AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sona doğru...

Hırvatistan, Avrupa Birliği (AB) üyeliği kervanına en son katılan ülke; Hırvatlar hakkındaki 'ilerleme raporu', bakma fırsatı bulanlar aktardığı için biliyoruz, bayağı özel şartlarla dolu. Türkiye'nin adaylığında son dönemeci belirleyecek Avrupa Komisyonu raporunun bütününü ise henüz gören yok; etrafa saçılan bölük pörçük bilgiler yüzünden ortalık söylentiden geçilmiyor. Piyasa spekülatörleri, henüz son biçimi verilmediği bilindiği halde, etrafa yaydıkları söylentilerle bu ara dönemi 'kârlı döneme' çevirmenin peşindeler...

Raporun ana hatları belli aslında: Komisyon müzakere sürecinin başlamasını tavsiye edecek; 2002 Aralık ayında Kopenhag'ta yapılan zirvede Türkiye'nin yerine getirmesi beklendiği belirtilenlere ek bir şart da ileri sürmeyecek... İlerleme raporunun bu hali Ankara'yı tatmin edecektir. Müzakere sürecinin gerektiğinde Brüksel tarafından tek taraflı durdurulabileceği, ya da altı aylık raporlar hazırlanacağı gibi öteki adayları da bağlayacak ayrıntılar fazla önemli görünmüyor.

O ayrıntıların önemsizliği Türkiye'nin kararlılığından kaynaklanıyor. Ak Parti'nin tek başına hükümet kuracak bir çoğunlukla çıktığı 3 Kasım seçiminden sonra yapılan ilk zirve olan Kopenhag'da, Türkiye'nin yerine getirmesi için sıralanan şartlar, AB başkentlerinin beklemediği bir hızla kısa sürede yerine getirildi. Biraz da Ak Parti'nin kendisinden kaynaklanan sebeplerle, bu son iki yıl içerisinde kaydedilen muazzam değişimler, kitleler tarafından tam anlaşılamadı. Oysa, Meclis'in anayasa ve bazı temel yasalarda gerçekleştirdiği değişiklikler sayesinde, Türkiye, 'Kopenhag kriterleri' ile uyumlu bir ülke bugün... Bu durum özellikle dışarıdan bakıldığında daha net görülebiliyor.

Aynı kararlılığın müzakere sürecinde de devam etmemesi için bir sebep yok.

Türkiye'nin AB üyeliğini neden istediği belli: Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel kavramların geçerliliğini koruduğu, siyasî istikrara sahip, ekonomisi gelişkin ülkelerden oluşan ligde yer almak istiyor Türkiye; bunun kestirme yolunu da AB üyeliğinde görüyor... AB ülkelerinin bir ara yollarını ayırdıkları Türkiye ile yeniden birarada olmak istemelerinin sebebini de biliyoruz: Çok geniş bir coğrafyayla buluşturup kendisine stratejik zenginlik kazandıracak Türkiye'yi yanına almaksızın 'küresel bir oyuncu' haline dönüşmesi mümkün değil AB'nin...

Bu karşılıklı isteği ortadan kaldıracak çapta bir altüst oluş yaşanmadıkça, Türkiye'nin AB'ye girme ve AB'nin Türkiye'yi kabul etme arzuları devam edecek, o arzu varlığını koruduğu müddetçe de, müzakere süreci iki tarafça da zedelenmeyecektir...

Şartlarla dolu yukarıdaki cümle, Türkiye ile AB sözcüklerinin birbirinden nasıl kopacağının şifresini de içinde barındırıyor: 'Karşılıklı güvenin yok olması'... Bugüne kadar bir taraftan kaynaklanan güven sıkıntıları, diğer tarafın özveri göstermesiyle her defasında atlatıldı; iki tarafın birden birbirinden güvensizlik duyacağı âna ve durumlara kadar, Türkiye ile AB arasındaki bağlar devam edecektir. İki tarafın çıkarları ve şimdiye kadar sergiledikleri kararlılık göz önünde bulundurulursa, muhtemelen, Türkiye AB üyesi olana kadar böyle bir durum yaşanmayacak...

Yarın Brüksel'den gelecek haber bir yönüyle çok önemli elbette; 17 Aralık'ta yapılacak AB Zirvesi'nde üye ülke liderlerinin ellerini-kollarını Türkiye'den yana bağlayacak kesinlikte şartsız bir tavsiye cümlesi ile liderlerin kendi keyiflerince değerlendirebilecekleri gevşek ifadeler arasında bir algılama farkı yaşanacaktır... Brüksel Türkiye'de hayal kırıklığıyla karşılanacak bir yanlışlığa herhalde düşmez.

Düşerse, emin olun, kaybeden, Türkiye'den çok AB olacaktır.


5 Ekim 2004
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED