Terörün hep doğrudan etkilerinden söz ediyoruz. "PKK terörü 30 bin cana mâloldu" diyoruz sözgelimi... "Terörün Türk ekonomisine en az 200 milyar dolarlık zararı oldu" diyoruz... Kendine özgü bir tezgâhı da oluyor terörün; insanlar canını kaybediyor, fakirleşiyor, ama terör ağaları kese ve kasalarını bu arada dolduruyor... Toplumda 'Bizler' ve 'Onlar' ayrılığını da körüklüyor terör...

Ancak terörün zararları bunlarla sınırlı değil. George W. Bush'un 'teröre karşı savaş' adlandırmasını boşuna saymayın; terör de, tıpkı savaş gibi, yanlışlıklara kapı aralayabiliyor. Ahlâkı bozan, dürüstlüğü geri plana iten yönleri çok terörün... Teröre karşı mücadele verilen ülkelerde veya şimdilerin 'teröre karşı savaş' ortamında, bu yanlışlıkların önceden hesaplanılamayacak muazzam boyutlara varabildiğini görüyoruz...

İngiltere iki gündür bu dehşeti yaşıyor. Londra'ya yönelik ikinci 'el-Kaide' saldırısının ertesi günü 'eylemci' sanılarak öldürülen gencin Brezilyalı bir elektrik teknisyeni olduğu anlaşılmıştı. Gencin 'el-Kaide' ile de, herhangi bir 'terör' örgütü ile de ilişkisi yoktu. Scotland Yard şefinin, "Davranışları tuhaftı, yerinden kalkıp kaçmaya çalışınca, üzerinde varsayılan bombaları patlatabilir endişesiyle kendisini öldürdük; özür dileriz" resmi açıklaması, teröre karşı mücadele ortamında, sinirleri yatıştırmaya yetti...

Meğer olay o açıklamada ileri sürüldüğü gibi değilmiş... İngiliz ITN tv kanalının ortaya çıkardığı gerçekler çok farklı: Genç evinden itibaren takip altındaymış... Sıradan bir metro yolcusundan farkı yokmuş; izlendiği yol boyunca hiçbir kuşkulu davranış sergilememiş... Trende ayağa kalktığında karşısında oturan güvenlik görevlisi beline sarılarak kendisini etkisizleştirmiş; buna rağmen yakın mesafeden beynine yedi el ateş açılmış gencin... Tam bir taammüden adam öldürme durumu...

Uluslararası veya ulusal terör örgütlerinin masum insanları veya kendilerine hedef seçtikleri kişileri ortadan kaldırmada hiçbir kural tanımadıkları biliniyor. Ancak, teröre karşı mücadele yürütenler, hukuk düzenine sahip ülkelerde, kurallı davranmak zorundalar. Normal şartlarda üzerinde silâh taşımayan İngiliz polisinin, 'terörle mücadele' ederken kendini düşürdüğü durum İngiltere'de insanları ayağa kaldırmaya yetti. Terörün bir de böyle bir bozucu yan etkisi var...

Terörün hukuka saygısız ülkelerde açtığı tahribat ise çok daha fazla. Şili'de diktatör Augusto Pinochet'nin demir elle yürüttüğü operasyonlar binlerce gencin iz bırakmadan ortadan kaybolmasına sebep olmuştu. Şimdi anlaşılıyor ki, Pinochet, 'devlet ve millet adına' yürüttüğü mücadele sırasında kendisi ve yakınları da ihmal etmemiş; yabancı bankalarda istif edilmiş milyonlarca dolarlık hesapların varlığı aradan bunca yıl geçtikten sonra ortaya çıktı... Şili'de terör, devlet başkanlığına kadar yükselmiş bir asker olan Pinochet'nin de ahlâkını bozmuş...

Bizde Susurluk skandalının ortaya saçtığı pislikler de, teröre mâruz kalınmasa, ya da etkisini azaltacak tedbirler zamanında alınabilse söz konusu olmayabilecekti. Terörle mücadele için yola çıkanlar, elde ettikleri hareket kolaylığını, boyutları hâlâ tam anlaşılamamış yanlışlıklar için kullanabildiler. Susurluk, teröre muhatap olmanın bozucu etkilerini doğrudan yüzümüze vuran bir skandaldır.

Türkiye'nin terör belâsından bir an önce kurtulması, yalnızca değerli kaynaklarını çok daha verimli alanlarda kullanmaya yaramayacak, toplumsal bozulmayı durdurma gibi bir etkisi de olacak o olumlu gelişmenin. Bu sebeple, ne yapıp edip terörün köküne kibrit suyu dökmek gerekiyor.

Türkiye o yola girmiş bulunuyor. Yeniden akıl tutulmasıyla karşılaşılmaz, ya da terörün bozucu etkisi altındaki kişi ve çevreler çelme takmazsa, şimdiki arayıştan hayırlı bir sonuç elde edilebilir. Fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor.

Yapıcı akla hiç bu kadar ihtiyaç duyulmamıştı.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan