AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İnsaf edin, hiç değilse 'sağ yarım küre' sağlam kalsın!

Bilmem bugüne kadar yazılarımla hissettirebildim mi? "eğitim-öğretim" (ya da "Okul" diyelim" üzerine karalamayı çok severim doğrusu...

Bir zamanlar (övünmek gibi olmasın ama), yani 20 yıl önce bu konuda bir kitap bile yayınlamıştım. Gerçi konuya ilişkin metinleri gözden geçirmeye eskisi kadar fırsat bulamıyorum ama "Okul" meselesinin yine favori konularım arasında olduğunu söyleyebilirim...

Belki farkedenler olmuştur; nerede "Okul"a ilişkin enteresan bir haber görsem, üzerine yazmadan edemem... (Özellikle bir de, hem de Askeri İdare Mahkemeleri'nn kararlarına dayanarak, "askerlikte dayak"a ilişkin haberleri yazmadan edemem!) Yine yıllar önce bir zamanların bayağı işe yaramış olan büyük boy Yeni Gündem'inde yayınladığım bir yazıyı, yani "Öğretmenim, okut, öğret, bizi kahret!" başlıklı yazıyı, o günlerin değerli bir hatırası olarak hâlâ bir kenarda saklarım... Dikkat ettiyseniz, her yıl ÖSS üzerine bir yazı mutlaka yayınlarım... Bu "yarışma"nın (çünkü bin kere söylediğim gibi bu bir "sınav" değildir!) "Sözel" bölümünde yer alan soruları yılda bir kez gözden geçirmek benim açımdan çok da "öğretici" olmuştur doğrusu... Pek aldıran olmasa da, "sosyal bilimler"le ilgili soruların "koşullu" (şartlı) bir biçimde sorulmasını her yıl eksilmeyen bir şaşkınlıkla yeniden seyrederim...

"Okul" meselesinin ülkemizde (genel olarak) sanıldığından çok daha önemli bir mesele olduğu muhakkak... Bu büyük mesele bizde belli "klişeler" içine sıkışıp kaldığı için, ne yazık ki hakettiği tartışmaya bir türlü kavuşamadı. Birkaç kez söylediğim gibi, "Okul" meselesi zaten dünyanın her yerinde çok sorunlu bir mesele haline geldi. Belki de bu "kriz" (önceden birkaç kez yine söylediğim gibi), "Okul" dediğimiz kurumun artık bu zamanda dar gelmesinin bir sonucu. Giderek herkesin herşeyden haberdar olmaya başladığı bir dönemde, bilgiyi (ya da formasyonu) "Okul"un avlusu içinde tutmaya çalışmak size göre gerçekçi bir seçim mi?

Neyse... Biz gelelim bugün gözden geçireceğimiz yeni "Okul" haberine: Hürriyet'te Yalçın Bayer, Talim Terbiye Kurulu Başkanı Doç. Ziya Selçuk'tan dinlediği (telefonla) bilgilere yer vermiş. Selçuk'un Bayer'i aramasının nedeni, iki gün önce aynı köşede "Yıllık ders programlarından Atatürkçülük kaldırılıyor" başlıklı yazıya duyduğu tepki. Dolayısıyla Selçuk, Hürriyet yazarına meselenin aslını anlatıyor. Mesele nasıl yanlış anlaşıldı, iddia edildiğinin aksine müfredatta "Atatürkçülük"ten niçin vazgeçilemez, ama konunun işlenmesi yeni yöntemlerle nasıl yenilenilebilir vs.

Selçuk, en başta, "Atatürkçülük kaldırıldı" iddiasının Tebliğler Dergisi'nde yayınlanan resmi plan formatına bakarak değil, birtakım "korsan ders planları"ndan hareketle ortaya atıldığını söylüyor. Temelsiz iddia, okullarda özel sektörün pazarladığı "ünite dergileri"nin (aslında tek başına bu "ünite dergileri" bile bir yazı konusu ama, neyse...) yanında hediye olarak verilen yıllık ders planlarından kaynaklanıyormuş. Ama, demeye getiriyor Selçuk, müsterih olun, "asıl plan formatında her dersin Atatürkçülüğü içerdiği bakanlığın internet sitesinde görülebilir."(!) Aman ne iyi haber... Demek ki sadece Türkçe, Tarih gibi derslerde değil, Matematik, Fizik, Coğrafya dersleri de "Atatürkçülüğü içermektedir"...

Selçuk'un açıklamaları tabii ki bundan ibaret değil. Benim ilgimi en çok çekenler arasında Talim Terbiye Kurulu Başkanı'nın "Atatürkçülük"ü bir yıl sonra "affective" (yani "duygusal") içerikli bir "yaklaşımla" vermeye hazırlandıklarını açıklaması da var. "Biliyorsunuz" diyor Selçuk, "beynimizin sol yarım küresi bilgi, sağ yarım küresi ise daha çok duygu yüklü."

Demek ki, önümüzdeki yıldan itibaren, beynimizin "sol yarım küresi"ni çoktan yiyip bitirmiş olan "Okul" işi biraz daha ilerleterek, elde kalan "sağ yarım küre" istikametinde bir harekata daha hazırlanıyor! (Ne dersiniz; bir zamanların "Arkadaşıma dokunma!" kampanyasından esinlenerek, "Çocuğumun hiç değilse sağ yarım küresine dokunma!" diye bir kampanya da biz mi açsak?!?)

Bitmedi; Selçuk'un beni asıl dehşete düşüren açıklamasını tabii ki sona sakladım. Bu açıklama (tabii ki yine eğitim/öğretimde Atatürkçülük hakkında) aynen şöyle: "Zaten MGK'da alınan kararlar gereğince Talim Terbiye Kurulu tarafından ders programları belirleniyor. MGK Genel Sekreterliği'nden üç arkadaşla her hafta bir araya geliyoruz. Yani çalışmalar MGK'nın koordinatörlüğünde yapılıyor...."

Ohhh he âlâ Cumhuriyet!.. Ülkenin Talim Terbiye Kurulu Başkanı, hem de biraz "gururla", ülkenin okullarında geçerli olan "ders programları"nın "MGK'da alınan kararlar gereğince" ve de "MGK Genel Sekreterliği'nden üç arkadaşla" birlikte belirlendiğini açıklıyor....

Ne dersiniz, isterseniz kampanyaları ikileyip, anababalar ("veliler") olarak bir an önce bir de "Hey MGK! Çocuğumun okuluna dokunma!" kampanyası açalım mı?!

Yine yıllar önce, yine bir "Okul" yazısını, "veliler"e seslenerek şöyle (mealen) bitirmiştim: "Hey veliler, çocuğunuzun Okul'u ile mutlaka yakından ilgilenin, müfredatı inceleyin... Yoksa çocuğunuzu öyle bir talim ve terbiyeye tâbi tutarlar ki, siz bile tanıyamazsınız!"


24 Eylül 2003
Çarşamba
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED