AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hadi çözelim!

Bizim Kahramanmaraş tarafında bir söz vardır: Halk, bir problemi üretenin onu ortadan kaldırmakta da sorumluluk üstlenmesini ifade ederken "İti öldürene sürütürler" der.

Kıbrıs için de aynen onun gibi bir durum söz konusu. Şimdi biz, Kıbrıs kördüğümünün çözümünde Avrupa Birliği'nin sorumluluk üstlenmesini talep etmeliyiz. Çünkü işin böylesine sarpa sarmasında onların payı büyük.

"Tanı" diye bastırıyorlar. "Üyeliğine talip olduğun kulübün üyelerini tanımamak, olur mu?" diye soruyorlar.

Biz de "Çöz" diye bastırmalıyız. "Rumların problemli durumunu görmezden gelip, onu imtiyazlı konuma yükselten ve çözüm ortamından uzaklaşmalarına sebep olan sensin" dememiz lazım.

"Şayet Türkiye'nin AB ile ilişkisini önemsiyorsan, bunda hileli bir tavır sergilemiyorsan, Kıbrıs konusunu, Türkiye'nin yolunu yokuşa sürmek için kullanmıyorsan, Kıbrıs'ta Ada'nın Rumlara armağan edilmesi gibi bir hesabın yoksa ve Türklerin de hukukunu gözeten adil bir çözüm arıyorsan çözmek için harekete geçmelisin" demeliyiz.

"Adada 1974'ten beri de facto - fiili bir durum var, demeliyiz. Rum çetelerinin saldırılarına karşı Türklerin varlığını korumak için gerçekleştirilmiş bir harekatın ürünü olarak Türklerin kurduğu ve Türkiye'nin tanıdığı bir devlet var. Ada iki parça halinde. Orada Türk varlığını koruyan bir askeri güç mevcut. Çözüm olmazsa bu yapı devam eder ve kalıcı hale gelir. Türkiye'de hiçbir hükümet, onurlu bir çözüm dışında, bu yapıyı Rum hesaplarına kurban edecek bir süreci başlatamaz." demeliyiz.

"Rumları AB bünyesine almak ve orada 'tanıma' dayatmalarıyla bir oldu bitti oluşturmayı beklemek, hem boş bir bekleyiştir, hem de bir kötü niyet ifadesidir. Müzakere safhalarında sürekli Rumları Türkiye'nin karşısına çıkarıp tanıma talepleriyle arzı endam etmelerini sağlamak, 'Türkiye'nin onuru ile oynamak' diye okunacak ve hem Rumlara, hem AB'ye karşı tepkilerin büyümesine yol açacaktır. Bu da Ada'da çözümü daha da zorlaştıracaktır. 17 Aralık zirvesi gibi, tüm Türkiye'nin odaklandığı bir olayda dahi Türkiye Kıbrıs için her şeyi göze alacağını gözler önüne sermiştir. Bazı konular vardır ki ya herru ya merru dersiniz. Kıbrıs onurlu bir çözüm arayışında öyle bir mesele haline gelmiştir." demeliyiz.

Ve buradan hareketle, "AB Kıbrıs gerçeğini doğru okumalı, doğru bir duruş geliştirmeli" çağrısının altını kalın kalın çizmeliyiz.

Bugün çözüm için çalışmanın Rumları çözüme zorlamak demek olduğunu en iyi AB'nin bilmesi gerektiğini AB'ye anlatmalıyız. Çünkü Rumlar, sırtlarını AB'ye dayamanın ve Türkleri bu kıskaçta boğmaya çalışmanın hesabı içindeler. Bunu bütün dünya görüyor.

Kbırıs'ta çözümü zorlamak demek, ya AB'nin Rumların arkasından çekilmesi, ya da gene AB'nin, Kıbrıs'taki Türk yönetimini Rumlarla eşit heli getirecek adımlar atması demektir.

Böyle adımları dünyanın etkin başka ülkeleri de atabilir. Amerika, Rusya, Çin gibi BM Güvenlik Konseyi üyeleri veya BM Güvenlik Konseyinin kurumsal yapısı vs... Bu da AB'nin kendi başına merkezinde kendisinin de bulunduğu sorunları çözme yeteneğini gösteremediği, başka güç odaklarının kuyruğuna takıldığı görüntüsünü doğurmayacak mı?

Soru şu: AB Rumların haksızlığına payanda olacak mı olmayacak mı?

Belki şöyle bakılıyor: Rumlar, uluslararası lobileriyle haksızlıklarını bile haklılık gibi gösterecek güce sahiptirler, onun için Türkler eninde sonunda boyun eğecek...

Bu çok kötü bir yanılgıdır. Bunun AB'ye çok net olarak anlatılması gerekir.

Başbakan Erdoğan, Brüksel'de bir ara Hollanda Başbakanına "600 bin kişilik bir ülkeyi 70 milyonluk bir ülkeye tercih ediyorsanız, hadi bana Allahısmarladık" demişti. AB'nin şu ana kadarki yaklaşımı tamı tamına budur.Türkiye'de bu tavra "Kartalı serçeye boğdurmak" tabir olunur. AB kol bükecek, Rumlar önünde Türkiye dize gelecek!!! Bunu dünyanın hangi onurlu ülkesi kabul eder?

AB'ye çağrısı şu olmalıdır Türkiye'nin:

-Hadi getir Rumları masaya! Bekliyoruz.

Bu ifade aslında satır arasında "Hadi getir adamını masaya" muhtevası bile taşıyor olabilir.

Belki her sabah bir Avrupa başkentine telefon açılıp, "Bugün Rumları masaya oturtmak için ne yaptınız?" diye sormak lazım.

Olay, AB'nin sınavıdır öncelikle.

Türkiye, sadece AB zemininde değil, tüm dünya platformlarında Rumları adil bir çözüm için masaya çekmeye zorlayıcı bir kampanya yürütmelidir. Rumlar, gittikleri her yerde "Masaya ne zaman oturacaksınız? Neden oturmuyorsunuz?" sualleriyle karşılaşmalılar.

3 Ekim 2005 tarihine kadar her gün, Türkiye'nin "Barış atağı" gündemde olmalıdır.

Belki bunun için hükümet bünyesinde "Kıbrıs'ta barışı arama birimi" oluşturulmalı. Türkiye'nin sorunsuz, barış içinde, tüm güçlerini kalkınmaya, daha insani bir ortama kavuşmaya adamış bir bir bölge istediği, Kıbrıs'ta, AB'yi arkasına almış Rum tavrının, bu konsepti baltaladığı ülke ülke anlatılmalıdır.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve Kıbrıs Türk liderleri, dünya kamuoyunun zihnine, masaya oturmuş barış için görüşme bekleyen simalar olarak kazınmalıdır.


24 Aralık 2004
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED