AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Demirlemek, çekilmek, icbar edilmek

Başlıktaki üç ayrı ifade neyi çağrıştırıyor? Avrupa birliği ile Türkiye ilişkisini değerlendiren üç farklı anahtar kelime… Kullanılan ifadelerin çağrışımından da anlaşılacağı üzere, benim burada öne sürdüğüm tez, AB karşısında 'Türkiye'nin talepkârlığı' söylemi üzerine kurulu tezle çelişiyor.

"Demirlemek" kelimesini Hilmi Yavuz, 19 Aralık 2004 tarihli yazısında AB'nin 17 Aralık zirvesinde Türkiye'ye ilişkin aldığı kararı yorumladığı sırada kullandı. Tarafların anlaşmaya varmaması durumunda Türkiye'nin AB ile güçlü bağlarla bağlanması durumunu ifade etmek üzere; "mümkün olan güçlü bağla Avrupa yapılarına tam demirlemesi sağlanmalıdır" şeklinde bir ifade kullandı Yavuz. Ve Son durumun aslında, küreselleşen dünyada farklı bir kolonyalizm türü olarak Türkiye'nin AB'ye "demirlenmesi" olduğunu yazdı. Yavuz, "demirleme" kavramının İngiltere tarafından icat edilmiş olmasının ayrıca anlamlı olduğuna da dikkat çekti. Bu kavramın ilk defa Clinton tarafından, "Türkiye'yi Batı limanına demirlemek" gerektiği şeklinde kullanıldığını bu arada belirtmeliyim.

Yine aynı gün aynı gazetede Etyen Mahçupyan durumun Haçlı seferlerinden beri en önemli değişim süreci olduğuna vurgu yaparak, tarihçilerin bunu "Türkiye'nin Avrupa'ya çekilmesi" olarak adlandıracaklarını savunuyor. Farklı bağlamlarda da olsa Türkiye'nin edilgen konumuna işaret eden bu kavramsallaştırmalar medyatik görüntüyü tümüyle alt üst edici… "İçe çekilmek" ve "demirlemek" kavramlarının ifade ettikleri ile daha önce kullandığım 'icbar edilmek' kavramsallaştırması ile anlatılmak istenenler arasında fazla bir fark yok. Müzakereler sırasında Brüksel'de yaşananlara dair üretilen hikayeler bir yana Türkiye Batı'da olmaya, özelde de kendisinin belirlemediği bir düzeyde Avrupa hattında durmaya zorlanmaktadır. Türkiye'nin, Batıya özelde AB'ye 'icbar ediliş'i sadece uluslararası ilişkilerde yaşanan gelişmelere bağlanamaz.

Evet, resmin tümünü görmek

Türkiye'nin Tanzimattan bu yana Batılılaşma yönünde attığı adımlar, başta araçsal/operasyonel/pragmatik amaçlarla sınırlı gibi görünse de, zamanla seçkinler zümresinde bir zihniyet değişimini beraberinde getirir. Batılılaşma çabalarının ortaya çıkardığı Türk modernleşmesinin (ki bu kavramsallaştırmayı hak edecek orijinal bir modelden bahsetmek zordur) en büyük özelliği tepeden inmeci bir yöntem benimsemesidir. Türk modernleşmesinin baskın özelliğinin devlet projesiyle sınırlı kalması bu ülkede sessiz yığınların kendi medeniyet değerlerini, zihniyet dünyasını tümüyle değiştirmeye yetmedi. Jakoben batılaşma modeli kendi seçkinlerini oluştururken, geniş kitlelerin referansı yine kendi medeniyet değerleri oldu.

Türkiye'deki batılılaşma çabalarının bugün çok daha geniş bir tabana yayıldığı söylenebilir. Ancak Batı ile kurulan ilişki, modernitenin zihniyet dünyamıza verdiği 'biçimlen/dir/me' belli çekinceleri de beraberinde getirdi. Bu anlamda ait olduğumuz medeniyetin değerleriyle modernite arasında, referans ve zihniyet bağlamında, temel bir ayrımı sürekli korumuştur. Batılılaşma iddiasındaki resmi elitin tutumlarını belirleme anlamında daha birçok alanda benzer bir durumun geçerli olduğu söylenebilir.

AB sonuç bildirgesinin açıklanmasından sonra başbakanın yaptığı açıklamada satır aralarında kalan bir cümle resmin tümünü görmemiz açısından önemliydi: "Bu tarihi adım, zihniyet dünyamızda ve toplumsal dokumuzda yapısal dönüşümler getirecektir."

Türkiye'nin neden AB'ye demirlenmek, içe çekilmek veya icbar edilmek istendiğini bu cümleden daha iyi anlatan resmi açıklama yapılmadı bugüne kadar.

AB, varlığını ait olduğu İslam medeniyetinin referanslarından alan bir toplum için 'paradigma dönüşümü'dür. Siyasi gerekçelerle izah edilemeycek bir paradigma dönüşümünün kapısı aralanmıştır ve sonuçları tüm Müslümanları etkileyecektir.

Fark şu ki; "tepeden inmeci batılılaşma"ya karşı İslamcıların ve tüm muhaliflerin sahip oldukları eleştiri hakkı ve birikimi ellerinden alınmıştır. AB sürecinin, resmi söylemlerinde inkar eselerde bir şekilde İslamcılıkla ilişkilendirilen bir partinin iktidarında gerçekleştirilmiş olması, paradigma dönüşümüne itiraz edecek kitlelerin muhalefetini elinden almış, medyatik manupülasyonla da olsa popüler bir boyut kazandırılarak. Batılılaşma adına yapılan cebri uygulamalar dolaylı yoldan bizzat mağduriyet söyleminden beslenenlerce meşruluk kazandırılmış olmuyor mu?

Türkiye, tüm kesimleriyle birlikte böylesi bir zihniyet dönüşümünün gerçekleşmesi için AB'ye icbar edilmektedir.

Bu anlamda, sınıfsal ayrıcalıkları nedeniyle mevcut sürece karşı çıkan statükocu Batıcılar hariç, Batı medeniyetine ilhak olmamızı talep eden seküler, liberal çevreler diğerlerine nazaran daha tutarlı görünüyor.


23 Aralık 2004
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED