AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Çokevlilik" üzerine eskimemiş iki yazı (I)

Bu köşede üç yıl önce "çokevlilik" üzerine iki yazı yazmıştım: "Kur'an Çokevliliğe İzin Vermez, Emreder!", "Çokevlilik Bağlamında Yorumların Öznelliği Sorunu", Yeni Şafak, 12-15 Aralık 2000. Bu konunun, sebeplerini takip ve takdir etmekte güçlük çektiğim gerekçelerle yeniden gündeme taşınması karşısında meseleyi her defasında sükûtla geçiştirmek zorunda kalıyorum. Çünkü bu konuda düşüncelerini açıkça yazmış biri olarak ikide bir sözlü beyanlarda bulunmaya lüzum görmüyorum. İki aylık ısrarlar neticesinde, en azından arşive ulaşma imkânı bulamayanları da gözeterek bu iki yazıyı da önemsiz düzeltmelerle güncellemenin faydadan hâli olmayacağı kanaatine vardım. (Demek ki ortada görüşlerimden vazgeçmemi gerektirecek hiçbir sebep yokmuş!.. O halde önce ne dediğim iyi anlaşılmalı ve gerekirse, sonra tartışılmalı!)

Çokevlilik meselesi, II. Meşrûtiyet'ten bu yana bir türlü halledilememiş olmalı ki neredeyse bir asırdır ısıtılıp ısıtılıp piyasaya sürülüyor ve ister istemez lehinde ya da aleyhinde bir sürü şey söyleniyor. Aleyhinde söylenenleri ciddiye almaya gerek yok; zira bilmedikleri/anlamadıkları bir konuda konuşuyorlar ve izahtan ziyade itirazda bulunuyorlar. Ancak çokevliliğin lehinde söylenenler tam anlamıyla içler acısı... Bir yanda ayetler var; bir yanda tarihî yorumlar ve uygulamalar; bir yanda da karşı tarafı iknâ kaygısı...

Zavallı taşra aydınlarının (!) şehirli kızları "acıtmadan dayak atmanın" imkânları konusunda iknâ etmeye çalışmaları türünden bir komedi örneği... Güya, Kur'an aslında tek eşliliği emrediyormuş da zaruret halinde dörde kadar evlenmek ruhsatı veriyormuş... Fakat eşler arasında adil olmak lâzımmış... Oysa ne kadar istenirse yine de âdil olunamazmış... Hal böyleyken çokevlilik de mümkün olmazmış... Kadınların sayısı erkeklerden çok olursa ya da meselâ kadın kısır, vs. olursa, erkek ne yapsınmış, bu tür zaruret hallerinde ikinci bir eş alabilirmiş.. Ancak almayıp sabretmesi onun için daha iyi olurmuş... Üstelik günümüzde de zaten metres uygulaması varmış... Daha ne isteniyormuş, Kur'an bu işi meşrûlaştırıyormuş, vs. vs. [Bu akıl almaz gerekçelerin herbirini tek tek boşa çıkartmanın çok kolay olduğunu aklı başında herkesin kabul edeceğini sanıyorum.]

Şahsen müdahil olmak istemememe rağmen, okurlardan gelen ısrarlı suâller nedeniyle birkaç husûsa değinmeyi uygun buldum. Tesbitlerimi ilgilenenlerin dikkatine sunarım:

1) Çokevlilik tartışmasına yol açan Nisâ: 3-4 ayetleri, öncelikle mücerred kadın ve nikâh hukukunu değil, bilâkis yetim kız ve kadınların hukukunu düzenler. Metinde geçen "yetimler hakkında" (fî'l-yetemâ) ifadesinin anlamı, kuşkuya yer bırakmayacak denli sarihtir; tek başına geçen "kızlar/kadınlar" (en-nisâ) kelimesi ise, "yetim kızlar/kadınlar" anlamındadır. Nitekim aynı sûrenin 127. ayetinde "kızlar/kadınlar" (en-nisâ) kelimesi, açıkça "yetim kızlar/kadınlar" terkibiyle tasrih ve tefsir edilmiştir.

2) Bu hükümler, öncelikle sulh ve refah toplumuna değil, savaşan bir toplum yapısına ilişkindir. Nisâ sûresi, Uhud Savaşı sonrasında nâzil olmuştur. Müslümanlar bu savaşta çok sayıda şehid vermiş; böylelikle geride birçok dul ve yetim kocasız ve babasız kalmıştır. Çözüm aranılan asıl sorun başkası değil, budur! ["Yetim" kelimesi, basitçe "korumasız kalmış/yalnız/tek" anlamındadır; dul, hatta yaşlı kadınları da kapsar.]

3) "İkişer, üçer, dörder" (mesnâ ve sülâse ve rubaa) deyişi 'sınırlama' (dörde kadar) anlamı içermez; tahdid ve tahsis değil, bilakis teşvik (özendirme) ifade eder. Arapça'da "dörde kadar" demenin daha sarih yolları vardır ve açıklık gerektiren hukuk alanında böylesine kapalı bir ifadenin kullanımının ma'kul bir gerekçesi gösterilemez. Bir diğer kullanım Fâtır: 1'de geçmektedir ki bütün yorumcular orada bu deyişin çokluk ifade ettiğinde birleşmişlerdir. [Hz. Peygamber'in bir arada en az dokuz eşi olduğunu; kendisinin hiçbir sûrette Kur'anî hükümler karşısında istisna teşkil etmediğini, "gece namazı" gibi akla gelebilecek istisnaların ise nimet değil, külfet sadedinde bulunduğunu hatırlatmak isterim.]

4) Geleneksel hukukçuların ibareyi 'teşvik' yerine "tahsis ve tahdid"le yorumlamasının anlaşılabilir tarihsel ve sosyal gerekçeleri vardır; ahlâkî tahassüslerin zayıflaması ilk asırlarda bu yorumu haklılaştırmış ve otantik bağlamı geri plana itmiştir. Bu asırda "tek evlilik" yorumlarını haklılaştıran toplumsal bağlam ile fetih asırlarında "dörde kadar" yorumlarını haklılaştıran bağlam bazı açılardan benzerlik arzederler; zira her iki dönemin yorumcuları da metnin kendi bağlamı ile maksadını değil, içlerinde bulundukları toplumsal bağlamların zaruretlerini öncelemişlerdir.

Özetlemek gerekirse, Nisâ: 3-4 ayetleri savaş sonrası oluşan toplumsal yaraya melhem olmak amacıyla, mü'minlere şehid kardeşlerinin geride bıraktıkları dul ve yetimleri sahiplenmeleri gerektiğini, bunun dinî bir vecibe olduğunu ve herkesin üzerine düşeni yapması lâzım geldiğini söylemekte; bu durumu kesinlikle istismar etmemeleri konusunda da mükellefleri uyarmaktadır: "İkişer üçer, dörder, (beşer, altışar)..."; yani ne kadar mümkün ve âdilâne ise o kadar!..


27 Eylül 2003
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED