulübede tutuyor. Sergensiz (yani ruhsuz) bir onbirle oyuna başlamaktan ne umuyor". (18 Şubat-Milliyet).

Sergen kimdir?

Cevap: Beşiktaş'ın çocuğu. Bütün meziyet ve kusurlarıyla ona ait, onu düşünen ona ruh veren biri. İşte bu.

Ruh meselesi bütün işlerimizin özüdür. Gölgenin can kazanması, bir bedene bürünmesi ruhun varlığı ile vücut buluyor. Bu sebeple taraftar ara-sıra "Ruhsuzlar" diye bağırmaktadır.

Ruh aidiyet ile ilişkili bir kavram. Bir bedene, bir bütüne ait olmanın belirtisi. Futbolu kendisi için, tribün için, para için değil de "takım" için "camia" için oynamanın işareti.

"Bir takım oluşturmak" ona bir "ruh" vermekle gerçekleşiyor. Ruhsuz takımlar çok pahalı oyunculardan kurulu olsalar da, karşılarına kendi gölgesi ile çıkan takımlar önünde pes ediyorlar. Bunun örneklerini çok gördük.

Futbol "aidiyet" duygusunu giderek kaybediyor ve kaybettikçe batıyor.

Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak belki de bu duruma işaret etmek üzere şöyle konuşmuş: "Trabzonspor'da ruh kaybetmiş sporcular vardı. Bunları gönderdik. Genç ve hedefi olan futbolcularla yolumuza devam ediyoruz". (18 Şubat-Yeni Şafak).

Albayrak ve ekibinin kaybolan Trabzon ruhunun peşinde oldukları anlaşılıyor. Takımın yükselişi de buna işaret ediyor. Şunu da unutmamalı: Kötülerin gölgesi olmaz.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi