|
|
Hep o, bildiğimiz senaryo
Sinema eleştirmenlerine göre, vizyona giren film, izleyici sayısı, kalite ve başarı bakımından önemli bir ivme kazanan Türk sinemasının, sektörleşme ve senaryo problemi ise hâlâ sürüyor. Türk sinemasının son 5 yılını değerlendiren sinema yazar ve eleştirmenleri, vizyona giren film sayısı, seyirci potansiyeli, oyunculuk, yapım, yönetim ve film başarısı bakımından sinemamızın giderek kimliğini bulmaya başladığı fikrinde birleşirken, senaryo ve sektörleşme konularındaki sorunların ise hâlâ devam ettiği görüşünde birleşiyor. 17 filmin gösterime girdiği 2001'i Türk sineması açısından "altın yıl" olarak değerlendiren eleştirmenlere göre, başka alanlarda uğraş veren yapımcılar ile genç yönetmenler sayesinde giderek Yeşilçam'ın içinde, Yeşilçam'a alternatif bir Türk sineması doğdu ve yakalanan başarı da bu yeteneklerin eseri. Yakalanan ivmeye rağmen kimi eleştirmenler özellikle bir türlü gerçekleştirilemeyen sektörleşmeyi önemli bir sorun olarak görürken, kimisi ise, şu anki durumu, "yaratıcılığın önünü tıkayıp ticari filmlere prim verme olasılığı" bulunan sektörleşmeye tercih ediyor.
Yeşilçam'ın hem içinde, hem dışında
Türk sinemasının mega starların şokunu üzerinden attıktan sonra kendine gelmeye başlağını ifade eden Burçak Evren'e göre, "Özellikle bazı genç yönetmenler, tüm riski göze alıp, yapımcı yönetmen ve senarist unsurlarını üzerlerinde toplayarak Yeşilçam'ın içinde Yeşilçam'a alternatif sinema üretmenin üstesinden geldiler". Evren, bunun yanında sinema dışındaki alanlarda başarı ve para kazananların da sinemanın içine girerek, "kalıcı değilse bile" kitleleri loş salonlara çekecek filmler yaparak ticari sinemanın yolunu açtıklarına inanıyor. Evren genç yönetmenlerin yaratıcılıklarını ortaya koydukları ve dışarıdaki sermayeyi sinemaya kanalize ettikleri filmler için "Türk sinemasını istenilen, arzu edilen düzeye getirmemişse bile bunlar, gelecek için, atılan olumlu adımlar oldular. Kısacası son 5 yıl içinde, Türk sineması kendi kimliğine kavuştu" diyor.
Sektörleşmeye doğru gidiliyor
Eleştirmen Ali Hakan ise, gösterime giren film sayısı, Vizontele gibi bazı filmlerin uluslararası standarta uygun olması, teknik açıdan katedilen mesafe ve yine "Vizontele"nin "tüm zamanların en çok izlenen filmi rekoru" ve seyircideki artışın Türk sinemasının bir ivme kazandığını ve sektörleşmeye doğru adım attığını gösterdiğini savunuyor. Çünkü Hakan'a göre kim ne derse desin sinemanın endüstriyel gelişimi seyirciye bağlı ve son yıllarda bazı filmlerde yakalanan izlenme düzeyi sürdürüldüğü takdirde sektörleşme kaçınılmaz olacak. Hakan, "Sektörleşme eğer kendi başına varlığını sürdürme ve süreklilik arzeden üretim ise o zaman ona doğru gidiyor. Tek tük başarı veya başarısızlık çıkabilir. Bu Hollywood'da da var" diyor. Krizin etkilerine rağmen sinemamızda son bir yılda ivme sağlandığını kaydeden Hakan, "Bunun yolaçtığı handikaplar var. Ama uzun vadede önünün açık olduğuna inanıyorum. İki açık var; senaryo ve yapımcı. Bütün alanlarda açıkları kapatacak potansiyel var ama senaryo önemli bir sorun. Yeterli para ödenmiyor. Kendini sadece senaryoya adayan insanlar olmuyor" şeklinde konuşuyor.
ALİN TAŞÇIYAN: '1999 ALTIN YILDI'
Sinema yazarı Alin Taşçıyan da Türk sinemasının son yıllarda bir tırmanış içinde olduğunu düşünenlerden. "Özellikle 1999, nitelik bakımından sinemamızın altın yılıydı" diyen Taşçıyan, bu nitelik artışının ise gençleri de özendirdiğine dikkat çekiyor. Medyanın da etkisiyle 2001 yılında 17 Türk filminin gösterime çıktığını hatırlatan Taşçıyan, "Film konularındaki çeşitlilik ve senaryo yazım tekniklerindeki iyiye gidiş en başarılı olduğumuz iki alan oldu. Aynı başarı oyunculukta da gösterildi" diyor. Taşçıyan'ın, birden fazla filmiyle başarılı bulduğu, bazılarını ise çok önemsediği genç yönetmenler şunlar: "Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Tomris Giritlioğlu, Kutluğ Ataman, Ferzan Özpetek, Kazım Öz ve Barış Pirhasan". Sektörleşme konusunda ise Taşçıyan şöyle diyor: "Bir sinema sektörünün varolması, insanların geçimlerini doğru kaynaktan sağlamaları bakımından etkili olurdu. Ama geçmişte olduğu gibi yaratıcılığın önünü tıkayıp ticari filmlere prim veren bir sisteme gidecekse böyle kalmasını tercih ederim"
TUNCA ARSLAN: 'SENARYO SORUNU'
Sinema eleştirmenlerinden Tunca Arslan, film sayısı, kalite, kadın oyuncu, birtakım teknik gelişmeler konusunda epey mesafe kateden Türk sinemasının, senaryo sıkıntısının aşılması, sektörleşme ve "ekol" olma yolunda ise hâlâ yerinde saydığını söylüyor. Türk sinemasının ulusal sinema açısından iki temel ayağını sağlamlaştırmaya başladığını söyleyen ve genel olarak olumlu bir tablo çizen Arslan, Türk sinemasında 3-4 yıl öncesine göre, önemli sorun gibi görülen bazı çıkmazların geçen yıl büyük ölçüde aşıldığını söylüyor. Sektörleşme konusunda ise, bunun yılda 300 filmin çekildiği dönemde bile gerçekleştirilemediğini hatırlatarak henüz erken olduğunu vurguluyor. Olumlu gelişmelere rağmen, sinemamızın "senaryo" problemini hâlâ aşmadığını belirten Arslan şöyle konuşuyor: "Senaryo önemli bir problem olarak duruyor. Hem iyi, hem de yeteri kadar yazılmıyor. Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin senaryolarını kendilerinin yazması önemli bir ayrıntı. Yenileri yetişmiyor."
İran Sineması örnek alınmalı
Son yıllarda İran ve Hint sinemasından örneklerin, uluslararası festivallerde büyük başarılar kazandığının altını çizen Tunca Arslan şunları söylüyor: "Türk sinemasının gözünü bu taraflara dikmesi lazım. İranlı sinemacıların yaptığı gibi daha çok kendi gerçekliğimizi evrensel bir dille ifade ederek
sinemamızı var edebiliriz". Arslan'a göre Türk sinemasının en büyük çıkmazı ise, "tutarsızlık". Arslan bu konuyu da, "Türk sinemasında bir akım hiçbir zaman olmadı. Hep tek tek yönetmenler ve onların imza attığı filmler öne çıkıyor sadece. Hiçbir zaman ekol oluşmuyor" sözleriyle vurguluyor.
|
|
|