AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yar bana biraz huzur

Eskiden böyle olmadığıma göre yaşla bir ilişkisi bulunmalı yufka yürekliliğimin... Kimselere kıyamıyorum. Bunun son örneği, mahkeme önüne çıkartılan batık bankacılara verilen cezalar... Biri 34 yıl hapis cezası aldı banka patronlarının, bir diğeri 17 yıl... Bankası da bulunan bir medya patronuna 14 yıl hapis cezası uygun görüldü... Bir de ödemeye mecbur tutuldukları trilyonlarca lira var herbirinin...

Cezalarla ilgili her haberde, sanki onların aile bireyi imişim gibi, “Ah yavrum, hapislere nasıl dayanacak?” düşüncemi dışarıya vuruyorum. Genç dostlarım benim kadar yumuşak değiller; her feveranım etrafımdakiler tarafından müthiş tepkiye karşılanıyor... Meselâ şu sorum: Acaba insan içine çıkabiliyor, mahkeme tarafından tayin edilmiş düşük maaşlarla ev kiralarını ödeyebiliyor, kalabalık lokantalara gidip ağız tadıyla karınlarını doyurabiliyor mu ‘hortumcu’ ithamına mâruz bu insanlar?

“Düşündüğün şeye bak!” dedi bir dost... Bildiği bir örneğin hayatından kesitler sunuverdi: TMSF villasını elinden almış, ama her ay 8000 (sekizbin) dolar ödediği bir evde oturuyormuş... İnsan içine çıkması gerekmiyormuş, çünkü eskiden de herkesle hemhal olan biri değilmiş... “Resmen mizantroftur” dedi dostum o batık bankacı için... Lokantaya gidemese bile lokantayı bulunduğu yere getirmeye devam ediyormuş...

Sizin anlayacağınız, ‘hortumcu’ denilen kamuoyunun yakından tanıdığı kişiler için endişe edilecek bir yön bulunmuyor... Özetin özeti durum şu: Kendilerini cezaevinden uzak tutabildikleri sürece, ‘hortumcu’ yaftası fazla bir anlam taşımıyor mahkemelik işadamları için... Yüreğimdeki yufkaya böylece su serpilmiş oldu...

Geçen gün, Vatan gazetesi, Sabah’ın TMSF aracılığıyla el değiştirmesi sürecine ışık tutan bir yayın yaptı... Anlatılan ilginç bir hikâyeydi gerçekten... Benim en fazla ilgimi çeken ise, grubun eski patronu ile yeni patronunun elele vermeyi kararlaştırdıkları bir toplantıya dair yazılandı. Okuyalım: “Bilgin ve Ciner, binanın 7'nci katında Bilgin'in odasında başbaşa biraraya geldi. Zoraki yapılan ve tutanağı olmayan bu görüşme sonunda iki işadamı odadan ‘Biz artık ağabey-kardeşiz’ diyerek çıktılar.” Hoş bir anlatım değil mi?

Vatan’ın sonraki yayınlarına göre, Sabah, o ‘kardeşlik’ ilişkisi sayesinde, pürüzsüz ve hiç bir yükümlülük getirmeyecek biçimde el değiştirivermiş... (Vatan, Zafer Mutlu ve başka isimlerin Etibank yönetiminde bulundukları halde takipsizlik kararı ile dâvâ dışı kaldıklarını da övünçle yazıyor, bu büyük başarının nasıl mümkün olduğunun ipuçlarını ise vermiyor. Yazık...)

Dinç Bilgin’in mahkumiyet aldığı son duruşmadan bir gün önce dillendirilen bir iddia herkesin dikkatini çekti. Dinç Bey, duruşma sonrası çıktığı Habertürk kanalında iddiayı bizzat dile getirdi. İddia şu: Bankalarına el konulan işadamlarını yargılayan mahkemenin yargıcının ‘ihsas-ı rey’de bulunduğu... Dinç Bilgin, yargıç Mustafa Akın’ın ‘Altın Makas: RTÜK’ adlı kitabında kendisini yargılayıp mahkum ettiğini söylüyor...

Böyle bir durum, tabii doğruysa, dünyanın bütün hukuk sistemlerinde ‘redd-i hâkim’ sebebidir; gördüğü dâvâyla ilgili görüş açıklayan yargıç artık o dâvâya bakamaz... Karar duruşmasında sanık avukatları bu durumu dile getirdiler, ama mahkeme heyeti taleplerini reddetti. Böyle bir durumla karşılaşan biri ne yapar? İddiayı ele alacaksa, hiç değilse sözü edilen kitaba şöyle bir göz atar, değil mi?

İşini ciddiye aldığını bildiğim Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’nun pazar günü Cumhuriyet’te yayımlanan Dinç Bilgin röportajı beni şaşırttı. Dahası, konuyla ilgili soruya muhatabından aldığı cevap, Dinç Bilgin ve avukatlarının iddiasını kuşkuyla karşılamama sebep oldu. Tavşanoğlu’nun “Bakıyorum da sizinki ve benzeri dâvâların yargıcı hep aynı yargıç; yani sizden de söz ettiği 'Altın Makas RTÜK' kitabının yazarı Mustafa Akın. O kitapta size ağır eleştiriler yöneltmişti” diye başlayan sorusuna, Dinç Bilgin, o keskinlikte bir cevap vermiyor...

Keşke Leyla Tavşanoğlu benim gibi yapıp ‘Altın Makas: RTÜK’ adlı kitaba bir göz atsaydı... Atsaydı, kitabın, yansıtılmaya çalışıldığının ötesinde ciddi bir araştırma olduğunu ve içinde, Dinç Bilgin hakkında bir ‘yargı’ bulunmadığını görürdü. Kitapta, Bilgin’in adı, medya gruplarının sahiplik durumlarına değinilen sayfalarda (s. 28-29) geçiyor. Medya Holding ve Dinç Bilgin’le ilgili nesnel bilgiler veriliyor o sayfalarda. O sırada cezaevinde bulunan Dinç Bey’in neyle suçlandığı da belirtilerek... Bu kadar... Ağırı bir tarafa Dinç Bilgin’e yönelik hafif bir eleştiri bile bulamadım o kitapta...

Medya ve hukuk ilişkilerini ele alan kitapta, Kanal-7’deki bir yorum sebebiyle DGM’lik olmama dair sayfalar da var; savcının iddianamesi neredeyse olduğu gibi aktarılmış (s. 129-134)... Şimdi ben de kalkıp, “Ağır eleştiriler yöneltmiş” diye etrafı ayağa mı kaldırmalıyım? Elbette hayır.

“Yufka yürekliyim” dedim ya, o sebeple, “Gerçek gibi gerçeklerle bize gerçek gibi gösterilenler arasındaki farka ben de göz yumayım” düşüncesi bazen aklımdan geçmiyor değil. Öyle yapabilseydim daha rahat edeceğim kesin... Oysa, ‘hortum’ iddiasının muhatapları rahat, ama bu yufka yüreğimle ben bir türlü huzur bulamıyorum...


19 Ağustos 2005
Cuma
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED