AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Türkiye nereye koşuyor?

Brüksel'deki 17 Aralık Zirvesi'nin sonuçları kamuoyunu bir süre daha meşgul edecek. Etmeli de...

Zira ülke içi siyasetin yeni zeminini bu karar ve kararın işaret ettiği müzakereler oluşturacak.

Sadece özgürlükler alanı, insan hakları uygulamaları, rejimin istikrarlı sivilleşmesi ve demokratikleşmesi değil, aynı zamanda Kıbrıs sorunu ve Ermenistan sorunu gibi dış politik meseleler, tarım, sanayi, sosyal haklar gibi ekonomik ve sosyal politika unsurları da kaçınılmaz olarak bu eksene oturacaktır...

Bu gelişmeler elbet "milli egemenlik" tartışmalarını tahrik edecek, zaman zaman sertleştirecek niteliktedir.

Ancak "siyaset algısının devletten topluma kayması", siyasi alanın genişlemesi, bu çerçevede bireysel ve toplumsal yaşamın düzenlenmesine ilişkin "tavırların rasyonelleşmesi", bu "rasyonelleşmenin siyasal kültürü demokratikleştirme işlevi görmesi" karşılaşacağımız diğer muhtemel gelişmelerdir.

Ayrıca yeni seçmen ittifakları ile toplumsal hareketlerin bu eksen üzerinde şekillenmesi, yeni ve eski siyasi tarzların iyice ayrıştırması, toplum-çevre, siyasi merkez, toplumsal merkez tartışmalarının yön değiştirmesi, bu çerçevede şaşırtıcı olmayacaktır...

"Yapısal değişiklikler"i sıkça "konjonktürel durum ve gelişmelerin ürettiği yeni girdi ve dengeler" belirler.

Bu gelişme ve girdiler ne denli köklüyse yapısal sonuçları da o denli köklü olur.

AB-Türkiye ilişkilerinin son iki yıldır izlediği güzergah, bundan sonra kazanacağı ivme bu tür köklü gelişme ve girdilerden birisidir...

Nitekim Kıbrıs sorununa bakışın çoğulculaşması, Ermeni Soykırımı meselesinin kamuoyunun gündemine yavaş yavaş giriyor olması, her iki konuda da "retçi bir tavır"dan "hala savunmacı olsa da anlamaya, çözüm üretmeye yönelen bir dalga"nın ilk ipuçlarının ortaya çıkması, başka bir deyişle tabuların sarsılmaya ve sorgulanmaya başlaması, yeni girdiler, dengeler ve zorunlulukların sonucudur.

Burada gözden kaçırılmaması gereken şudur:

Bu gelişme, sanıldığı gibi bir dış baskı ya da müdahalenin değil, "global bir etkileşim sisteminin içine girmenin, o sistemin parçası olmanın bir ürünü"dür.

Bu etkileşim sistemi yerel meselelerin önüne geçen bir önem ve değer kazandıkça, sadece siyasal açıdan değil toplumsal ve bireysel açıdan da bir kültürel tutum açık tartışma ortamında kendisiyle yüzleşme durumunda kalmakta, kendisiyle yüzleştikçe demokratik açıdan olgunlaşmaktadır...

Bu olgunlaşmanın diğer bir belirtisi de etkili bir kamuoyunun doğmaya başlamasıdır. Nitekim 17 Aralık Zirvesi tartışmalarını şekillendiren siyasi kurumlar olmaktan çok basın, sivil örgütler üzerinden kamuoyu olmuştur.

Bu olgunlaşma süreci devam ettikçe Türkiye'nin gücü tartışmasız bir biçimde artacaktır. "Sorunlarından ve tarihi bagajlarından toplumun talebi ve yarattığı meşruiyet zeminiyle arınacak bir Türkiye önümüzdeki 50 yıl içinde Avrupa'nın en büyük güçlerinden birisi olmaya adaydır".

Etkileşim, kelimenin işaret ettiği gibi, tek yönlü bir mekanizma değildir.

Etkileşim sistemlerinde değiştiğiniz kadar değiştirir, değiştirdiğiniz kadar değişirsiniz...

Soruna bu açıdan bakılınca AB'nin şu an Türkiye'ye karşı aldığı ve zirve kararına yansıyan kimi "takıntılarını" da mutlaklaştırmamak gerektiği ortadadır

Örneğin Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik en büyük tehdit olarak görülen, Avusturya ve Fransa'da yapılacağı ilan edilen "referandum"un bu çerçevede etkisi ve anlamı sınırlıdır.

Nitekim Chirac'ın 16 Aralık günü yaptığı televizyon konuşmasından sonra Fransa'da yapılan bir kamuoyu araştırması daha şimdiden ilginç sonuçlar vermiş, altı aylık bir süre içinde Fransız toplumunun aldığı anlamlı yola işaret etmiştir. Bu araştırmaya göre Türkiye'nin Chiraç'ın belirttiği şartlarda AB üyesi olmasını destekleyenler yüzde 52'yle çoğunluğu oluşturmuşlardır.

Kaldı ki etkileşim sadece AB ve Türkiye arasında devreye girmiyor. Parçalı ve dinamik bir yapı olan AB içinde de harekete geçiyor.

Bugün Avrupa temel olarak iki eğilim arasında bölünmüş durumda:

Bir yanda AB'nin küçük, kendine yeterli, geleneksel bir yapı içinde kalmasını isteyen muhafazakarlar, diğer yanda genişleyerek devasa bir güç haline gelmesini arzı eden liberaller ve sosyal demokratlar var... İkinci cephe her geçen gün güçlenmekte, Türkiye'yi gelecek projesinin ayrılmaz parçası olarak görmekte ve ilk parçayı etkisi altına almaktadır.

Önümüzdeki yol oldukça aydınlık, yeter ki, biz bu yolun hakkını verelim...


23 Aralık 2004
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED