AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Şirketler neden alınır, satılır?

Türkiye'nin dışa açılma süreciyle başlayan, daha sonra banka iflaslarıyla hız kazanan, son dönemde hemen her sektörde tedirginlik yaratan ve özellikle de özelleştirmeler sayesinde kamuoyunda yoğun bir tartışma yaratan bir konuyu ele alacağız bugün: Yabancı yatırımcıların Türkiye'de şirket satın almaları.

Konu çok tartışmalı, zira yabancıların şirket alımları iki kere kötü olarak algılanır çoğu zaman. Tek başına şirket alımları ve şirket birleşmeleri bile yeterince netameli bir konudur ve birçok ülkede, özellikle belli ölçekteki şirketlerde bu süreçler yaşandığı zaman, sıkı bir denetim ve hukuka tabi olur. İşin içine bir de yabancı unsur girip milli sermayeyi dışlamaya başlayınca, en dışa açık toplumlarda bile rahatsızlıklar dillendirilmeye başlanır. Geçmişte Japonlar ABD'de şirket satın almaya başlayınca ciddi bir kamuoyu direnci ile karşılanmışlardı. Şu sıralar, Avrupa'da şirket alımları yapan ABD merkezli özel sermaye yatırım şirketlerini "çekirge sürüsü" olarak tasvir ediyor, Köln ve Paris caddelerinde karşılaşabileceğiniz AB vatandaşı.

Bugün işin millilik kısmını bir kenara koyacağız. Burada daha ziyade şirket alarak genişlemenin iktisadi mantığı üzerinde durmaya çalışacağız. Aynı piyasada rekabet eden şirketlerden birinin bir diğerini veya diğerlerini alarak genişlemesine yatay genişleme deriz. Burada satın alanın maksadı, yeni yatırım yaparak büyümek yerine satın alınan şirketin o güne dek oluşturduğu değeri (ismi, tecrübeyi ve müşteri portföyünü) devralarak büyümek olabileceği gibi, rakip sayısını azaltmak, ya da her ikisi birden olabilir. Tabii olarak birçok ülkede şirket satın almaları yakından takip edilir. Özellikle satın alanın rekabeti yok ettiği ve piyasa mekanizmasının önüne geçtiği kanaatine varıldığı durumlarda hukuken satın alma işlemine geçit verilmez.

Bir şirketin yabancısı olduğu bir pazara girmek için, söz konusu pazarda belli bir paya sahip bir şirketi satın aldığı durumlara son zamanlarda daha sık rastlıyoruz. Yeni bir pazara bu şekilde giriş, tamamen sıfırdan yeni bir yatırım yapmaktan ve pazarda kendinize bir yer açmaya çabalamaktan çok daha kolay bir yöntem. Bu tür satın almalar, hükümetlerin yabancı yatırımcılara karşı özel bir duruşu yoksa genellikle hukuki açıdan daha kolay kabul edilebiliyor. Özelleştirmeler, bu tür satın almaların özel bir hali. Özelleştirilecek olan kurum çoğu zaman ya tabii bir tekel konumunda, ya piyasanın büyükleri arasında ya da özel sektörün o ölçekte girmek istemeyeceği bir sektörde bulunur. Birinci durumda ihale katılanlar, tabii tekelin sağladığı konumu kullanmak isteyeceklerdir. Burada önemli olan, özelleştirmeden sonra bu tekelin nasıl denetleneceğidir. Tüpraş, Telekom ve Erdemir'de gözden kaçan budur.

Son olarak bir başka satın alma modeli ise şu anda Avrupa'da yaygın olarak yaşanıyor. ABD'li sermaye fonları, problemli Avrupalı şirketleri satın alıyor, işçi çıkararak, ölçeği yeniden düzenleyerek, verimsiz alanlardan çıkarak, maliyetleri azaltarak, yönetim ve üretim süreçlerini yeniden düzenleyerek etkinliği arttırıyor ve bir müddet sonra şirketi aldıkları değerin birkaç katına satıyorlar. Kendi kapitalizm tarzlarını daha insancıl bulan Avrupalıların bu tür bir satın alma eylemine tepkileri de tabii olarak hayli öfkeli. Türkiye'yi bu tip satın almalar henüz tehdit etmiyor. Ancak sermaye piyasaları güçlendikçe buna da hazırlıklı olmamız gerekecek.

Kimse zarar etmek için bir başka şirketi satın almaz. Bu durum ancak aynı piyasada rekabet eden şirketlerin rekabeti yok etmek için güdeceği bir taktik olabilir. Ancak bu demek değildir ki, her türlü satın alma nihai sonuçları itibariyle bir ekonomi için etkin bir yöntemdir. İster özelleştirme olsun, ister bir yabancının Türkiye'de bir bankayı satın alması olsun, sürecin bizatihi satın alınan şirketin etkinliği dışında iktisadi ve toplumsal parametreleri de vardır. Bunlar etraflıca değerlendirilmeden bu sürece geçit vermek her zaman için anlamlı olmayabilir.

Temelinde aklı başında tahliller bulunmayan bir tepki de, en az tepkisizlik ve vurdumduymazlık kadar tehlikelidir. Ağzımızı açmadan önce daha fazla düşünmemiz gerek.


1 Eylül 2005
Perşembe
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED