YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Olup biten üzerine

 
Yani kendini gerektiği durumlarda arındıramayan, kuruyan dallarını ayıklamayan, iç-dış sapmaları tasfiye edemeyerek, üstüste yığılan bir kokuşmadır önümüzdeki manzaralar.

 

Hizbullah operasyonunun ortaya çıkardığı dehşet manzaralarını, herkesin akl-ı selimle değerlendirmesi gerekiyor. Televizyonlarda yayınlanan katliam manzaralarını izleyen bir kadın, aynen şunları söylüyordu: "Midem bulanıyor!.. Bu söylediklerim bir gerçek!.. Miğdem bulanıyor ve o anda kusacak gibi bir hal oldu bana. Derhal önümdeki televizyonu kapatmak durumunda kaldım."

Sonra, bir üniversite öğrencisi üzerindeki tesiri yoklamak istedim. Babası telefon etmiş: "Ne olup bitiyor oğlum?" diye sormuş. Arkasından da sıkı sıkı şu tenbihte bulunmuş: "Sakın ha oğlum, bir şeye karışma!.. Okulundan evine, evinden okuluna git gel. Derslerinden başka bir şey düşünme!.." Zavallı babanın bu hali, 1980 öncesinin yılgınlığını ortaya koymuyor mu?

Bu vahşet tablolarının, İslâmî kesim üzerindeki tesiri böyle olduğuna göre; varın siz genel kamuoyunun kendisini kaptırdığı açmazları tahmin edin. Din ve şiddet, din ve terör, din adına revâ görülen bunca katliamın doğurduğu olumsuz sonuçları.

Cami avlusundaki kızın durumu

28 Şubat'ın arefesi sayılabilecek günlerde, Kocatepe avlularında karşılaştığım bir manzarayı da size aktarmak isterim. Aczimendiler'in, kamuoyunda hasıl ettikleri olumsuz havanın farkına varmayarak, durmaksızın gaza getirildikleri zamanlardı. Ocak 1996, Kocatepe'den çıkmışız. Kimin bilmiyorum, cenaze namazı kılınacak. O sırada koltuklarında kitapları, avludan birkaç kız öğrenci geçiyor. İstemeyerek de olsa, konuşmalarına kulak vermek durumunda kaldım. Kız öğrencilerden biri, "Şu namaz kılanlardan nefret ediyorum. (Aman Allahım) dediği anda, neye uğradığımı şaşırdım. O gün akşama kadar, vicdanım bu ezânın altında ezildi, durdu ve ben neye uğradığımı bilemez bir halde yürüdüm" yürüdüm.

İçimde bin bir çelişkili his ve ben nereye gittiğimi bilmeyerek yürüyorum. Ey Allah'ım diyordum, neden böyle oluyor? Bu gepegenç çocuklara bu sözleri söyleten nedir? İçlerine çöreklenmiş şuurlu ve inadî bir tercihe dönüşmüş bir din nefreti midir bu sözleri söyleten? Bir marksist bozuk mezhepli bir mülhid midir bunlar? Hadiseyi böyle bir izaha kavuşturmak kuşkusuz bir yoldu. Ayrıca insanı rahatlatan bir tarafı da yok değildi. Onlar ve biz gibi bir şey!..

Gaybı Allah bilir ama gönlüm bu kolaycılığa asla sapmak istemiyordu. Bu gepegenç kız çocuğunun ruhuna çöreklenmiş nefret hisleri, kuşkusuz ülkemizin içine sürüklenmek istendiği bir atmosferden bağımsız ele alınamazdı. Onları bu hale sürükleyen, gazete ve televizyonların ağır bir tahrike dönüşen yayınları olmalıydı. Birileri, ülkenin genel gidişini değiştirmek istiyor, "Balans ayarı" tabirlerine geçerli zeminler oluşturmak yolunda ha bire gayret ediyordu.

İşte bu ortamda genel insanın nevri dönüyor, bir siyaseti tasfiye etmek isterken de, Allah'ın dinine karşı amansızca savaşlar açılıyordu. Böyle bir ortamda bu körpecik vicdanlar, bir politikanın tasfiyesi ile, doğrudan doğruya Allah'ın dinine yöneltilmiş sinsi planları nasıl birbirinden ayırabilsinlerdi?

İki farklı tavır

O şartlarda tabiî ki toplumsal şuuraltı, yürürlükteki fitnenin farkına varmakta gecikmedi. Tarihî insiyaklarını harekete geçirerek, üzerine bir zırh gibi geçiriverdi. Ama tarihî refleks ve kökleriyle alâkası zayıflamış, yerine göre kopmuş çağdaş terminoloji ve modaların anaforunda kılavuzsuz dolaşan vicdanların hali ise, o kadar zordu ki!.. İşte tahrike maruz kalan, hisleriyle kolayca oynanabilen sınıflar bunlardı.

Burası kabul de; benzer tahriklere maruz kaldığının farkına bile varmayan dinî infiratçı tutumlar takınarak temsile yeltenen sınıfların hataları hiç söz konusu edilmemeli midir? Kuşkusuz burada tarihî bir hata mevcuttu. Tarihî bir hata ve işte sonuna doğru geliyoruz, tarihî bir kırılma anındayız.

Ağzından çıkan bir sözün, etrafta ne gibi tesirler, tahrikler, materyaller ürettiğini tartamayan şuurların, işte encâmı!.. Kendisini genel kamuoyunun tarihi ve toplumsal sağ duyusundan koparmış bir bilincin, düştüğü sükut-u hayaldir karşımızdaki bu manzaralar.

Dolayısıyla Hizbullah veya benzeri yaklaşımlar hakkında, şimdiye kadar sağlıklı bir tutum da sergilenemedi. Arkasında devlet varsa ona göre bir yaklaşım, yani teşhir!.. Yoksa dahi, yıllardır devam eden bu hunharlıklar karşısında, gene de ciddi bir şeyler söylemek icap etmez miymiş? Yani kendini gerektiği durumlarda arındıramayan, kuruyan dallarını ayıklamayan, iç-dış sapmaları tasfiye edemeyerek, üstüste yığılan bir kokuşmadır önümüzdeki manzaralar.

Nemrut'lara karşı yeni bir tavır

Açıkça ifade ediyorum ki, bazıları din ve dindarlar aleyhine kullanmak istese bile, bu gelişmelerin gerçek İslâm'a asla bir zararı dokunamayacaktır. Hiçbir Nemrud'un da buna asla gücü yetmeyecektir.

Ne var ki, sürekli vurguladığımız bir ihtiyaç da alabildiğine ortada!.. Yeni sosyal ve siyasal şartları nazarı itibara alan, genel kamuoyunun seviyesini asla ihmal etmeyen yeni bir dil ve uslûp!.. Yani yeni, yepyeni bir imaj oluşturmak!.. Hem Türkiye kamuoyu, hem AB süreci dolayısıyla buna şiddetle ihtiyaç var.


22 OCAK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...