AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Bravo, bravo, ama...

Bravo asker! Türk Silahlı Kuvvetleri, bünyesindeki çürük elmaları temizlemekte tereddüt etmiyor ve komutanlar seviyesinde bile olsa, yolsuzluk iddiasına adı karışanları, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Org. İlhami Erdil, eski Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, eski MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ı yargı huzuruna çıkarmakta, hatta sanık sandalyesine oturtmakta tereddüt etmiyor. Kutlamak gerek.

Bravo komutan! Yani Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök... Bu hiç şüphesiz özel bir duyarlılık göstergesi. Türk Silahlı Kuvvetlerini temiz tutma, gölgelenmesini önleme hassasiyeti. Elbet kolay değil. Böyle zamanlarda genelde küçük rütbeliler, alt kademe görevlileri takılır kanunların ağına, güçlüler bir biçimde yırtar geçerler ağları... ama öyle olmuyor, hem de TSK gibi, hiyerarşinin çok çok önemsendiği bir kurumda... Kuvvet komutanlığı yapmış insanları sanık sandalyesine oturtmak altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken bir kararlılık yansıması. "TSK yıpranır mı?' kaygısını duymadan, "Birilerinin ekmeğine yağ sürülmüş olur mu?" görüşleri bol bol serdedilir böyle ortamlarda. Yoo, komutan, öyle alınganlıklara hiç prim vermeden, soruşturma - yargılama iznine imzayı basıyor. Kutlamak gerek.

Bravo yargıç! Gizli celse talebini geri çevirirken gösterdiği gerekçe için... "Gizli celse Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bazı şeyleri örttüğü ithamına yol açabilir, o yüzden dava açık görülecek!" Bu da bir duyarlılığı yansıtıyor. Tüm bunlar, TSK'nın bu dönemde özel bir duyarlılıkla donandığının işareti olarak not edilecek görüntüler. Kutlamak gerek.

Ama... Altı çizilecek başka şeyler de var.

Birincisi, askeri alandaki yolsuzluk soruşturmalarının böylesine gündeme oturmasının anlamı... Neden çok dikkat çekiyor bu davalar? "Çünkü zor bir alan askeri alan, hele Türkiye'de kimse askere dokunamaz, asker soruşturulamaz, askere bir suç ithamı yapılamaz, bir kere askeri kisveyi giydin mi, otomatik zırh edinmiş olursun, ayrıca asker, kurumun yıpranması ve sistem üzerindeki etkinliğinin azalması endişesi ile kol kırılır yen içinde kalır ilkesini benimsediği için çürük alanları dışa vurmayı sevmez." yargısı hakim kamuoyunda. 12 Eylül generalleri, bütün ağır ithamlara rağmen yargılanmamışlardı. Org. Özkök, bir şeffaflık hamlesi yapıyor. Ve bu, gözleri faltaşı gibi açıyor.

İkincisi, TSK ile ilgili yolsuzluk iddialarının genel olarak TSK'nın yönetim üzerinde etkinliğinin arttığı dönemlere rastlaması. 12 Eylül dönemi ile ilgili yolsuzluk dosyaları, 28 Şubat dönemi ile ilgili yolsuzluk dosyaları... Bu dönemlerde askeri liderler hem yönetimi, hem bilgi akışını, hem de medyayı kontrol ediyorlar ve çürük eylemleri ortaya çıkarmak cesaretten öte bir Don Kişotluk haline geliyor. Tabii olarak gözden kaçırılıyor. Şu anda bazı komutanlar bir Genelkurmay Başkanı'nın herkes tarafından "Cesaret işi" diye nitelenen kararıyla yargı önüne çıkıyor. Peki sonradan batan bankaların yönetim kurullarında görev alan, yolsuzluğa karışmış iş adamlarına danışmanlık yapan "28 Şubat süreci paşaları"n durumu normal miydi? Onlar nerede şimdi?

Üçüncüsü, neden bu güne kadar yolsuzluk iddialarının ortaya çıkarılmadığı hususu... 132 trilyonluk yolsuzluk davasının Tuncer Kılınç'la ilgili kısmı zaman aşımına uğramış, İlhami Erdil'le ilgili konu, yıllar öncesine uzanıyor... Neden bu kadar geç? Tabii burada, kimi eski bakanların yüce divana sevkinin neden bu kadar geç kaldığını sormak da adaletin gereği.

Dördüncüsü çok daha ilginç. 132 trilyonluk yolsuzluk davasının iddianamesinde, müteahhit Ali Osman Sönmez'in TSK bünyesindeki tayinlerde rol oynadığı öne sürülüyor. İddianameye göre müteahhit Sönmez, Albay Selim Tanışık'ın MSB İnşaat Emlak Daire Başkanlığı Yönetim Şube Müdürlüğü'ne tayinini gerçekleştirmiş. Yarbay Mustafa Özer'in Etüd Proje Şube Müdürlüğü'ne tayini ile ilgilenmiş. Daha ilginci, Yüzbaşı Atilla Uyaran'ın Ankara İnşaat Emlak Başkanlığı görevinden alınıp teşkilat dışına verilmesi istenmiş. Gerekçe olarak da "uyumsuzluk" gösterilmiş. Bu arada Yüzbaşı Semih Çağlayan'ın MSB Makine bölümünden alınması, yerine Yüzbaşı Hakan Seyirden'in veya Üsteğmen Celal Evci'nin atanması gerçekleşmiş. Albay İsa Kul hakkında şaibe yayarak görevden alınması talep edilmiş. Bu örnekler, TSK bünyesindeki tayinlerin bile zaman zaman nasıl bir manipülasyona konu olduğunu ortaya koyuyor. Hakkınızda "uyumsuzluk" dosyası tutulduğunda ya da şaibeler yayıldığında, gerçekten uyumsuz ya da şaibeli olmuyor, bazen farkında bile olmaksızın birilerinin tekerine çomak sokmanın bedelini ödüyorsunuz.

Düşünüyorum da, dosyaları madalyalarla dolu ama "disiplinsizlik" gerekçesi gösterilerek YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilen insanlar, acaba gerçekten bu disiplinsizlik suçlamasını hak ediyorlar mıydı? Yoksa, kimi zaman temiz kalmak için birilerinin tekerine çomak sokmak zorunda mı kaldılar da, zamanın en geçerli ithamı olan "irtica" suçlaması ile biçildiler?

Em. Org. Muhittin Fisunoğlu, "Generaller Cuma namazına bile gidemezler, çünkü terfi sürecinde bunun aleyhlerinde kullanılmasından endişe ederler" diyordu. Terfide çeyrek puan öne geçmek için ya da, yolsuzluk zincirinin tamamlanması için silah arkadaşına kulp takmak...

Diyorum ki, Org. Özkök, bir farklılık daha gerçekleştirse de, şu geçen 10 yıl içinde ordudan ihraç edilenlerin dosyalarını bir inceletse... Ben, TSK'nın bu süreçte, kendi bünyesinde gerçekten büyük emeklerle yetişmiş gerçekten askerlik sevgisi yüklü, gerçekten sağlam evlatlarını bünye dışına attığını düşünüyorum. Yılların emeklerine kıyılmıştır. Org. Özkök şöyle birkaç dosyayı incelese... diyorum. Bence Türkiye'nin hukuk devleti olma yürüyüşünde dev bir adım daha atmış olur...


23 Aralık 2004
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED