T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Banka kurtarma saltanatı

Son 3 yıldan beri batan bankalar, ekonomi gündemini meşgul eden konuların başında geliyor. Mali yapısı bozulan bankalara, sisteme zarar vermemeleri için devlet tarafından el konuluyor. Oluşan zarar, 'vergi mükellefinin canı sağ olsun' denilerek sineye çekiliyor.

İki türlü zarar söz konusu.

Birincisi, bu operasyonların kamuya maliyeti. Şu ana kadar resmi rakamlarla 20 milyar dolar, gerçekte asgari 30 milyar dolarlık yük getirmiş durumda.

İkincisi ise, bankacılık sistemine olan güvenin kaybolmasıdır.

Sistemde bugüne kadar 'panik' yaşanmamasının nedeni, tasarruf mevduatına uygulanan devlet güvencesidir.

Devlet bugüne kadar 19 bankaya el koymuştur. Bu sayı, mevduat kabul eden bankaların yarısından daha fazladır.

Problemin en ilginç tarafı aynı işlemin, aynı gerekçelerle defalarca yapılmış olmasıdır. Grup şirketlere aktarılan kredilerin geri dönmemesi ve kötü yönetim nedeniyle bankaların mali yapılarının bozulması el konulma gerekçeleridir.

Kısaca bankaların kasıtlı olarak 'içlerinin boşaltılması' olarak tanımlanan olay, modern bir soygun yöntemidir.

Bankalara yukarıdaki gerekçeyle ilk kez el konulmasından sonra, Devlet'i yönetenlerin yapmaları gereken, bir daha benzer durumların oluşmasına fırsat vermemekti.

Aynı gerekçeyle birden fazla el konulma operasyonu yapılıyorsa en hafifinden, ekonomi yönetiminden sorumlu olanların ihmali vardır.

Başbakan başta olmak üzere ilgili devlet bakanları ve üst düzey ekonomi bürokratları ilk akla gelen sorumlulardır.

Başbakan'ı saymaz isek, Kemal Derviş de Mart-2001 tarihinden sonraki banka bataklarının yegane sorumlusudur.

Kemal Derviş döneminde yapılan banka kurtarma operasyonu sırasında, 8 katrilyon liralık yardım yapılacak bankaların mali yapıları bozuk idiyse neden o zaman bu bankalara el konulmadığı sorusunun cevaplandırılması gerekir.

Yok eğer, o tarihte bu bankaların mali yapılarında bir problem mevcut değilken, daha sonra sıkıntıya düşmüş iseler Kemal Derviş ve ekibi neden bu bankaların mali yapılarının bozulmasına göz yumdu veya mali yapılarının bozulmasına neden olacak politikalar uyguladı?

Birilerine özel koruma mı?

Gündeme getirilmesi gereken sorulardan birisi de Kemal Derviş'in neden yöntem değişikliğine gittiğidir.

Mali yapıları bozulan bankalar bugüne kadar Fon'a devrediliyordu, son olayda doğrudan para aktararak kurtarılmaya çalışılıyor.

Bunun mantıklı ve anlamlı bir izahı yapılamadı.

Belki de söylenemeyen gerekçeler olabilir.

Örneğin, bazı gazeteler ve televizyon kanallarının finansmanında banka kaynaklarının kullanıldığı iddia ediliyor. Biz de bu iddialara inananlardanız. Zira, son derece pahalı bir sektör olan televizyon işletmecilerinin tümünün zarar ettiğini biliyoruz. Gazetelerin de büyük çoğunluğunun bilançolarını zararla kapattığı bilinmektedir.

Söz konusu gazete ve televizyon kanallarının finans kaynaklarının kesilerek kapanmalarına yol açmamak için, zor durumdaki bankalara el konulmayıp doğrudan Hazine yardımı yapılması yöntemi benimsenmiş olması en büyük ihtimaldir.

Esasında bu ve benzeri soruların Kemal Derviş'e, kabine arkadaşları tarafından yönetilmesi gerekirdi. 70 milyon dolar tutarındaki kaynağın tarım kesimine aktarılmasını önlemek için şahin kesilen Kemal Derviş'e 8 katrilyon lira gibi, 2001 yılı bütçesinin % 10'undan daha büyük bir paranın hesabının sorulması, adeta kök söktürülmesi gerekmez mi?

İsterseniz biraz da komplo teorisi üretelim.

Acaba bu bankalara, yabancı sermaye tarafından sahip veya ortak olunmadan önce, kasalarına yüklü miktarda para konulması amaçlanmış olabilir mi?

Böyle bir düşünce için yeterince neden bulunabilir.

İşte ilk neden: Bankalara yardım operasyonu İMF'nin talebiyle yapılmaktadır. Nitekim, İMF'ye verilen son niyet mektubunda bankalara destek verileceğini taahhüt etmişiz. İMF'nin önceliğinin her zaman yabancı sermayenin çıkarlarının korunması olduğuna göre böyle bir teori için pekala alt yapı oluşturabilir.

Bir başka neden de geçtiğimiz yıllarda özelleştirilen bir bankanın kasasına, özelleştirmeden hemen önce 500 milyon dolar gibi yüklü rakamın konulmuş ve Türkiye'nin bu konuda tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmasıdır.

Yorumu size bırakıyorum.

Türkiye'de tam bir banka kurtarma saltanatı yaşanmaktadır. Öyle bir saltanat ki hiç kimsenin sorgulayamadığı ve önleyemediği bir saltanat.

Son bir soruyla yazımı noktalıyorum: Yardım yapılacak, daha doğrusu Hazine yardımıyla kurtarılacak bankalar arasında, grup şirketlerine aktardıkları ve geriye dönmeyen krediler nedeniyle mali yapısı bozulmuş olanlar var mıdır?


4 Ocak 2001
Cuma
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED