|
|
zarar verdiler
ÖMER ÇAKKAL
"Bu albümle şiir suya düşmüştür" 'Suya Düşen Mısralar' adını sizin için özel kılan ne? Niye bu adı seçtiniz? Burada sanatsal bir incelik var. Şiir çok ciddiye alınması gereken bir edebiyat dalı olmasına rağmen, popüler kültürün her alanında dillendirilen bir unsur haline geldi. Dolayısıyla şiirin kendi özünde bir bozukluk oluyor. Biz bunu ortadan kaldırmak için şiirin suya düştüğünü söylüyoruz. Çünkü su, yaşamın en önemli kaynağı. Mısraları suya düşürdüğümüz zaman bu işin ciddiyetini ortaya koyarız diye düşündük. Konsept tümüyle bana ait. Yalnızca şiirler bana teklif edildi. Geriye kalan işin tüm sürecine müdahilim. Albümün ve ilk klibin yönetmenliğini kendim üstlendim. Albüm kapağında suya düştüğü gösterilen başörtüsü, görenlerde ister istemez bir ajitasyonla karşı karşıya olduğu düşüncesini uyandırıyor. Zira içeride ona vurgu yapan bir şiir de yok... Eğer böyle bir şiir olsaydı rant anlayışı ortaya çıkardı. Orada başörtüsü ile bir atıf var. Şiir albümleri zaten para kazandırmaz. Bizim bundan muradımız şu: Ahmet Mercan'ın albümdeki 'Resmin Söylediği Şarkı' adlı şiiri İstanbul'u müthiş derinlikli anlatması bir yana çalışmanın konseptini de ortaya koyuyor. İlk klibi de o esere çektik zaten. İlahi aşkı, İstanbul'u, şu oturduğumuz Eyüp'ü, oradaki bir gayri müslimin adını taşıyan Pierre Loti tepesini; bir de dönüp kapısında medeniyet dilendiğimiz Avrupa karşısındaki tutumumuzu düşündüğümüzde ince bir mesaj göndermek istedik. İstanbul'un buradaki şiirlerde birkez daha önümüze gelen derinliği bize İslâm kültürünü hatırlatıyor. İslam kültürü ise hoşgörüyü, inanç özgürlüğünü anımsatıyor. Ve ben klipte de onun simgesi olan başörtüsünün suya düştüğünü anlatıyorum. Zira ben 68 kuşağındanım. Hapse düştüm ve çok haksızlığa uğradım. Ben belki iyi bir dindar değilim ama şunu açık yüreklilikle söylemek isterim ki dindar olabilmeyi çok isterdim. Özellikle son yıllarda büyük haksızlıklara uğrayan dindarlara onun için çok büyük bir saygım var. Aslında suya düşen yalnızca başörtüsü de değil, İslâm kültürünün kendisi. Ben burada nereden nerelere bir düşünce ikliminde geziniyorum. Ve hissettiklerimi paylaşmaya çalışıyorum. Buradan rant beklememiz asla mümkün değil. "İbrahim Sadri, Bedirhan Gökçe ve Ahmet Selçuk İlkan'ın yaklaşımı ticari" Şiir albümleri özellikle geçtiğimiz yıllarda, şimdiye göre çok daha popülerdi. Sesine güvenen hemen hemen herkes müzikli şiir albümleri yaptı, şarkıcılar da şiir okur oldu. Yaşanan bu süreci, şiirin halkın gündemine girmesi bakımından olumlu karşılayanlar olduğu gibi, şiiri popülerleştirip 'orta malı' haline getirdiği ve zarar verdiği yönünde sert eleştiriler yapanlar da oldu. Şiir albümleri yayınlayan biri olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu eleştirilere katılıyorum. Ahmet Selçuk İlkan, Bedirhan Gökçe ya da İbrahim Sadri gibi şair kardeşlerimin, yaptıkları radyo ve televizyon programlarının tarzı da düşünüldüğünde şiiri bir şovmenlikle sunma yoluna gittikleri ve kullandıkları müziğin arabesk tarza yakın olduğu aşikar. Şiir sözlerinin şarkılaştırılarak sunulması, şirin kendi edebiyat seviyesinden yoksun olmasına neden oluyor. Onları eleştirmekle birlikte haklı da buluyorum; çünkü meseleye ticari bakıyorlar. Ama sonuçta olan şiire oluyor. "Para için kötü şiirleri de okuyoruz" İyi bir ses ya da yorum; kötü bir şiiri kulağa hoş getirebilir mi? Sonra da bunun etik tartışması yapılabilir mi? Getirebilir de, yapılabilir de. Yorum bir anlamda belirli amaçlar için yapılıyor. Rant, şöhret ya da para bunlardan biri. Dileyen dilediği gibi yorumluyor şiiri. Ben kendi adıma şiiri özüne sadık kalarak, ama onu nasıl algıladıysam öyle yorumluyorum. Sorunuzun direkt cevabına gelince bazen ben de kötü şiiri iyi yorumlamak durumunda kalıyorum. Zira hâlen kazancımı sağlamak için Show Radyo'da şiir programı yapıyorum. Ahmet Selçuk İlkan, Şebnem Kısaparmak'ın şiirleri benim görüşüme göre kötü şiirler. Ama onları iyi yorumlamaya çalışıyorum. Kötü şiirlerle halkın şiir beğenisini gerilettiğiniz için vicdan azabı çekiyor musunuz?
Hayır. O şiirlerin de bir kitlesi var ki isteniyor. Doğrusunu söylemek gerekirse İclal Aydın'ın ya da Şebnem Kısaparmak'ın şiirlerini okurken zorlanıyorum. Çok kolay şiirler çünkü. Bana göre derinliği olmayan, sudan sevgi laflarını yorumlamakta zorlanıyorum.
|
|
|