AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Milenyum Kalkınma Hedefleri

Hafta sonu Dubai'de gerçekleşen Uluslararası Para ve Finans Komitesi (IMFC) Zirvesi, Cancun'da yaşanan hayal kırıklığının ardından dünya liderleri için bir nevi gevşeme seansı oldu. Dar bir zaman diliminde bir araya gelen ülke ve uluslararası kurumların lider ve üst düzey yöneticileri, burada hayli sıkı fıkı bir tavır içinde tokalaştılar, birbirlerinin sırtlarını sıvazladılar ve iltifatlarda bulundular. Tabii olarak bundan Başbakan Erdoğan da nasibini aldı. Önce Clinton'ın, ardından IMF'in Türkiye'yi göklere çıkaran tatlı cümleleri aktarıldı haber ajanslarına.

Bu hava, zirvenin nihai bildirgesine de yansıdı. Zirveden çıkan belki de en ilginç karar, IMF ve Dünya Bankası'nın, dünya ekonomisi ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri aşmaya yönelik durum tespiti ve politika önerileri konusunda bir rapor hazırlamaları ve bu raporu tüm ülke liderlerine iletmeleri hususunda bir sorumluluk almaları. Bu garip adım, bir yerde bu iki kurumu mevcut amaçlarından öteye taşıyor ve siyasi - iktisadi bir arabuluculuk rolünü oynamaları anlamına geliyor. Yeni dünya düzeninin iktisadi alt yapısının hazırlanması hususunda bu iki kuruma daha çok görev verileceğinin ilk işareti bu karar.

İşin açıkçası, nihai bildirgede tüm dünya ekonomisinin zor bir dönemden geçtiği, globalleşme sürecinin dünyayı daha yaşanabilecek bir noktaya getirmediği, bilakis gelişmekte olan ülkelerin uluslararası pazarda yer bulma imkanlarının büyük ölçüde daraldığı, bunda da sanayileşmiş ülkelerin kendi üreticilerine sağladıkları imkanların önemli bir payı olduğu satır aralarında itiraf ediliyor. Bu itiraflar, tabii olarak sonuçta global ekonomiye eklemlenmeyi temin edecek yapısal reformlara hız verilmesi tavsiyesine bağlanıyor. Duha'da başlayan WTO ticareti serbestleştirme turlarının devamı isteniyor. Satır aralarında uluslararası dengesizliklere karşı daha "proaktif" bir IMF yapısının gerekliliği dile getiriliyor.

Globalleşme süreci bir yerde tüm dünyayı aynı meseleler etrafında odaklamaya sevk etti. 2000 yılının Eylül ayında yapılan Milenyum Zirvesinde tesis edilen Milenyum Kalkınma Hedefleri de (MDG) bu çerçevede büyük ölçüde tüm uluslararası kurumların ilgi alanına yavaş da olsa girmeye başladı. Dubai zirvesinin temel temalarından biri de MDG için nasıl bir fon oluşturulacağı hususuydu. Birleşmiş Milletler'in inisiyatifinde başlatılan MDG, 2015 yılına kadar açlık sınırında yaşayan ve günde 1 doların altında geçinmeye çalışan dünya nüfusunun yarısına deva bulmayı umuyor. Halihazırda 100 milyonu geçen eğitimsiz insan sayısını yine bu tarih itibariyle sıfırlamayı amaçlıyor. Kadın – erkek eşitsizliğini kaldırmaya yönelik bir hedef belirleyen program, beş yaşından küçük çocuk ölüm oranlarını da üçte iki oranında aşağıya çekmeye çalışıyor. Anne sağlığına ve AIDS ve sıtma gibi yaygın hastalıklarla savaşa da belli bir önem atfeden MDG, yaşanabilir çevre, temiz içme suyu imkanlarının sağlanması ve kötü yaşam ortamlarının iyileştirilmesi hususlarında somut hedefler belirlemiş. Bu hedeflerin önemli bir kısmının ciddi bir finansman sorunuyla karşı karşıya olduğu açık. Gözüken o ki, bu hedeflere ulaşılmada Birleşmiş Milletler kadar işin içine karışacak IMF ve Dünya Bankası.

Milenyum Kalkınma Hedefleri'nin son maddesi, kalkınma için global bir ortaklık zemini oluşturulmasını öngörüyor. Buna göre uluslararası ticaret ve sermayenin önünün açılması, gelişmekte olan ülkelerin borç sorununun halledilmesi, genç nüfusun istihdamı, ilaç şirketleriyle işbirliği içinde az gelişmiş ülkelerin temel sağlık ihtiyaçlarının karşılanması ve başta bilişim teknolojilerinin tüm dünya ile paylaşılması hedefleniyor. Ekonomik yönü ağır basan bu son madde için, diğerlerine nispetle belli bir tarih hedefi ortaya konmuş değil. Bu durum, esasında sekizinci maddenin uygulamasının kağıtta durduğu gibi kolay olmayacağının bir göstergesi. Cancun'daki başarısızlık, bu sürecin ne kadar zor geçeceğini ortaya koyuyor.

Zirve, globalleşme sürecinde yapısal reformun sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, bilakis sanayileşmiş ülkelerde bile gerekli olduğunun altını çizdi. G7 ülkeleri, bugünün deflasyonist dünyasında iktisadi büyüme için bir strateji oluşturma çabası sergiledikleri imajı çiziyorlar. Ancak, ortada üzerinde yorum yapılabilir net bir politika manzumesi yok.

Mevcut yapıda globalleşecebileceğimiz kadar globalleştik. Problemler, aksaklıklar ve krizler artık görmezden gelinemez bir hal aldı. Tüm ülke liderlerinin şapkasını önüne koyup, her şeyi baştan değerlendirmesinin zamanı geldi. Bunu yapması gerekenlerin başında ise sanayileşmiş ülkeler geliyor.


24 Eylül 2003
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED