Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kongresini yapmadan iktidara gelen partisinin iki yılı aşkın süre sonra gerçekleştirdiği ilk genel kongresinde konuşuyor. 1 saat 40 dakikalık bir konuşma... "Nasıldı konuşma" diye sorarsanız, "dengeli, vurgulu, duygulu, iç güveni sağlam, kışkırtıcı olmama gayreti içinde bir meydan okuma dokusu taşıyan, ümit yüklü, tam yeni Tayyip Erdoğan'ı yansıtan bir konuşma" derim.

Bir kongre konuşması ama, heyecan dozunu, Türkiye'nin kronik problemlerini gündeme getirerek, bundaki siyaset günahının altını çizip, Ak Parti'nin farkını vurgulayarak, bir de partinin bir yıllık iktidarında ulaştığı "başarılar", anlatarak ayakta tutan, ancak delegeleri yakalama kaygısı taşımadığı için partinin çizgisini tarife odaklanan bir konuşma...

Partinin çizgisi...

Tayyip Erdoğan, ısrarla Ak Partinin bir "koalisyon" olmadığının, bir "sentez"i değil bir "bütünlük"ü yansıttığının altını çiziyor.

Tayyip Erdoğan bu değerlendirmesiyle Ak Parti ile ANAP arasındaki farkı vurgulamış oluyor.

Peki ne Ak Parti?

"Milletin müşterek değerlerinden - çağlar boyu gelen değerlerinden oluşmuş ma'şeri vicdanın sesi..." Erdoğan'a göre bu değerlere bağlı olanlar Ak Parti çatısı altında buluştular ve yeni bir siyasi bütün oluşturdular...

Konuşmanın muhtelif yerlerinde "milletin değerleri"ne vurgu yapılıyor.

"Kadim değerler" diyor bir yerde buna Erdoğan...

Sonra Ak Parti'nin bu "kadim değerler"le, "evrensel değerler" arasında dengeli bir iletişim kurduğunun altını çiziyor.

Erdoğan'ın konuşmasında Ak Parti ile ilgili her çevreden gelen ve gelecek olan sorulara cevaplar var.

Erdoğan, fikir ve siyaset arasındaki ilişkiyi değerlendirirken Ak Parti'nin ne fikri ideolojileştirerek marjinalleşmeye mahkum olduğunu, ne de siyaseti fikirden soyutlayarak bir çıkar mekanizması haline getirmeye izin verdiğinin altını çiziyor. Erdoğan'a göre Ak Parti "Fikir ve siyaset temelinde kurulan, milletin değer sistemi ile siyasi aklı içiçe geçiren, toplum değerlerini merkeze taşıyan bir partidir. Ve bu haliyle eskimiş siyasi merkezi terkederken yeni siyasi merkez inşa etmektedir." Erdoğan bu statüyü "dünyaya model çağdaş bir kitle partisi" olarak tekdim eder.

Erdoğan'ın konuşmasında partisini bir "Anadolu hareketi" olarak nitelemeye özen gösteriyor. "Devlet ve toplum arasında doğan problemleri önleme" misyonu da bu çerçevede zikrediliyor. "Çevre ile merkez buluşuyor" Ak Parti'de ona göre, "Toplumsal merkezle siyasi merkez arasında sökülmüş olan dikişler yeniden oluşuyor." "Cumhuriyet'le demokrasi arasında da bir gerilim değil, sinerji üretiliyor."

Ak Parti kadrosunun "mukaddesler"i var hiç kuşkusuz ama, Erdoğan bu mukaddesler üzerinden siyaset yapmadıklarını kendine özgü ses tonuyla vurguluyor. "Türkiye'nin her rengini aynı sevgiyle kucaklıyoruz, her kimliğe karşı aynı mesafedeyiz." Bu bir anlamda Ak Parti'nin laiklik tanımı. Bu kritik duruş Ak Parti için önemli. Çünkü hem kendi tabanı hem Ak Parti üzerinde soru işaretleri koyan çevre buradaki duruşu dikkatle takip ediyor. Erdoğan, "demokrasi ve hukuku, hatta Cumhuriyet'i halktan esirgeyen statükocu yaklaşımlar", "beyhude çabalar" olarak nitelerken, Ak Parti'nin demokrasi, hukuk devleti ve Cumhuriyet arasında denge kurma hassasiyetini sergiliyor.

Erdoğan'ın "Hiç kimse yolsuzluklarının ortaya çıkmasını engellemek için rejim istismarına kalkışmasın." diye başlayan ve "hiç kimse... hiç kimse" diye devam ederek kimi bürokratları, kimi siyasetçileri, kimi işadamlarını "devletin temel nitelikleri üzerinden polemik üretmeye çalışmakla" suçlayan sözleri de, "Niyet okuyucular, niyetlerimizi bile sorguladılar - milleti anlama güçlüğü çekenler bizi de anlama zorluğu çektiler" sözlerini de hukuk devleti - Cumhuriyet - demokrasi ekseninde duruşun ve partisine yönelik kuşkuları güçlü bir serzeniş dozu ile cevaplama hassasiyetinin ifadesi... Erdoğan konuşuyor: "Kimliğimiz Türkiye'nin kimliğidir. Partimizin gizli bir gündemi ve amacı yoktur."

Erdoğan'ın konuşmasında Türkiye'nin geleceği söz konusu olunca bir ezilme, büzülme, savunma, başarısızlıkları izah söylemi yok... Burada ufkunu çok uzaklara dikmiş bir lider profili çiziyor. "Türkiye adına bir rüya görüyoruz" diyor. Görülen rüyaların "dünyaya iyilikler getireceği"ni söylüyor. "Medeniyetler çatışması değil, medeniyetler buluşması" nı hedeflediklerini söylüyor. "Müreffeh ve mutlu bir Türkiye heyecanı"ndan söz ediyor, "Türkiye'yi dünyanın yıldızı yapmadan asla geri dönmeyeceğiz" diyor, "Hedef tam adalet, tam kalkınma" diyor, "hedefimiz Kopenhag Kriterlerinin çok ilerisidir" diyor, ve "sahici bir demokrasi" için çalıştıklarını ifade ediyor. "Millet için devlet anlayışı gelecek, bunu bir kenara yazın" diye sesleniyor.

Sonra "Hazır mısınız?" diye soruyor partililere, "Hazırız" cevabını alacağını bilerek... Sonra "Allah utandırmasın" diyor. Özal bu üslupla konuşurdu. Tayyip Erdoğan'ın da Özal gibi Türkiye için parlak vizyonlar arayışında olduğunu söylemek mümkün. "Türkiye dünyanın yıldızı olmadan geri dönüş yok" umudunun bir siyasi liderin dilinden seslendirilmesi önemli. "Türkiye için rüyalar görmek" önemli. "Batıyoruz, gidiyoruz, 75 sente muhtaç hale geldik" söylemleri içinden geliyor Türkiye... "Yönetilemeyen Türkiye küllerinden yeniden doğmuştur. Türkiye mecalsiz ve hasta Türkiye değildir." diyebilmek önemli. Bir başbakan çıksın ve ümidi seslendirsin... Bu halet-i ruhiyeyi yakalamak önemli...

Ben kendi hesabıma, Ak Parti'nin her kongresini, bu kendine güven ikliminde yapmasını, ve Başbakan Erdoğan'ın her kongre konuşmasını Türkiye adına yıldızlaşmaların sayıp döküldüğü konuşmalar halinde hazırlayabilmesini temenni ediyorum.

Ezilen, büzülen, el ovuşturan başbakanlar yerine yüzü gülen, rahatlığı gözlemlenebilen, milletinin ve ülkesinin kadim değerlerini onur gibi taşıyan başbakanlar dönemine doğru inşaallah...

AHMET TAŞGETİREN

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu