AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Düşman uyumuyor...

Yorulduk... Cumhurbaşkanı yoruyor bizi... Hâlâ o, hangi rasyonaliteye dayandığı belirsiz "irtica" uyarıları, "din devleti tehlikesine karşı uyanık olalım" söylemi...

Nerden çıktı bütün bunlar?

Türkiye'de, Cumhurbaşkanımızın endişelerini haklı çıkaracak boyutta bir irtica ve din devleti tehlikesi var mı gerçekte? Tane tane, açık açık konuşalım ve birbirimizi üzmeyelim. Türkiye'de ciddi bir irtica tehlikesi bulunmadığını, bırakın bu tehlikeyle anılan (özdeşleştirilen) kimseleri, ülkemizin başına gelecek en büyük felaketin "din devleti uygulaması" olduğunu söyleyen/düşünen laik eşhas bile itiraf ediyor. Kaldı ki, değil yakın tarihte, en katı monarşinin hüküm sürdüğü Osmanlı döneminde bile bir "din devleti tehlikesi" yaşanmadı.

Cumhurbaşkanımız ne demek istiyor?

Hangi tehlikeye karşı bizi tetik ve müteyakkız olmaya çağırıyor?

Bir de, sanki, ılımlı ya da köktendinci, cari bir din devleti arzusu varmış gibi, demokrasiyi bu hayali, fiktif, irrasyonal arzunun tehlikelerinden korumaya çalışıyor: İster ılımlı, ister köktendinci olsun, din devletiyle demokrasinin bağdaşması hem olanaksızmış, hem de iki rejimin yan yana getirilmesi tarihe ve bilime ters düşmekteymiş...

Kimlerdir iki rejimi yanyana getirmeye çalışanlar?

Parlamentodakiler mi?

Halk mı?

Bir an Cumhurbaşkanımızın endişelerinde haklı olduğunu düşünelim.

Peki, kötülük bunun neresinde?

Ilımlı ya da ılımsız, din devleti arzularının sisteme entegre olmasından, kendini demokrasiyle telif etmesinden daha doğal, daha masum ne olabilir? İstenen zaten bu değil miydi? Baştan beri istenen, bu entegrasyonu, bu geçişi sağlamak değil miydi?

Kaldı ki, bu topraklarda hiçbir zaman, Devlet bakanı Prof. Mehmet Aydın'ın da altını çizdiği gibi, "Modern Türkiye'de İslam demokratik değerlerle uyum içinde mi, değil mi?" diye bir tartışma olmadı. Çünkü din, ona inanan geniş kitleler nezdinde zaten demokratik değerleri ve hukuku mündemiçti.

Prof. Mustafa Erdoğan, "Cumhurbaşkanı'nın konuşması Türkiye'nin özgürleşme çabasının neden bu kadar ağır-aksak yürüdüğünü anlamamızı kolaylaştıran hatırı sayılır bir bilgi içeriyor" diyordu. Ve şöyle devam ediyordu: "Türkiye Cumhuriyeti kendisini hâlâ bir 'düşman'la, üstelik iç düşmanla, hem de hayalî bir iç düşmanla tanımlamaktadır. Demokratik hukuk devleti olma iddiasına ve -çağdaş politik değerleri en iyi temsil ettiği varsayılan- Avrupa Birliği'ne tam üye olma çabasına rağmen kendisini bu şekilde tanımlamaya devam eden bir devlet anlayışı tam bir talihsizlik."

Fakat, asıl talihsizliği yazısının sonuna saklamış Erdoğan:

"Şu ironiye bakınız ki, her seferinde yeni tehlikeler uydurarak demokrasiye hep direnmiş olan odaklar, demokrasiyle problemi olmak şöyle dursun onu yaşatan asıl güç olan halkın büyükçe bölümünü, 'din devleti' kurmak yoluyla demokrasiyi yıkma amacı gütmekle itham etme alışkanlığına sahipler. 'Milletin birliği'ni temsil etmesi gereken Cumhurbaşkanı ise, ne yazık ki bu marjinalleri cesaretlendiriyor..."

Demek ki, Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği tehlikenin bir rasyonalitesi yok.

Üstelik, uyarı sadedinde söylenenler "teolojik" alana ait olması gereken bir konu ve siyasetin böyle bir gündemi de yok...


5 Ekim 2004
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED