T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hükümet ipin ucunu kaçırma tehlikesinde

Hükümet ortaklarının son günlerdeki tutumuna bakınca birçok aklı başında insanın "Aman yine ipin ucunu kaçırıyorlar. Biraz rahat borçlanınca hemen 'popülist politikalara' kayıyorlar" şeklinde konuştuğuna, yazdığına şahit oluyoruz.

Hükümeti bu yola iten sebep nedir? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "zehir zemberek" bir dille Kemal Derviş'i eleştirmesinin anlamı nedir? Kime göz kırpılıyor?

Ecevit'in Amerika seyahatinin değerlendirilmesinin "objektif" yapılması gerekiyor. Eğer "Amerika'nın bu konjonktürde Türkiye'ye ihtiyacı var. Türkiye ne isterse verebilir" düşüncesine kapılıp, kendi ekonomimizi "düze çıkarmayı" unutursak kendimizi "Arjantin'den de beter" bir durumda buluruz.

IMF'nin Türkiye'yi kurtarabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Ama gelinen bu noktada "IMF'ye ve IMF'den gelecek desteğe" rest çekerek gidebileceğimiz bir çıkış yolu da yok. Onun için "kuzu kuzu" IMF'nin dediklerini yapmak zorundayız. Bu yol doğru bir yol değil ama bir kez "sakalı IMF'ye kaptırmış" bulunuyoruz.

Geçen gün TÜSİAD Genel Kurulu'nda üyelerin büyük bir bölümünün düşünceleri "berrak" değildi. Seçimsiz "sıradan" bir genel kurul idi ama, özellikle yapılan konuşmalar TÜSİAD'ın hükümetten beklentilerini iyi yansıtıyordu.

Hükümet ve ekonomi yönetimi, şu sıralar estirilen "iyimserlik havasına" kendilerini kaptırmış görünüyorlar. İç borçlanma kolay gerçekleşiyor diye, biraz "şımarma" görüntüsü veriyorlar. Kolay bulunan borcun "maliyeti" oldukça ağır ama onlar yine de bunu bir "başarı" olarak algılıyorlar.

Şu Türkiye'nin haline bir bakar mısınız? Bakanlar Kurulu toplanıyor, peşinden liderler zirvesi yapılıyor ortada ne var? Şu "liderler zirvesi" kimbilir kaç kez yapıldı. Hâlâ da yapılıyor. Sonuç ne: Sıfıra sıfır elde var bir sıfır. Bütün bu toplantılar yapılıyor ama "ekonominin geleceği" konusunda "çıt" yok. 2002 yılının kime ne getireceğini, neler yapılması gerektiğini ne bilen var ne de "tahminde" bulunan. Dolardaki düşüş ne olacak? İhracatçı ne kadar etkilenecek? Bankacılık sektörü gerçekten "sağlıklı" bir yapıya kavuşacak mı? Bu konularda ses yok.

Arada hükümet kanadından "daha etkin yönetim için şeffaflık" gibi sözler yansıyor ama "hangi bankaların kurtarılacağı" yine kafalarda soru işareti olarak duruyor. Doğal olarak "kurtarılma riski" taşımayan bankalar da bu durumdan "rekabet" adına rahatsız oluyorlar. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı, "kötü adam olma pahasına" sürekli olarak hükümeti uyarıyor, yapılması gerekenleri bir bir sıralıyor ama, başta Ecevit olmak üzere hükümet üyeleri TÜSİAD'ı hâlâ bir "Zenginler Kulübü" görerek "uyarılara" kulak tıkıyorlar.

TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan dün yine önemli uyarılarda bulundu. "Türkiye kendisini bir iyimserlik dalgasına kaptırma noktasında, rotasından hemen sapabiliyor" diyen Özilhan, "Mevcut sorunlara kalıcı çözümler getirmeden Türk insanının refah düzeyini artırmadan, demokrasi ve özgürlük alanını genişletmeden, IMF ve AB'ye karşı taahhütlerimizi yerine getirip ekonomiyi düze çıkarmadan oy avına çıkarsanız, ülkeyi geçmiş dönemlerde batağa sürüklemiş olan popülist politikaları tekrar hortlatırsınız" diyor.

TÜSİAD Genel Kurulu'nda "Türk halkının hakkı olan özgürlükleri genişletin" diyen Tuncay Özilhan, dün de bu konuda dikkat çekiyor: "Anayasa değişikliklerini uygulama alanına sokacak yasalar, düşünce özgürlüğünün sınırlarını daha da daraltan, adeta Anayasa değişikliklerinin etkisini sıfırlamaya çalışan bir biçimde yapılamaz. Bu anlayış, daha demokratik bir Türkiye isteyen Türk halkının taleplerini de, dünya kamuoyunun beklentilerini de karşılamamaktadır."

Bu sözlere bir "itirazı olan" var mı? Olmaması gerekiyor ama gerçek duruma ve "uyum yasalarında" varılan noktaya bakarsak, artık "Karadeniz fıkralarını anlatmak 312'lik bir suç" haline geliyor. Suçlar "muğlak" halde bırakılıp hakimlere "geniş inisiyatif" tanınınca "Laz'ın biri bir gün..." diye başlayan fıkralar yazıldığında, yazıyı yazan, "toplumda ayrışmayı teşvik ediyor" suçlamasıyla soluğu mahkemede alabilecek.

Demokrasi olmayan ülkelerin ekonomileri de "güçlü" olamaz. Kendisine "güçlü destek" bulamaz. Bizler, hükümeti ve hükümet ortaklarını "ekonomiyi düze çıkaracak" kararları alacak çalışmalar içersinde beklerken, onlar ya bir "sendika kongresinde yönetim değiştiren" ya da "özgürlükleri daha da kısıtlayan çalışmalar" içersinde bulunuyorlar.

Önünü göremeyen işadamına, yatırımcıya yol gösterecek çalışmalar maalesef yapılamıyor. Çünkü Özilhan'ın dediği gibi, "küçük oy hesaplarıyla" yandaşlara mesajlar verilmeye başlanıyor. Önemli olan ülke değil, parti oluyor. O zaman da ne ekonomiye bakılıyor, ne de özgürlükleri daha da genişletmeye.


29 Ocak 2002
Salı
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED