AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Fıkıh Mezheplerinin Tasnifi

Fıkıh mezheplerini tasnif ederken, çok çeşitli temellere ve ölçütlere göre birbirlerinden ayırt edilirler. Bu temelleri ve ölçütleri, üç aşamalı biçimde inceleyebiliriz: 1) İtikadî-siyasî temel, 2) Bağlılarının bulunup bulunmaması, 3) Ilımlılık ve aşırılık temeli.

Bu temelleri ve ölçütleri, ayrı ayrı ele alıp incelemeyi deneyebiliriz.

İtikadî-Siyasî Anlayışlar

Fıkıh mezheplerinin, yalnızca fıkha özgü sebeplerle doğup gelişmediğini ve yerleşmediğini, özellikle belirtmek gerekir. Mezheplerin ortaya çıkışında öncelikli temel, siyasî anlayışlar açısından ortaya çıkan erken farklılaşmalardır. Bu farklılaşmalar, zamanla siyasî ve fıkhî alanlara da yansıdı. Bütün İslâm tarihini belirleyen bu temel özellik, fıkıh mezhepleri açısından daima göz önünde bulundurulmalıdır.

Sahabenin Hz. Peygamber'in (s.a.) vefatından sonra karşılaştıkları ve büyük bir basiretle çözdükleri en önemli siyasî olay, Hz. Peygamber'den (s.a.) boşalan devlet başkanlığı görevine Hz. Ebubekir'i (r.a.) getirmeleridir. Bu çok önemli ve İslâm dininin geleceğiyle doğrudan ilgili sorunu önemli bir siyasî ayrılığa düşmeksizin çözmüşlerdi.

Ancak Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) dönemlerinde, toplumsal şartlar ve siyasal ortam, köklü ve günümüze kadarki bütün İslâm tarihini derinden etkileyecek biçimde değişikliklere uğradı. Özellikle başlangıçta siyasî olarak Şia ve Haricîlik biçiminde ortaya çıkan siyasî bölünme, siyasî alanla sınırlı kalmayarak, zamanla itikadî ve fıkhî niteliklere büründü.

Hz. Osman (r.a.) döneminin ikinci diliminde başlayan bölünme ve çekişmelere "büyük fitne" denildi. Hz. Osman (r.a.) döneminin ardından Hz. Ali-Muaviye mücadelesi başladı.

Hz. Ali-Muaviye mücadelesi sonunda, daha sonraki dönemlerde de belirleyici olan siyasî düşünce farklılıkları, başlıca dört grubu ortaya çıkardı: 1) Cumhur, 2) Şia, 3) Havâric, 4) Tarafsızlar.

1) Sünnî Fıkıh Mezhepleri: Cumhuru (çoğunluğu) oluşturan müslümanlar, siyasî açıdan Hz. Ali'yi (r.a.) destekledi. Bu çoğunluk grubu, daha sonra Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat adını aldı. Hz. Ali'yi destekleyenlerin (Şia) önemli bölümünün, oğlu Hz. Hasan'ın (r.a.) bir anlaşma sonucunda halifelikten Muaviye lehine çekilmesiyle, "birlik yılı" (âmu'l-cemâat) denilen 40/660 yılından sonra, Muaviye'yi desteklemeye yönelmesiyle, en büyük grubu oluşturdu. Günümüzde de çoğunluğu oluşturan bu gruba, Ehli Sünnet veya Sünnîler denir. Sünnîler içinde pekçok fıkıh mezhebi ortaya çıktı. Sonunda bu mezheplerin sayısı azaldı ve 663/1265 yılından bir süre sonra dört hak mezhep/dört mezhep yerleşti. Bu dört mezhebin fıkıh bağlıları, günümüzde de ana eğilimler olarak devam etmektedir.

Sünnî fıkıh mezheplerinin, siyasî anlayışlarına paralel biçimde, her birinin kendine özgü itikadî anlayışları da vardır. İtikat ve iman anlayışı açısından Hanefiler, Matürîdî Mezhebine; Malikîler ve Şafiîler, Eş'arî Mezhebine; Hanbelîler ise Selefiye anlayışına bağlıdır.

2) Sünnî Olmayan Fıkıh Mezhepleri: Sünnî mezhepler, kendilerini merkeze alarak, kendilerine hak mezhepler; sünnî olmayan mezheplere ise, ehl-i bid'at adını verirler. Sünnî olmayan mezhepler de kendilerini merkeze alarak, kendilerine hak verirler. Sünnî olmayan fıkıh mezhepleri, Şia'nın Caferiyye ve Zeydiyye kolu ile Havâric'in İbâziyye koludur.

a) Şia: Hilâfetin Hz. Ali ve oğullarının hakkı olduğunu öne süren Şia, Hz. Hüseyin'in feci biçimde şehit edilmesinden sonra, yavaş yavaş öncelikle siyasî, ayrıca itikadî ve zamanla fıkhî görüşlerini geliştirmeye bu dönemde başladı. Siyasî açıdan Şia'ya bağlı olanlar, Emevîler'in iktidarını desteklemediler, dağınık ve etkisiz sayısız isyanlara giriştiler. Şia içinde, özellikle ılımlı kolları oluşturan Caferiye ve Zeydiye, fıkıh açısından ön plana çıktı. Fâtımîler döneminde siyasî-itikadî açıdan İsmailiyye denilen ve o sıralarda ılımlı Şia gruplarında birini oluşturanlara, fıkhî açıdan büyük bilginleri Kadı Nu'man'ın adına izafeyle Nu'maniyye adı verildi. Ancak daha sonra İsmailiyye içinde ortaya çıkan gelişmeler sonucunda Bâtınî anlayışlar daha da ileriye götürülerek aşırılaştılar.

b) Havâric (Haicîler): Hz. Ali'den kopan ve özellikle Irak'ın Basra ve Kûfe bölgelerinde etkili olan bir siyasî grup olarak ortaya çıktılar. Emevî iktidarına daima ve sert biçimde sayısız isyan ve muhalefet hareketiyle karşı çıktılar. Öncelikle siyasî ve itikadî, ileriki dönemlerde ise fıkhî görüşlerini geliştirip sistemleştirdiler. Haricîler'den günümüze kalabilen biricik ılımlı anlayış, günümüzde Umman, Zengibar ve Kuzey Afrika'da bağlıları bulunan İbâziyye olmuştur.

c) Tarafsızlar: Bunlar siyasî çekişmelerden uzak durarak, hayatlarını dine hizmet uğrunda sürdürenlerdir, sayıları çok fazla değildir. Bu grup, fıkıh açısından ancak Mu'tezile'nin fıkıh usûlü ve hukuk felsefesi alanında yaptığı çalışmalarla kendilerini ortaya kotdu. Ama Mu'tezile, zamanla Hanefi Mezhebi'nin anlayışına olan yakınlık dolayısıyla, bu mezhep içinde kaybolup gitti.

Fıkıh mezheplerinin tasnifinde temel olan bu özet halinde sunduğumuz siyasî-itikadî gelişmeler, günümüzde de en geçerli ölçüt olarak kalmaya devam etmektedir.

Ilımlılık ve Aşırılık Yönelişleri

Fıkıh mezheplerinin tasnifinde bir başka temel, ılımlılık ve aşırılık olarak görülebilir. Daha önce ehl-i hadis ile ehl-i eserin ılımlı ve aşırı kollarının bulunduğunu belirtmiştik. Bunları, konumuzla bağlantısı ölçüsünde, kısaca hatırlayalım: 1) Ilımlı Ehl-i hadis: Bellibaşlı büyük muhaddisler, ehl-i hadisin ılımlı grubunu oluşturur. Bir kişinin bütün görüşlerine (mezhebine) bağlanmak yerine, sağlam bildikleri esere (hadis, sahabe tâbiûn görüşleri) bağlanırlardı.Bunlar, reyi pek tasvip etmeyen, âyet ve hadisle amel etmeye teşvikte bulunan sahabe ve tâbiûnun yaklaşımlarını benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın etkileri, biraz önce belirttiğimiz çağdaş Zâhirîliğin uzantısı ehl-i hadis akımında görülmektedir. Şafiî ve Hanbelî mezhepleri de ılımlı ehl-i hadis arasında yer alır. İlk dönemlerinde Malikîler de, bu grup içindeydiler, daha sonraları ise ılımlı ehl-i rey grubuna daha yakın duruma geldiler. 2) Aşırı Ehl-i hadis: Kıyas ve reye aşırı biçimde karşı çıkan Mutezile'nin bazı bağlıları ile Zahirî Mezhebi, ehl-i hadisin aşırı gruplarını oluşturur. Zahirîler zaman içinde rey ve kıyasla ilgili düşüncelerinde kısmen yumuşamaya giderek 'delil' adını verdikleri akılcı sayılabilecek bir yöntemi kabul etmişlerdir. Akide ve fıkıhtaki aşırı görüşleri dolayısıyla zaman içinde kitleler tarafından terkedilmiştir. 3) Ilımlı Ehl-i Rey: Daha çok Hanefilerin oluşturduğu gruptur. Hanefiler hüküm çıkarma yöntemi olarak kıyası çok kullanmışlar, lafızlar yanında, hikmet ve maksada da önem vermişlerdir. 4) Aşırı Ehl-i Rey: Bunlar Kur'an-ı Kerim'den başka naklî delil kabul etmeyen ya da çok sıkı şartlarla pek az hadisi kabul eden gruptur. Basra Mutezilesi ile Haricîlerden bir grup, hadisleri mütevatir de olsalar kesinlikle hüküm kaynağı olarak kabul etmez. Aşırı ehl-i rey içinde yer alan başka bir grup ise, hadis ve eserleri toptan reddetmemekle birlikte, zayıf ihtimallerle sahih haberlere muhalefet eder, bu tür haberlere yeteri kadar önem vermez; buna karşılık kıyas ve istihsan konusunda aşırıya kaçar.

Mezheplerin yaşadığı coğrafyalar ve tecrübeler, onların çeşitli anlayışlarında yumuşamalara yol açmıştır. Aşırılık ve sertliği sürdürmek isteyenler ise, varlıklarını fazla sürdürememişlerdir.

Sünnî olmayan mezheplerdeki ılımlı-aşırı temelindeki gelişmeler, sünnî mezheplerde olanlardan daha belirgin biçimde kendini gösterir. Aşırı kollara aşırılık veren, daha çok itikadî anlayışlarında, özellikle de Allah anlayışlarında yer alan tevhid inancıyla bağdaştırılamaz yaklaşımlarıdır. Fıkıh açısından ise, imam denilen önderlere sıkı bağlılık, ibadet anlayışlarındaki aşırıya kaçan bâtınî yorumlar, ibadet ve ahlâk açısından ibâhîlik (kurallardan sıyrılma) yönelişleri, aşırlığın kendini gösterdiği başlıca boyutlardır.

Şia'nın aşırı kollarına, Gulât-ı Şia ya da kısaca Gulât adı verilir. Daha çok Suriye'de bulunan Nusayrîler (Aleviyye, Arap Alevîleri), Lübnan'da bulunan Dürzîler, Hindistan, Afganistan ve Pakistan'da çeşitli kollarıyla bulunan İsmailiyye-i Bâtıniye, bunlar arasında yer alır.

Haricîler'in aşırı kolu kabul edilenler ise, bağlıları çok az olan ve Tükiye'de de bağlıları bulunan Yezîdîler'dir.

Mezhebin Bağlılarının Bulunup Bulunmaması

Mezheplerin günümüzde de kitleler halinde bağlılarının bulunup bulunmaması da, fıkıh mezheplerinin, özellikle de sünnî fıkıh mezheplerinin tasnifinde, alt/ikincil temel olarak alınmaktadır.

Bağlılarının bulunması açısından fıkıh mezheplerini, iki alt gruba ayırabiliriz: 1) Yaşamayan Mezhepler, 2) Yaşayan Mezhepler.

1) Yaşamayan Fıkıh Mezhepleri: Günümüzde kitleler halinde bağlıları bulunmadığı için yaşamayan fıkıh mezhepleri, özellikle hicrî üçüncü, dördüncü ve bir ölçüde beşinci yüzyıllarda, dört mezhep kadar olmasa bile, azçok bağlıları bulunan mezheplerdi. Bu mezhepler, genellikle Ortadoğu ve Yakındoğu'da yayıldı. Bazı mezhepler, neredeyse mezhep imamı olarak tanınan bilginlerin ömrüyle sınırlı kalırken, Evzâî ve Zâhirî mezhepleri Ortadoğu ve Yakındoğu yanında, Kuzey Afrika ve Endülüs'te de yayılma imkânına kavuştular. Endülüs'te Evzâî Mezhebi ile Mâlikî Mezhebi, Şam'da (Suriye ve çevresinde) ise Evzâî Mezhebi ile Şâfiî Mezhebi büyük çekişmeler yaşadılar. Bir süre sonra, Malikîler ve Şafiîler lehine ortaya çıkan gelişmeler sonucunda, Evzâî Mezhebi yavaş yavaş silinerek kayboldu.

Günümüzde bağlıları bulunmayan kaybolmuş fıkıh mezhepleri arasında, Evzâî Mezhebi, İbn Ebî Leylâ Mezhebi, Hasan Basrî Mezhebi, Süfyan-ı Sevrî Mezhebi, Taberî Mezhebi, İbn Şübrüme Mezhebi, Ebu Sevr Mezhebi, İshak bin Râhûye Mezhebi.. sayılabilir.

Yaşamayan fıkıh mezheplerinin silinmesindeki en önemli sebepler, temsil gücü yüksek bilginlerin bulunmayışı, yeterli siyasî destek bulamamaları ve yakın görüşlü başka büyük mezheplerden doğdukları için yeniden onlarla kaynaşmaları olarak gösterilebilir.

Yaşamayan fıkıh mezheplerinin temel görüşleri, gerek bu mezheplerin imamlarına ve bu mezhebin bağlısı bilginlere ait fıkıh eserlerinde, gerekse İbn Kudame'nin Mugnî'si, İbn Hazm'ın Muhallâ'sı, İbn Rüşd'ün Bidâyetü'l-Müctehid'i gibi özellikle mukayeseli fıkıh eserlerinde ayrıntılı biçimde yer almaktadır. Ayrıca, bu mezheplere yönelik yeni araştırmalar da, bu konuda önemli bilgiler vermektedir.

Yaşamayan fıkıh mezheplerinin bağlıları bulunmasa bile, fıkhın uyanış çağı olarak nitelendirilen yakın dönemlerde, Osmanlılar dahil İslâm ülkelerinde yapılan çeşitli kanunlaştırmalarda ilginç görüşlerine yer verilmiş ve verilmektedir. Yaşamayan mezhepler, fıkhî birikime zenginlik katmaları açısından önemlidirler.

2) Yaşayan Fıkıh Mezhepleri: Bu mezhepler, dört mezhebin yanı sıra, Zâhirî Mezhebi'nin çağdaş bazı kollarıdır. Başkaları yanında Hindistan'ın Bhopal bölgesinde Sıdık Hasan Han adlı bilginin faaliyetleri sonucunda ehl-i hadis denilen az sayıda bağlısı vardır. Ehl-i Kur'an, Kur'aniyyûn ve Kur'an İslâmı gibi, kitleler halinde fazla bağlısı olmayan akımları da, Zâhirîlik anlayışının çağdaş uzantısı kabul etmek doğru olur.


19 Haziran 2005
Pazar
 
VECDİ AKYÜZ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED