T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gizli askeri mahkemelere bile gerek kalmadı

İslami hareketlere karşı başlatılan vahşi, adaletsiz, gayri insani, onursuz ve kirli savaş, katliamlarla, yalanlarla, komplolarla, karanlık senaryolarla devam ediyor. Teröre karşı başlatıldığı iddia edilen bu savaş, demokrasi ve özgürlükler adına bütün İslam coğrafyasını cephe haline getirenlerin, İslam toplumunu elli yıl daha uyutmak için "küresel terbiye harekatı"na girişenlerin "meşru terör" ve kanlı katliamlarıyla sürüyor. Bu sözler, "uygarlığı İslamcı tehditten korumak için" küresel savaş başlatan Anglosakson hegemonyanın Afganistan'da savaş suçlarının yanında hafif kalıyor.

Ancak daha kötüsü de olacak: Afganistan'dan sonra Sudan'da, Irak'ta, Somali'de, Endonezya'da, Yemen'de, Mindanao'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Çeçenistan'da, Orta Afrika'da ve daha bir çok İslam beldesinde aynı katliamlarla, soykırımlarla, infazlarla, insan hakları ihlalleriyle, savaş suçlarıyla, gizli askeri mahkemelerle, okullara veya hapishanelere doldurulup yakılan yüzlerce Müslümanın cesediyle karşılaşacağız.

Kale-i Ceng'de yüzlerce esirin tepesine bombalar yağdıran "meşru terör" zihniyeti, başta Birleşmiş Milletler, uluslararası kurumların ve uluslararası medyanın işbirliği ile yarın aynı katliamları Mindanao'nun yağmur ormanlarında, Ortadoğu'nun ve Afrika'nın çöllerinde kuracakları toplama kamplarında da yapacak. Yeryüzünün sessiz çoğunluğu o zaman da savaşın gizli yanlarından haberdar olamayacak. Bugün Taliban ve Usame Bin Ladin gerekçesine sığınıp en ağır insan haklarına ses çıkarmayanlar, bireysel hak ve özgürlüklerin yok edilmesine razı olanlar ve küresel olağanüstü hale alkış tutanlar, o zaman sahte gerekçeler üretmeye, insanlık suçlarına ortak olmaya devam edecekler. Zira Irak'la ilgili senaryolar daha şimdiden devreye girdi ve Türkiye bu senaryoya uyan ilk ülke oldu. Ankara, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın ziyaretinden önce Irak Büyükelçisi'ni ülkeden kovdu.

BM, ABD ve İngiltere insanlık suçu işledi

Kunduz'da kuşatılan savaşçıların uluslararası yasalar çerçevesinde teslim olmalarını reddeden Birleşmiş Milletler, en az Amerika, İngiltere ve Raşid Dostum kadar bu insanlık suçundan sorumludur. BM Afganistan Temsilcisi Lahdar Brahimi, bu birliklerin BM gözetiminde teslim olmalarını reddetti. Kunduz'da esir alınan Özbek, Arap, Pakistanlı, Uygur, Çeçen, Türk, Afrikalı yüzlerce genç, Mezar-ı Şerif'teki "ölüm kalesine" toplandılar. Daha önce öldürülen bir CIA ajanının intikamı için çoğunun elleri bağlı yüzlerce esirin üzerine bombalar yağdırıldı ve büyük bölümü yanarak, parçalanarak öldü. Sağ kalanlar, başlarına geleceklerin farkındaydılar ve kendilerini savunma yoluna gittiler. O zaman da devreye Amerikan ve İngiliz özel timleriyle Raşid Dostumun güçleri girdi. Esirlerin hiç biri yaralı olarak ele geçmedi nedense. Hepsi öldürülmüştü. Buna "isyanın bastırılması" dendi ve "zafer" olarak nitelendi. Bütün dünya da bunu "yuttu". Dostum güçleri, Mezar-ı Şerif'e girdikleri gün altı yüz kişiyi bir okula tıkıp katletti. Dünya bu haberi de bir kaç gün içinde unuttu. Nerede uluslararası hukuk, savaş hukuku, uluslararası sözleşmelerin sağladığı güvence? İnsanlık bu vahşetlerle ilgili gerçekleri hangi kurumun veya sözleşmenin güvencesi aracılığı ile öğrenecek?

ABD ve İngiltere'nin bu savaştaki en önemli müttefikleri, nedense her katliamın altında imzası bulunan Raşid Dostum ve ülkesinde terör uygulayan Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov. Kerimov ödülünü daha şimdiden aldı ve muhalifleri tasfiye edildi. Kendisi için en büyük tehlike olan Özbekistan İslami Hareketi'nin üyelerinden çoğu ve liderleri Cuma Namangani katledildi. Kendisiyle demokratik platformda mücadele eden Muhammed Salih de, Kerimov'a teslim edilmek için Parg'da gözaltına alındı. Bütün mücadelesini demokratik yöntemler çerçevesinde yürüten Muhammed Salih de mi terörist?

Bir ABD savaş gemisinde yargılanmak(!)

Özgür dünyanın liderleri, geçmişleri insanlık suçlarıyla dolu, eli kanlı çete liderleri ve diktatörlerle işbirliği içinde insanlık tarihinde yeni bir sayfa açıyor. İnsanlık onuru yerine yüzsüzlüğün, adalet yerine zulmün, özgürlük yerine katliamın, demokrasi yerine stalinist yönetimlerin rağbet göreceği bir dönem bu.

Amerikan menfaatlerine karşı gelen her bireyi, toplumu, devleti veya olayı "terörizm" kavramı içinde değerlendiren Washington yönetimi, yeni savaşına ilk önce uluslararası hukuku, uluslararası siyasi geleneği, insan haklarını önceleyen uluslararası kurum ve kuruluşları devreden çıkararak başlattı.

Bush yönetimi, "seyyar infaz mangaları"nı, "gizli askeri mahkemeler"ini oluşturarak, "terörist" olarak nitelediği her kişiyi yakalandığı yerde, en yakın Amerikan üssünde, bir Amerikan savaş gemisinde, ıssız bir adada ya da bir dağbaşında yargılayıp (!) idam etme kararı aldı. Bu kişilerin idamına karar verecek olağanüstü mahkemenin kararına ne Amerikan yasalarına göre ne de uluslararası yargı mercileri nezdinde hiç bir şekilde temyiz hakkı bulunmayacak.

Abdullah Öcalan'ın İmralı'da yargılandığı dönemi hatırlayın. Adil yargı için dünya seferber olmuştu ve biz neredeyse naklen bir duruşma izledik. Nerede o insan hakları ve adalet anlayışını öncelen kurumlar ve ülkeler? Bir ABD askeri üssünde, savaş gemisinde, Guam'da, ıssız bir adada, dağ başında veya çöl ortasında, hiç bir savunma hakkı olmadan idam edilecek insanları gözlerinizin önüne getirin. Kimin suçlu, kimin suçsuz olduğu, suçlu olanın neye göre suçlu kabul edileceği belli olmadan, hiç bir uluslararası hukuk veya sözleşme güvencesi olmadan idam edilecek insanları düşününün. Gerçi Mezar-ı Şerif'te olanlar, ABD'nin artık gizli askeri mahkemelere bile ihtiyaç duymadan, toplu katliamlarla bu işi çözdüğünü ortaya koydu.

Terör ve kaos çağı

Yarın birçok ülkede, ABD ile ittifakın derecesine göre insanlar suçsuz yere kovuşturulmaya, fişlenmeye, gözaltına alınmaya başlanacak. Kerimov gibi insanlar, bu fırsatı yargısız infazlar ve faili meçhuller için kullanacak. Bütün dünyada işbirlikçilik ve casusluk kampanyası başlatan ABD, rüşvet olarak vize taahhüt ediyor. Artık menfaat sağlamak için herkes birbirini fişleyecek ve birçok masum insanın canı yanacak. İnsan hakları ve bireysel özgürlüklerin güvencesi olan uluslararası sözleşmeler ve kurumların denetimi işlevsiz hale getirilince birçok ülkede yaşam güvencesinin bile ortadan kalktığını göreceğiz.

Artık askeri mahkemelerin adalet(!) dağıtacağı, kimlerin bu mahkemelere çıkarılacağını ABD'nin ulusal menfaat ölçütlerinin belirleyeceği, işkencenin ve insan hakları ihlallerinin sorgulanamayacağı, adil yargının, savunma ve temyiz hakkının, bireylerin korunmasına yönelik güvencelerin yok edildiği bir dünyada yaşıyor olacağız. Bireysel terör ile devlet terörünün içiçe geçtiği, insanlığın ABD'nin güvenlik kriterlerine göre tanımlanacağı, ABD hegemonyasının düşüncelerimizden inançlarımıza ve zevklerimize kadar müdahale edeceği bir "terör ve kaos çağı"na doğru sürükleniyoruz.


1 Aralık 2001
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED