T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Filistin'in "11 Eylül"ü

Şaron'un 11 Eylül'den beri kolladığı fırsat sonunda eline geçti. İkiz kulelerin "uçaklanması"nın hemen ardından Amerikan televizyonlarında boy göstererek Amerikan halkının acısını ve nefretini Filistin'e yönlendirmeye, olayın arkasında Filistinliler'in olduğu kanaatini oluşturmaya çalışmıştı. New York ve Washington saldırılarının arkasından Filistinliler'in boy hedefi olacağı yönünde beklentiler bile oluşmuştu.

11 Eylül'ün hemen ardından İsrail ordusu, F16 uçakları ve tankların desteğinde Filistin'e karşı topyekün saldırıya geçti. Filistin yönetimine ait yerleşim birimleri işgal edildi, füze ve bomba yağmuruna tutuldu. Olayın şok etkisi altındaki dünya kamuoyunda, İsrail'in karadan ve denizden kuşatmasına tepki gösteren olmadı.

Ne var ki, Şaron'un beklentisinin aksine, Amerika cezalandırılacak hedef olarak Filistin değil Afganistan'ı işaret etti Amerikan yönetimi. Belki de Şaron'a biraz sabırlı olması istendi. Çünkü İslam dünyasının ve özellikle Arap kamuoyunun desteğine ihtiyaç duyan ABD; zamanlama olarak Filistin'e topyekün bir saldırıya sıcak bakmamış olabilir.

Evvelki gün başlayan İsrail saldırıları ve işgaline paralel olarak ABD yönetiminin takındığı tavra bakılacak olursa, Filistin için 11 Eylül, 3 Aralık 2001 tarihinde başlamış oldu. Amerika'nın İsrail hareketine yeşil ışık yakan açıklamaları ile harekatın boyutları; ABD'nin dünya ölçeğinde terörle mücadele adına kullandığı dille Şaron'un Arafat ve Filistinliler için kullandığı dil aynı: "Amerika'nın Afganistan'a yaptığını biz de Filistin'e yapacağız."

Amerikan kamuoyunun duyarlılıklarına hitap eden bir dil kullanmakta hayli becerikli Şaron.

İsrail ve ABD'nin Filistin yönetimine karşı yapılacak yıldırma harekatına ilişkin olarak ortak tavır aldıkları birkaç gelişmeden bile anlaşılıyor.

Dünkü İsrail gazetelerinde çıkan haberlere göre, Şaron, Pazar günü Bush'la yaptığı görüşmede Yaser Arafat'ın şahsına zarar gelmeyeceği konusunda söz vermiş. Deme ki, intihar saldırıları olmasa da Filistin yönetimine ve Filistinliler'e yönelik büyük çapta bir işgal ve saldırı Amerika'nın onayı alarak planlanmıştı. Nitekim evi, karargahı, Ramallah'ta içinde bulunduğu binanın hemen yan tarafı bile bombalandı, ancak Arafat'a zarar verilmemesi için özel dikkat gösterildiği anlaşılıyor. Şaron'un, Kudüs ve Hayfa'da gerçekleşen intihar saldırılarından önce böyle bir operasyon konusunda Bush'la mutabakat sağlamak için ABD'ye gittiği anlaşılıyor. Bu sırada saldırıların gerçekleşmesi ekmeğine yağ sürdü.

İsrail saldırılarına destek anlamına gelen Bush'un açıklamaları bir yana Amerikan bankalarındaki Filistinliler için toplanan yardım paralarının dondurulması operasyonun ekonomik boyutunu tamamladı. Bush, geçen yıl Filistinlilere gıda, sağlık, eğitim yardım yapmak üzere 13 milyon dolar toplayan yardım kurumunun hesabını dondurdu. Beş Amerikan bankasında 1,9 milyon doları bulunan Holy Land Foundation for Relief and Development isimli yardım kuruluşunun hesaplarına el kondu. Gerekçe olarak da, bu örgütün Hamas gibi terör örgütlerine yardım ettiği, intihar saldırılarına destek verdiği gösteriliyor. Bu suçlamayı ispatlayan hiçbir delil de gösterilmiş değil.

Bundan sonra ne olur?

Anlaşılan o ki, İsrail Arafat'ı köşeye sıkıştırıp iyice etkisizleştirmek istiyor. Bu arada varılan anlaşmaları, yerine getirilmeyen yükümlülükleri gündeme getiren bile yok. Liberal İsrailliler tarafından "bilge siyaset adamı" olarak gösterilen Dışişleri Bakanı Perez gelişmeler karşısında istifa noktasına geldi.

Arafat'ın ortadan kaldırılması ya da yerine yeni bir isim bulunması Filistinliler'in isyanını durdurmaya yetecek mi? Sorulması gereken soru bu. Perez'in Şaron'u ikna etmeye çalıştığı nokta da bu olsa gerek. Arafat'ın CNN'e söylediği gibi, "İsrail'le barış görüşmelerini birlikte yaptığım arkadaşlarımın çoğu bugün hayatta değil." Bırakınız radikal unsurları, Filistin hareketinde devrim sayılacak bir tavize imza atan Filistin liderliğinin önde gelen isimleri bile yok etme politikasının kurbanı olmuşsa; bu hayal kırıklığının Filistinliler'i hangi noktaya iteceğini düşünmek gerekir.

Silah gücü ve ateş üstünlüğü bakımından kısa sürede İsrail Filistinliler'i bastırabilir. Ancak korku duvarını aşmış bir halkı daha ne kadar işgalin baskı, yıldırma politikalarıyla sindirebilirsiniz?

Önümüzdeki 20 yıl içinde demografik göstergeler bile İsrail'i Filistinliler'le anlaşmaya zorluyor. Bu demografik değişimi önümüzdeki yıllarda dünyadan toplanacak birkaç milyon Yahudi göçmenle önlemeye çalışması, bu gerçeği yok saymaya yetmiyor.

Sonuçta, 1993'ten beri gelinen noktaya bakıldığında, barış sürecinin İsrail'in Filistinliler'i aldatmaya yönelik kocaman bir yalan olduğu fikrine artık bütün Filistinliler inanmaktadır. Nitekim, İsrail aldıklarının yanında hiçbir şey vermeyen, verir gibi yaptıklarını F16'larla bombalayan bir konumdadır.

Bu sertlik politikası Filistin'i aşıp tüm Ortadoğu'ya yayılan bir ateşe dönüşmeden İsrail durdurulmalıdır.

Türkiye üzüntü duymayı bir yana bırakıp, Filistinliler'i bombalayan uçaklara eğitim hizmeti vermekten vazgeçerek, Şaron politikalarının partneri görüntüsünden kurtulmalıdır.


6 Aralık 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED