AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Düşük enflasyonla yaşamak

Hafta sonu açıklanan enflasyon verileri ile Türkiye'de yeni bir sürece girilmiş olduğu artık iyice tescillendi. Eylül ayında toptan eşya fiyatları % 1,85, tüketici fiyatları binde 9 artış kaydederken, çekirdek enflasyon da binde 6 olarak çıktı. Böylece yıllık enflasyon TEFE'de % 12,5, TÜFE'de ise % 9'a geriledi. Ağustos ayında maliyetlere yansıyan petrol fiyatlarındaki artış ile tüketici fiyatlarına yansıyan kira artışlarının etkilerinin çabuk aşılmış olduğu anlaşılıyor.

Türkiye'de enflasyonla mücadelenin nihayet kazanılıyor olduğunu görmek hakikaten sevindirici. Otuz yıla yakın bir süredir kronik enflasyonla yaşamaya alışmış olan ve hayatını enflasyon endekslerine veya dövize bağımlı geçirmiş olan bir nesil var bugün Türkiye'de. Enflasyonla yaşamaya alışmış olan bu kuşağa enflasyonun zararlarını anlatmak çok zor. Enflasyonun en büyük kötülüğü, insanları enflasyonun kendisinden para kazandıkları yanılsamasına alıştırmış olması hiç şüphesiz. Eskilerin galat-ı his dedikleri bu göz aldanmasını iktisatçılar "money illusion" olarak adlandırır.

Büyük çaplı enflasyonun uzun süreli yaşandığı ortamlarda, özellikle enflasyon oranı ciddi dalgalanmalar içindeyse, geçmiş enflasyonu baz alan endekslere bağımlı sürdürülen bir hayat tarzı oluşur. Piyasalarda oluşan fiyatlar, birer gösterge ve sinyal özelliğini yitirmeye başlar. Karar alıcılar, fiyat sinyalleri yerine kendilerince değerlendirdikleri maliyetlerin üzerine, yatırımın geri dönüş takvimi dâhilinde enflasyonun seyrini de hesaba katarak, makul addettikleri bir kar oranı koyarak fiyat belirleme yoluna giderler.

Bu tür bir "mark-up" fiyatlandırma politikasında üç temel problem ortaya çıkar. Öncelikle maliyet hesapları, özellikle bu maliyetler farklı dönemlerde yüklenilmiş veya vadeli olarak hesaplanmışsa, ciddi sübjektif değerlendirmeler içerir. Zira bu maliyetlerin oluştuğu piyasalardaki günlük fiyatlar, enflasyondan dolayı büyük ölçüde değer ifade etmekten uzaktır. İkinci olarak yatırım dönüş süreci içinde enflasyonun tam olarak nasıl bir seyir izleneceği bilinmemektedir. Son olarak, yatırımcıların belirledikleri kar marjını karşılaştırabilecekleri ve bir ölçü olabilecek nispeten reel sabit gelirli bir yatırım aracı da bulunmamaktadır. İktisatçıların "tercih maliyeti" dedikleri bu ölçütün eksikliği, yatırımların karlılık analizini büyük ölçüde anlamsızlaştırır. Sonuçta, ortaya ciddi zararlar veya kısa süreli aşırı karlar çıkar. Yatırımların ömrü kısalır, şirketler likit kalmak yerine gayrimenkul ve stoka yatırım yapar ve böylece kaynaklar etkin kullanımdan atıl servete dönüşür.

Ancak hiç şüphesiz ki, enflasyonun asıl yükünü sabit gelirliler çeker. Altı ayda bir yapılan zamlar, genellikle bu kesimleri enflasyondan korumaktan uzaktır ve reel ücretler, fiyatlardaki hareketliliğin sıklığı ile zamlar arasındaki uyumsuzluk sebebiyle ortalamada bir azalma sürecine girer. Bunun farkında olan işverenler de tabii olarak emek kullanımına ağırlık verir.

Kronik enflasyon ortamı yüzünden oluşmuş olan bu alışkanlıkların, düşük enflasyon ortamında değişmesi gerekiyor. Her şeyden önce şirketler yatırım kararlarını alırken veya fiyat belirleme politikalarını belirlerken eskisinden çok daha fazla piyasaları dikkate almak durumunda kalacaklar. Oluşan artı değerin gayrimenkul veya stoklara yönlendirilmesi bundan böyle eskisinden daha maliyetli olacak.

Rekabet, kısa süreli fırsatları değerlendirmekten ziyade verimlilik artışları etrafında şekillenecek. Benzer şekilde işverenlerin emeğe bakışı da değişmek durumunda kalacaktır. Emek verimliliğine önem verilecek, şirketler istihdamı uzun vadeli bir yatırım olarak göreceklerdir. Tabiatıyla işsizlikle savaş da eskisinden daha zorlu olacak. Büyüme, istihdam artışını doğrudan tetiklemeyecek, ancak artan yatırımlar ve kalifiye istihdam ihtiyacı bu sorunun bir çözümü olacaktır.

Yüksek enflasyona alışmış bir neslin, bu yeni duruma uyumu zaman alacaktır. Ancak AB'den bir tarih alınması söz konusu olur da, doğrudan yabancı sermaye bu ülkeye girmeye başlarsa, yerli şirketler ciddi bir rekabet baskısı ile karşı karşıya kalacaktır. Yeni duruma geçiş sürecini geciktirmek, iflası şimdiden ilan etmek demektir.


5 Ekim 2004
Salı
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED