Caminin yüz metre ötesinde düğün salonu. İçeride orkestra gümbür gümbür çalıyor, gelinle güvey, davetlilerle birlikte oynuyor.

'Oğ-lan bi-zim, kız bi-zim...'

Öyleyse vur patlasın, çal oynasın.

'Güvercin uçuverdi, kanadın açıverdi, ben yandım aman.'

Yanarsın tabii, hava çok sıcak.

Kapı pencere açık, yine de herkes sırtından terliyor.

O sırada ezan vakti girince, müezzin camide ezana başlıyor.

'Allahuekber, Allahuekber...'

Salondakiler kendilerini havaya o kadar kaptırmış ve hoparlör o derece açık ki, ezanı ancak yarısında duyabiliyor ve ara veriyorlar.

Ezana hürmeten.

Orkestra elemanları terini siliyor, salondakiler iki satır oturup yelpaze sallamaya başlıyor.

'La ilâhe illallah' ezan biter bitmez gümbürtü kaldığı yerden devam ediyor.

Ezana hürmet var, namaza yok.

Gece vakti beş yüz metreden rahatça duyulan salonun şamatası, yüz metre ötedeki camide namaz kılanları rahatsız eder mi etmez mi kimsenin aklına gelmiyor sanki.

'Oy farfara farfara, ateş düştü şalvara...'

Şarkının biri bitiyor, türkünün biri başlıyor.

Orkestra elemanları yorulunca banttan bir parça seçiyorlar.

'Dale... Dale don dale...'

Yerli yabancı farketmiyor, hepsi oynak havalar.

'A benim hacı yârim, başımın tacı yârim,

Eller bana acımaz, sen bari acı yârim...'

Namazdakiler bütün oyun havalarını cami içinde çalınıyormuş gibi duyabiliyor.

Hepsinin huşu içinde olabileceğini düşünemeyiz.

İnsan tabiatına aykırı.

İçlerinden bazıları oyun havalarını seviyor olabilir.

Ya kıyamdayken ayağıyla tempo tutmaya kalkan olursa?

'Caminin mezini yok, içinin düzeni yok...'

Müezzin de var, hoca da var ama bu şarkılar türküler böyle devam ederse...

Ediyor nitekim.

'Ben müftüye danıştım...'

Haydi canım, ne danıştın!..

Dikkatinizi çekti mi bilmem, 'müftü, hacı, müezzin, cami, hoca' gibi sözler geçiyor söylenenlerde.

Bu da garip çelişkilerimizden biri işte.

Bir Musevi bunu yapmaz.
Bir Hıristiyan yapmaz.
Bir Budist yapmaz.

Fakat bizimkiler uzaydan bugün gelmiş ve hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyor.

'Haydi hep beraber... Yandan yandan... Salla...'

Çiftetelli, fidayda, Bursa'nın ufak tefek taşları, Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, kasap havası, horon, zeybek... Hepsi bir arada.

Allah kabul etsin, namaz da bitti.

Huzur ve barış ortamında cemaat ibadetini yerine getirdi.

Çözüm ne olabilir?

İyi bir ses yalıtımı ve salon içinde sağlıklı havalandırma sistemi yapılabilir ki ses dışarıya çıkmasın.

Düğün salonu uzak bir yere taşınabilir. Herkes bir ucundan tutsa taşınabilir elbet, ne olacak!

Bunlar olmuyorsa, ezan okunduktan sonra namaz kılınacağı düşünülerek, biraz daha beklenebilir.

Çok mu zor?

Hayatımız hep birşeyleri bekleyerek geçmiyor mu, biraz da namazın kılınmasını bekleyelim.

DARBECİLER YARGILANSIN

Bazı siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütlerince, 11 Eylül Pazar günü Ankara Sıhhıye Meydanı'nda '12 Eylül Darbecileri Yargılansın Mitingi' düzenlenecek.

İlki geçen yıl yapılmıştı.

Aradan geçen üç yüz küsur gün içerisinde o yönde hiçbir adım atıldığı görülmedi.

Darbeciler yargılanacaksa, niye sadece 12 Eylül?

Ya diğerleri ne olacak?

27 Mayıs'ı var, 12 Mart'ı var, 28 Şubat'ı var...

Ha bir yerden başlamak lâzım diyorsanız, ona aklım yatar.

EMNİYET KEMERİ

Otobüslerde bile emniyet kemeri takılmaya başlandı, bazıları hâlâ otomobilde takmamak için direniyor.

Emniyet kemerinin polisler için takıldığını zannedenler var.

Madem öyle, çapraz siyah çizgili gömlekler bulup giyin; uzaktan bakınca kemer takılı gibi gözükür.

Yalnız, sürücü koltuğunda oturanla, yolcu koltuğunda oturanlarınki ayrı olmalı, aman karıştırmayın.

Biz işin şakasındayız ama, ister misiniz şimdi çapraz çizgili gömlekler çıksın piyasaya...

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan