AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Brüksel'de Kıbrıs için ne yapıldı, şimdi ne yapılacak?

Türkiye'yi müzakere tarihi almaya götüren yol, beklenilenden daha meşakkatli ve engebeliydi. 16-17 Aralık'ta Türkiye'nin önüne getirilenler aslında bir ölçüde 6 Ekim İlerleme Raporu'nda da bulunuyordu, ancak, Kıbrıs paragrafının yazılması yine de zor oldu.

Sondan başlayalım ve AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi Sonuç bildirisindeki Türkiye başlığı altındaki 19. paragrafa bakalım:

"AB Konseyi, Birliğe on yeni üye devletin katılmış olduğunu göz önünde bulundurarak, Türkiye'nin, Ankara Anlaşması'nın uyarlanmasına yönelik Protokolü imzalama kararını memnuniyetle karşıladı.

AB Konseyi bu bağlamda, 'Türk Hükümeti, müzakerelerin fiilen başlamasından önce ve Avrupa Birliği'nin mevcut üyeliğine dair uyarlamalar üzerinde anlaşmaya varılarak sonuçlandırıldıktan sonra, Ankara Anlaşması'nın uyarlanmasına ilişkin Protokolü imzalamaya hazırdır' şeklinde Türkiye tarafından yapılan beyandan da memnuniyet duydu."

Dönem Başkanı Hollanda, yaklaşık 2 aydır Türkiye'ye Kıbrıs konusunda baskı yapıyordu. Bunun neticesinde Ankara'nın önüne Kıbrıs Cumhuriyeti'ni, yani bizim bakışımızla Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıma anlamına gelecek tam 17 maddelik bir istek paketi konuldu.

Yukarıdaki paragraf o isteklerin sadece birini; onu da sulandırarak içermektedir. "Brüksel'de Kıbrıs konusunda ne verdik, ne aldık?" tartışmasını yaparken işin bu yönüne de bakmak lazımdır. Türkiye, 17 talebi önce 4'e, sonra da bire indirip anlamsız, muğlak bir ifadeye hapsetti.

Konu, Rum Kesimi'yle değil AB ile müzakere edilecek ve bu görüşmeden sonra Gümrük Birliği protokolünün genişletilmesinin imzalanıp, imzalamamasına karar verilecektir. Ankara, imza atılması gerektiğinde yine kayıt koyabilecektir.

Son paragrafa varılana kadar birçok aşamadan geçildi.

AB bütün bunların müzakeresiz olmasını istiyordu, biz "anlaşmaya varılarak" kaydını metne koydurduk.

AB, herşeyin 17 Aralık günü bitmesini istiyordu, süre 3 Ekim'e kadar uzatıldı.

"Protokolün imzalanması katılım müzakereleriyle bağlantılı olsun" deniyordu, bu şart da çıkartıldı. Hollanda bütün bu işlemlerin "without reservation" yani kayıtsız şartsız olmasını istiyordu, Ankara bu konuda da itiraz etti ve "imza konulduğunda Kıbrıs'ın varılan sınırlarıyla" şartını kabul ettirerek KKTC'nin varlığını tanıma durumundan geri adım atmadı.

Öte yandan AB metne paraf istedi, Ankara, "Meclis kararı lazım, bu da olmaz" dedi.

Dolayısıyla, Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın imzası, "ben ancak bu şartlarda ek protokolü müzakere ederim" anlamını taşımaktadır. "Kabul ederim" değil...

Kıbrıs sorunu Türkiye'nin önünde şimdi her zamankinden daha büyük bir problem olarak durmaktadır. Yasin Doğan, dün Yeni Şafak'ta yayınlanan yazısında karşı karşıya bulunduğumuz durumu, başka bir izaha ihtiyaç duyulmayacak şekilde şöyle özetlemektedir:

"17 Aralık'ta Türkiye'nin başarısı, emrivakiyle önüne getirilen resmi tanıma şartını elinin tersiyle iterek bir yıl kazanmış olmasıdır. Bu bir yıl içinde Kıbrıs sorunu bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. "

Durum bundan ibarettir. Ve bu durum göstermektedir ki, hükümetin AB yolundaki en stratejik hamlesi Kopenhag Kriterleri'ni yasalaştırmak kadar, Kıbrıs'ı Nisan'da referanduma götürerek Türkiye'ye avantaj sağlatmış olmasıdır. O hamle olmasaydı 17 Aralık'ta; "Rum Kesimi'ni tanımak veya müzakereden vazgeçmek" seçeneklerinden birisine razı olacaktı.


24 Aralık 2004
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED