YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

FP ve Anayasa Mahkemesi

Cumhurbaşkanlığı konusunda aday tespiti, Ecevit'in sağlığına bağlı olarak birkaç gün ertelendi. Ankara'da heyecan sürüyor.

Mesut Yılmaz, acaba aradan sıyrılabilir miyim diye düşünüyor, hatta FP'nin bir kanadıyla gizli ittifak kurduğu iddiaları, ya kendisi, ya birileri tarafından çevreye yayılıyor.

Bunun gerçekle ilgisi yok. Fazilet Partisi içinden hiçkimse, ister yenilikçi, ister gelenekçi sıfatı yakıştırılsın, Mesut Yılmaz'a taraftar değil.

Liderler zirvesinden sonra, diğer partiler de, ortaya çıkan tabloya göre, bir karar alacak.

FP'nin adayı Selçuk

Gazetelere yansıdığı kadarıyla, Faziletli milletvekillerinin sempatiyle baktığı isimlerden biri de Yargıtay Başkanı Sami Selçuk.

Buna mukabil, Refah Partisi hakkında kapatma kararı veren Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden'e veya Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'a talep yok.

Demek demokrasiyi savunmak, vasiliğe soyunmaktan daha fazla prim topluyor.

İrtica ile suçlanan ve devletin temelini dinî esaslara dayandırmayı hedeflediği belirtilen Fazilet Partisi'nin, yargının zirvesindeki bir şahsı, devletin zirvesine lâyık görmesi dahi, bu iddiaların mesnetsiz olduğunun bir göstergesidir.

Demokles'in kılıcı

Anayasa Mahkemesi çok büyük bir sorumlulukla karşı karşıya. Anayasa değişikliğinde de görüldüğü gibi, FP'nin kapatılması tehdidi üzerinden siyaset yapılıyor.

Demirel'in Çankaya'da muhafaza edilmesi karşılığında, Fazilet'in kapatılmasını engelleyecek bir pazarlığın, demokrasi açısından ayıp olması bir yana, Anayasa Mahkemesi'nin düştüğü duruma bir bakın.

Bu mahkeme, adaletin kılıcı olmak yerine, Fazilet'in başının üzerinde sarkıtılan Demokles'in kılıcı haline getiriliyor.

Geçmiş bazı kararlarına bakıldığında, Anayasa Mahkemesi'nin, siyasi konjonktürden etkilendiği ortaya çıkıyor.

Demokratların siyasi affı

Dünkü makalemde, sözkonusu yargı organı 1962 yılında, Tedbirler Kanunu'nu Anayasa'ya uygun bulduğunu belirtmiştim.

Tedbirler Kanunu, 27 Mayıs darbesini korumak üzere çıkarılmıştı. Darbeyle devrilen Demokratları övmek ve Yassıada Mahkemesi'nin kararlarını eleştirmek bu kanunla yasaklanmıştı. Anayasa Mahkemesi, özetle, "1961 Anayasası'nın temelinde 27 Mayıs Devrimi'nin yattığını, bu devrimi korumaya yönelik düzenlemelerin, Anayasa'nın teminatı altına aldığı düşünce ve basın hürriyetine aykırı görülemeyeceğini" karara bağlamıştı.

Bugün bir başka örnek vereceğim:

Demokratların siyasi affı. Demokrat Partililer, 1961 seçimlerinden sonra, tedricen affa uğrayıp hapisten çıkarıldılar. Ama Anayasa'nın 68'inci maddesi, "Affa uğrasalar dahi seçilemezler" cümlesi ile, ağır hükümlülerin ve rüşvetten mahkûm olanların yanısıra, Demokrat Partili milletvekillerini de politikanın dışında tutmayı amaçlamıştı. Adalet Partisi seçim meydanlarında, vatandaşa Demokratların yasağını kaldırma sözünü veriyor, Anayasa değiştirecek çoğunluğu talep ediyordu. Böyle bir ekseriyete ulaşması mümkün olmadığı için, mesele sürüncemede kalıyordu.

1969 seçimlerine yaklaşıldığı bir zamanda, Mayıs başında, Celâl Bayar'ın İsmet İnönü ile temasa geçtiği ortaya çıktı. Bayar, CHP Genel Başkanı İsmet Paşa'nın desteğini de sağlayınca, "çoğunluğumuz mevcut değil" mazereti ortadan kalktı.

Böylece siyasi af Meclis'ten geçti. Konu Senato'nun önüne geldi.

Ordu rahatsız

Bu arada, ordunun rahatsız olduğu haberleri gazetelerde yayınlanmaya başladı. Sene 1969. 27 Mayıs'ın üzerinden 9 yıl geçmiş olduğu halde hâlâ, darbenin dalgaları sürüyordu.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, 19 Mayıs bildirisinde, bu rahatsızlığı dile getirdi.

Sonuçta, Süleyman Demirel "askerin hassasiyetine özen gösterilmesini" söyleyerek, af teklifinin Senato'da görüşülmesini engelledi. Anayasa Komisyonu, kanun teklifini geri aldı.

Genel seçimler yapıldı. Af çıkmadığı için Demokrat Partili eski milletvekilleri seçimlere katılamadı.

Seçimlerden sonra, İnönü'nün gayreti ve Demirel'in katkısı ile, af konusu gene gündeme geldi. Senato'da müzakereler başladı. Bir başka yazımda, darbeci temelli senatörlerin Senato'daki konuşmalarını, -o günkü havayı ve zihniyeti yansıtmak amacıyla- yayınlayacağım.

Ama konumuz Anayasa Mahkemesi. 1969 yılı sonunda, af Senato'dan geçti. 68'inci madde değiştirildi ve -af edilseler bile seçilemezler- cümlesi Anayasa'dan çıkarıldı.

Zinde güçlere ve temelli senatörlere göre bu bir karşı devrimdi.

Konu, Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'nin önüne geldi.

İptal davasını açan Türkiye İşçi Partisi idi. 27 Mayıs hareketinin Anayasa'nın temelini teşkil ettiği ve bu ihtilalin meşruluğunun Demokrat Parti'nin gayrimeşruluğu esasına dayandığını ileri sürüyordu. TİP'e göre, Bayar ve arkadaşlarına siyasi haklarını iade, 27 Mayıs'ın tezgaha konulup gözden geçirilmesi, meşruluğunun tartışma konusu yapılması demekti. Dolayısıyla af kanunu, Anayasa'ya aykırı idi.

İşte 1960'ların sonunda, zihniyet hâlâ böyleydi.

Anayasa Mahkemesi, meselenin esasına girmedi, af kanununu şekil noksanı sebebiyle iptal etti ama, o günkü konjonktürden etkilenmediğini kimse söyleyemez.

Hava o kadar gergindi ki, zaten iki yıl sonra, 12 Mart müdahalesi geldi.

FP'nin kaderi tartışılıyor

Anayasa Mahkemesi, bugün de Fazilet Partisi'nin kaderini tartışıyor. Ya, (Tedbirler Kanunu ve siyasi yasaklar konusunda görüldüğü gibi) ortamdan etkilenecek, ya da evrensel değerlere göre hareket edecek.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, önce hukukilik ilkesine bakıyor. Bir başka ifadeyle böyle bir suçun, önceden kanunlarda öngörülüp görülmediğini inceliyor.

Vural Savaş, milletvekillerinin başörtüsünü savunmalarını, partinin irtica odağı sayılması için yeterli buluyor. Oysa kanunlarda, başörtüsünü, ne takmak ne de savunmak suç. Kaldı ki, bir çok milletvekili, başörtüsü lehindeki cümlelerini Meclis konuşmaları sırasında dile getirmiş. Dolayısıyla kürsü masuniyeti, sorumsuzluğu sözkonusu.

Kanunlarca suç sayılmayan bir fiil, nasıl partinin kapatılma delili olabilir?

Daha ilk kıstasta, Savaş'ın iddianamesi iflas ediyor.

Kıstaslar

Diğer kıstaslar şöyle: Meşru amaç var mı? Yani, kamu düzeni, milli güvenlik, sağlık vs. açısından bir tehlike ortaya çıkmış mı?

Başörtüsünü savunarak bu kişiler, Türkiye'nin güvenliğini mi tehdit etmişler?

Âcil bir sosyal ihtiyaca cevap vermek için partinin kapatılması gerekli mi? Tehditi bertaraf edebilecek başka bir yol mevcut değil mi? Meşru amaçla orantılı olmak ilkesi bu. Demokratik toplum gereklerine uygunluk. Bir demokratik toplumda, gerekli mi, yoksa, başka bir imkân mevcut mu?

Fazilet Partisi'nin kapatılması demokratik toplumda gerekli idiyse, nasıl oluyor da Başbakan Ecevit, bu dosyayı pazarlığa açıyor?

Mahkeme, karar arefesinde

Anayasa Mahkemesi, devam meselesini de aynı ölçülerle ele almalı.

Kopenhag Kriterleri ve Avrupa Birliği zihniyeti ile düşünürseniz, Fazilet Partisi, Refah'ın devamı dahi olsa, suç işlemediği takdirde, kapatılması mümkün değildir. Böyle bir işlem, demokratik toplumun gereklerine ters düşer.

Anayasa Mahkemesi önemli bir karar arefesinde.

Avrupa Birliği'ne üye olmak için, Apo'nun asılmadığı bir ortamda, FP'nin ipi çekilirse, bunu kim, nasıl izah edebilir?


13 Nisan 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...