AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Umut Operasyonu'nun
'psikolojik' cephesi

PSİKOLOJİK SAVAŞ HİKAYELERİ – 4
Araç olarak medyanın kullanıldığı "psikolojik savaş hikayeleri" dizimizi bugün bitiriyoruz... Bu bölümde "Uğur Mumcu'nun katillerinin yakalandığı" Umut Operasyonu sırasında ortaya çıkan kuşkuları izale etmek için yürütülen "psikolojik" faaliyetlere göz atacağız...

Mayıs ayı başında İstanbul polisi bir açıklama yaparak Uğur Mumcu'nun katillerinin yakalandığını açıkladı. Polise göre, Hizbullah örgütüne karşı gerçekleştirilen operasyonlarda bulunan bir kasetin izi sürülmüş, orada Mumcu'yu öldürdüğünü söyleyen bir kişi yakalanmış ve o da her şeyi itiraf etmişti.

Söylemeye gerek bile yok: Normal bir ülkede, normal bir gazetecilikte bu enformasyon ancak "polisin yaptığı açıklamaya göre…" diye haberleştirilebilirdi ama gene söylemeye gerek yok, gazetelerimiz "Katiller yakalandı" manşetleriyle verdiler haberi…

Polis, itirafçı Yusuf Karakuş ile onun Ankara'da İranlılar'la bağlantıyı sağladığını söylediği Abdülhamit Çelik'i sorgularken, "katiller yakalandı" haberlerini yeniden değerlendirmeyi gerektirecek önemli bir gelişme oldu. Abdülhamit Çelik'in karısı Tuba Çelik, Mumcu'nun öldürüldüğü 24 Ocak 1993 günü İstanbul'da düğünlerinin olduğunu, kocasının aynı anda hem İstanbul'da hem Ankara'da olamayacağına göre, "katil" olmadığını söylüyordu. Haberi manşetten veren Hürriyet, Tuba Çelik'i çocuklarıyla birlikte gösteren fotoğrafın altına şu notu düşmüştü:

"Davetiyedeki düğün tarihi ve saati Tuba Çelik'in sözlerini doğruluyor."

SAVCI AÇIKLIYOR, KUŞKULAR BÜYÜYOR

Hürriyet, "laik medya"da Tuba Çelik haberini bu şekilde veren tek gazeteydi. Gazetenin olan bitenden kuşkulanmaya başladığını gösteren haber, Oktay Ekşi ve Emin Çölaşan'ın yazılarıyla da destekleniyordu. Her iki yazar, operasyondan pis kokular aldıklarını söylüyordu.

Ne var ki devamı gelmedi… Hürriyet, ertesi günden itibaren öbür gazetelere uydu. Görmek isteyen bütün gazetecilerin görebileceği çok sayıda kuşkulu noktaya karşın Hürriyet de öbür gazeteler gibi, polisin açıklaması doğrultusunda Karakuş ve Çelik'in Uğur Mumcu'nun katilleri olduğunu yazmaya devam etti.

Sonraki günlerde, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş'ten gelen açıklamalar, yalnız basının değil, kendisinin de dezenformasyon kurbanı olduğunu ortaya koydu. Keleş, "Sanıkları, işlemedikleri bir suçu işledikleri yönünde ifade vermeye zorlayan, böylece adaleti de yanıltan" İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Karakuş ve Çelik'in "bombayı İranlılar koydu, biz gözcülük ettik" yönündeki, olay yerinde yaptıkları ve bütün televizyonlardan yayımlanan "itiraflar" da böylece hükümsüz hale gelmişti.

Bir süre sonra "gerçek katiller" ilan edildi: Ferhan Özmen, Necdet Yüksel ve Oğuz Demir. Yakalanan Ferhan Özmen, ortada İranlı falan olmadığını, kendi aralarında Farsça konuştukları için Karakuş ve Çelik'in kendilerini İranlı zannettiklerini söyledi.

Sonraki günlerde bir gelişme daha oldu: Karakuş ve Çelik'in gözcü olarak da Uğur Mumcu cinayetinde bulunmadığı açıklandı.

'İSTİHBARAT İŞİ' Mİ?

Bu gelişmeler, Uğur Mumcu ve öteki faili meçhul cinayetlerin "devletin istihbarat örgütlerinin işi" olabileceğine dair kuşkuları yeniden diriltmeye aday görünüyordu. Oysa "katillerin yakalanması" büyük umutlar yaratmıştı bu konuda. Mesela Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi 8 Mayıs 2000'de şöyle yazmıştı: "Uğur Mumcu'yu elimizden aldıkları o meş'um suikastın bir gün aydınlanacağını artık beklemez olmuştuk. Çünkü bizzat olayı soruşturan DGM Savcısı, 'Devlet istemezse bu cinayet aydınlanmaz' demişti. İşin tuhafı, karşımıza çıkan her şey, 'devletin bu cinayeti aydınlatmayı istemediği' izlenimini veriyordu. Daha doğrusunu söylemek lazım: 'Bu olayın altında devletin gizli servislerinin karıştığı kirli bir gerçek var' inancı herkesin kafasına yerleşmeye başlamıştı. Neyse ki Mumcu cinayeti faillerinin nihayet ele geçtiği görülüyor. Böylece yıllardır -giderek kaybolan bir umutla- beklediğimiz günün geldiğine inanıyoruz."

Operasyon Mayıs başında başlatılmıştı, ancak Mayıs sonuna gelindiğinde "Faili meçhul cinayetleri İran'ın desteklediği şeriatçıların işlediği" kesin inancı ağır bir darbe almış görünüyordu.

O koşullarda ve o günlerde iki gelişme oldu...

MGK'DAN 'MAHKEME KARARI'

Önce 30 Mayıs 2000'de toplanan MGK, "Kamuoyunda oluşan kuşkular" üzerine bir açıklama yaptı... Kurul bünyesindeki kilit rolünün ortaya çıkmasından sonra şimdi artık rahatlıkla MGK Genel Sekreterliği'nin hazırladığı "gündem"in bir parçası olduğunu söyleyebileceğimiz "açıklama" gazetelerde geniş haberlerle duyuruldu. Dönemin "sol-liberal" gazetesi Yeni Binyıl ise manşetten şu cümlelerle verdi haberi:

"Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 'faili meçhul cinayetlerin faillerinin ortaya çıkarıldığını' bildirdi ve İran'ın teröre verdiği desteği 'teşhir' kararı aldı… Sezer'in başkanlık ettiği ilk MGK, kamuoyundaki kuşkuları sildi. 5.5 saat süren toplantının ardından yayınlanan bildiride, faili meçhullerin faillerinin yakalandığı net şekilde yer aldı."

Bundan beş gün sonra da kuşkuların "İran ayağı" izale edildi: 5 Haziran 2000'de Hürriyet ve Milliyet'in manşetten verdikleri haber, "İran istihbaratının yurtdışında işlediği siyasi cinayetleri organize eden birimin başındaki ajan Behbahani'nin kaçıp Türkiye'ye sığındığı ve 'her şeyi' anlattığı" yolundaydı...

Hürriyet, Behbahani için "bülbül" sıfatını uygun görmüştü: "ACEM BÜLBÜLÜ… Konuşup her şeyi anlattı… İranlı ajan konuştuğu için başta Uğur Mumcu olmak üzere tüm faili meçhuller aydınlandı."

Devam sayfalarında "Molla bülbülü öttü" başlığını alan haberde şöyle deniyordu:

"İran'ın yurtdışında işlediği cinayetleri koordine eden Behbahani Türkiye'de ortaya çıktı. Dört ay önce Van'dan gizlice giriş yapan Behbahani'nin gelişinden sonra, üzerinde Tahran şüphesi bulunan bütün cinayetlerin failleri teker teker yakalanmaya başladı."

12 Haziran pazartesi günü Hürriyet'te "İRANLI SAHTE"; Milliyet'te, "İRANLI AJANIN ADI BİLE SAHTE" haberlerini okuduk. Tabii manşet falan değil, içerde küçük haberler olarak. (Geçerken şunu da soralım: Basın en son Van'daki mülteci kampında bırakmıştı "İranlı ajan Behbahani"yi… Şimdi nerelerdedir acaba?)

Bu mini diziyi, her bölümün sonunda sarfettiğimiz cümlelerle bitirelim: Biz gazetelerin yerinde olsak MGK'nın "bütün kuşkuları silen" açıklamasının arka planını araştırırdık... Biz Hürriyet ve Milliyet'in yerinde olsak, "Konuşup her şeyi anlatan Acem bülbülü Behbahani"nin kimin nesi olduğunu, onu kimlerin o şekilde kullandığını araştırırdık... Psikolojik savaşın bundan sonraki aşamalarına karşı "aşı" niyetine... (A.G.)


YÖK'ü bize 'üç hoca' mı yoksa iki hoca mı anlattı?

Hükümetin yükseköğretime ilişkin hazırladığı "taslak"ın, son dönemin üzerinde en çok tartışılan konularından birisi olduğu muhakkak. Gazete sayfalarını ya da televizyon programlarını bugünlerde çok sık ziyaret eden bir konu...

İşte Tayfun Ertan'ın CNN Türk'de yayım-

lanan "Söz Sizde" adlı programında konuklarına tartıştırdığı konu da yine buydu.

"Söz Sizde"yi, "diziler" ve "eğlence programları"ndan illallah demiş pekçok izleyici gibi biz de seyrettik.

Bu arada söz konusu program hakkında Radikal'den Hakkı Devrim de bir değerlendirme yayımladı.

Devrim, "Üç hoca bize YÖK'ü anlattı" başlıklı yazısında (23 Eylül), "Söz Sizde" hakkında haklı olarak birkaç övücü söz ettikten sonra, program konuklarını şöyle tanıtıyordu:

"Şenatalar, dört dörtlük Türkçe'siyle; Yazıcı, içten ve fütursuz bilim adamı tavrıyla; Ataç, devam eden kavgada bir tarafa fazla meyletmeme özeni ve dikkatiyle, bu çok tartışılan konuyu sanırım tahmin ettiklerinin ötesinde aydınlatmış oldular."

İsterseniz, hemen araya girip, yukarıda soyadlarıyla anılan öğretim üyelerinin küçük adlarını ve öğretim üyeliği dışında taşıdıkları unvanları da sıralayalım:

Prof. Burhan Şenatalar (YÖK üyesi), Prof. Hasan Yazıcı (Türkiye Bilimler Akademisi) ve Prof. Engin Ataç (Eskişehir Anadolu Üniversitesi Rektörü).

Peki, bütün bu bilgileri vermemizin nedeni ne?

Şu: Bir kere Devrim'in kullandığı "Üç hoca bize YÖK'ü anlattı" başlığının açılması gerekiyor. Yani, acaba bu "Üç hoca" izleyicilere YÖK'ü aynı ya da benzer bakış açılarından mı anlattı?

Soruyu daha açık şekilde formüle edecek olursak: Prof. Engin Ataç'ın anlattığı (ve savunduğu) YÖK ile, Prof. Burhan Şenatalar ve Prof. Hasan Yazıcı'nın anlattığı (ve eleştirdiği) YÖK'ün bir benzerliği var mıydı?

Programı izleyenlerin hemen hatırlayacağı gibi, "Söz Sizde"de Prof. Ataç'ın YÖK'ü ile diğer iki "hoca"nın YÖK'ünün birbiriyle uzaktan ilgisi yoktu...

Ataç, YÖK'ün atadığı bir rektör olarak, "tabii ki", YÖK'ün erdemlerini sıralarken, Yazıcı ve özellikle de Şenatalar, söz konusu kurula ağır eleştiriler getiriyorlardı.

Bir örnek vermek gerekirse, mesela YÖK'e ilişkin şu tartışmada yaşandığı gibi:

Şenatalar: YÖK'ün Ermeni meselesinden bilmem neye kadar üniversiteleri genelge bombardımanına tutmaya hakkı var mı? Rektörlerin YÖK Başkanı başkanlığında KKTC'ye gidip Denktaş'ın politikasına destek vermeleri uygun mudur (mealen)?

Ataç: Demek ki söz konusu meseleler (mesela Ermeni meselesi) üzerinde yeterince çalışılmamış, YÖK üniversiteleri bu yönde çalışmaya teşvik ediyor; KKTC'ye gidip Denktaş'a destek verilmesi uygundur (mealen).

Yani uzun lafın kısası, "Söz Sizde" izleyicilerinin "Üç hoca"dan aldıkları bilgilerle YÖK konusunda aynı yönde aydınlanmaları imkansızdı.

Tamam yalan değil, programı izleyenlerin hiç değilse bir bölümünün, "ertesi gün", Devrim'in yazdığı gibi "Türkiye'de üniversiteler konusunu en iyi bilenler arasında" olabileceğine bir itirazımız yok... Ama onlara sormak lazım: Şenatalar ve Yazıcı'dan ne öğrendiniz, Ataç'tan ne öğrendiniz?

Hadi oldu olacak, gelecek cevapların büyük çoğunluğunun hangi merkezde olacağını da söyleyelim: "İki hoca"dan YÖK'ün ne çekilmez bir kurum olduğunu, diğer "hoca"dan, yani Ataç'tan ise (eğer bu da YÖK hakkında bilgilenmekse!) bu çekilmezliğin nasıl somutlaşabildiğini öğrendik! (K.B.)


26 Eylül 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED