AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İyi gelişmeler: ''Türk basını"na sitem edenler çoğalıyor!

Konu KKTC olunca yazılarına özellikle gözatmak ihtiyacı hissettiğim köşeyazarlarının başında gelen Metin Münir (artık Vatan'da), son günlerde "Yavru Vatan"da yaşanan "vatandaşlık akını"nı değerlendirdiği (ve Lefkoşa'dan postaladığı) yazısına şu güzel başlığı atmıştı: "Hamil-i pasaport yakinimdir".

Mutlaka sizin de bilginiz dahilindedir; KKTC Muhaceret Dairesi'nin önü bugünlerde bizde bankalar önünde oluşan "Emekli kuyruğu"nu aratmıyor... Gazeteler bu akını, "Aralarında vatandaşlık başvurusu yapma hakkı bile bulunmayan yüzlerce kişi KKTC Muhacerat Dairesi'ne akın etti" şeklinde yansıtıyor.

Başbakan Derviş Eroğlu'nun kararıyla başlayan bu "akın"ın nedeni basit. Münir meselesi şöyle açıklıyor: "Vatandaşlık için başvuranların tamamı Türkiye Cumhuriyeti kökenli. Kıbrıs vatandaşı olunca oy sahibi olacaklar ve Eroğlu'nun hesabına göre, kendi Ulusal Birlik Partisi'nin de içinde olduğu sağ cepheye oy verecekler. Adada yaşayan Türkiye kökenlilerin sağcı, milliyetçi, çözüm aleyhtarı olduğu ve emirle oy verdiği var sayılıyor."

Görüyorsunuz, "varsayım"dan ürün almanın zamanı da çok iyi seçilmiş. Kıbrıs'ta her iki tarafı memnun edebilecek ortak bir çözüm yolunda KKTC'nin yeni "vatandaşlar" kazanmasından daha verimli bir başka problem yaratmak kolay mı?!

Tahmin ettiğiniz gibi bu "akın" karşısında KKTC'deki muhalefet ateş püskürüyor... Muhalefetin en güçlü partisi olan Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı M. Ali Talat, "Konuyu Avrupa Konseyi'ne taşıyacaklarını ve ve dünyayı ayağa kaldıracaklarını" ilan etti bile...

Düşünün; 2004'ün Mayıs'ı neredeyse kapıya dayanmış, ama KKTC yüzlerce (binlerce?) kişiye nüfus kağıdı dağıtıyor....

KKTC konusu açıldığında sözlerine kulak verilmesi gereken bir başka köşeyazarı olan Radikal'den Erdal Güven, "Denktaş bunu hep yapıyor" (12 Ekim) başlıklı yazısını şu sözlerle noktalamış: "Denktaş ağlarını örüyor, dikkat..."

Güven'in dikkatimizi çektiği bir önemli husus da, Türkiye medyasının KKTC'de olup bitene ilişkin yayın politikasında gerçekleştirdiği büyük dönüşüm. Güven bu konuyu haklı olarak şöyle yorumluyor: "Ancak olumlu olan şu ki bugüne kadar bu tür oldubittiler Türkiye medyasında pek yer almazdı. Kuzey Kıbrıs'taki muhalefet ve sivil toplum avazı çıktığı kadar bağırsa da Türkiye medyası ya duymaz ya da umursamazdı. İki gündür bakıyorum da artık böyle değil."

Peki, Türkiye medyası biraz kendisine gelip de, KKTC'de olup bitenleri muhalefetin görüşlerini de atlamadan aktarmaya başlar da Rauf Denktaş sessiz kalır mı?! Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı, Marmara Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada (biliyorsunuz, Türk üniversiteleri YÖK'ün başkanlığında aldıkları bir kararla, Denktaş'ın yanında olduklarını zaten çoktan ilan etmişti!) Türk basınını yerden yere vurup, basını "milli davaya destek vermeye" çağırmakta gecikmemiş. Denktaş, "Bazı gazetelerin bunu karikatürize ederek 'internetten de vatandaşlık verilmeye başlandı' şeklinde yayması ve sadece muhalefetin görüşünü gündeme getirmesi üzücü oluyor. Bu doğru habercilik anlayışı ve etiğiyle bağdaşmaz" demiş. Denktaş'ın "Türk basını"na sitemi bu sözlerle sınırlı kalmadığını da hatırlatalım. Cumhurbaşkanı'nın bu çerçevede "Türk basını"na doğrudan seslendiğine de şahit oluyoruz: "Şimdi basına sesleniyorum; milli davanız var mı? Milli dava varsa, milli davayı gerçekler üzerinden desteklemekte olan hükümetin desteklenmesi lazımdır."

Şaşırtıcı bir çağrı değil mi? Denktaş gibi zeki ve yetenekli bir devlet adamının Türkiye'de medya söz konusu olduğunda bile "köprünün altından çok sular aktığının" hâlâ farkında olmaması şaşırtıcı değil mi?

KKTC'de olup bitenle doğrudan bir ilgisi yok ama madem ki söz dönüp dolaşıp "Türk basınına çağrı" meselesine geldi, Jandarma Genel Komutanlığı'ndan önceki gün yapılan bir açıklamanın değerlendirilmesini de bu faslın sonuna ekleyebiliriz sanıyorum. Hem doğrudan olmasa da, bir yakınlık da yok değil doğrusu... Jandarma'dan yapılan açıklama, geçen hafta Radikal'in önayak olmasıyla giderek diğer gazete sayfalarına da giren bir haberle ilgili. Hani şu, geçen gün ilk duruşması yapılan davayle ilgili haber... Hani şu, mesleğe yeni başlayan bir kadın savcının (işin burası tabii ki önemli) Ş.E.'ye tecavüz ettiği gerekçesiyle içlerinde subay, astsubay ve erlerin bulunduğu 405 "personel" hakkında açtığı dava...

Jandarma Genel Komutanlığı, basında bu davaya ilişkin yer alan haberlere ilişkin bakın ne diyor: "(İddianın) basın organlarında yorum ve değerlendirmelere tabi tutulması ve 'Ş.E.'nin onur mücadelesi', 'Tecavüz skandalı büyüyor', 'Ş.E.'nin annesi de tecavüze uğramış', 'Merkez medya 405 askerin tecavüz haberini ne yapacak' gibi başlık ve sloganlarla çarpıtılarak sunulmasının bölücü örgüt ve işbirlikçilerinin propaganda amaçlı gayelerinin bir parçası olabileceği değerlendirilmektedir. Aksi hal yargının yerine geçmek, en azından yargıyı etkilemek şeklinde yorumlanabilir ki bu durum da yasalara göre suç olduğu gibi basın meslek kuralları ile de örtüşmemektedir."

İnanılır gibi değil.... Bu açıklama bir pazar gününün bütün keyfini kaçırmak açısından Denktaş'ın Türk basınına "milli dava"ya sahip çıkması yönünde yaptığı çağrıdan daha etkili doğrusu... Demek dava konusu olan bir olay hakkında haber yapmak "bölücü örgüt ve işbirlikçilerinin propaganda amaçlı gayelerinin bir parçası olabileceği" şeklinde "değerlendirilmektedir"? (Dikkat ediyorsanız, açıklamanın bu cümlesi, anlamı itibariyle apaçıksa da, kuruluş itibariyle bir "sıkıntı"yı yansıtmıyor da değil!) Demek Jandarma Genel Komutanlığı'nın açıklaması ortada öylece dururken, "en azından yargıyı etkilemek şeklinde" yorumlanabilecek olan etken, bu açıklama değil de basında yer alan haberlerdir? Pes doğrusu....


13 Ekim 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED