T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Beyin kanaması"

27 Ocak 2002 Pazar günü Milliyet gazetesinin manşetine çıkarılan haberin başlığı "Binbaşının vicdanı" idi. "Vicdanı" sözcüğünün hemen önündeki patlangaçta kırmızı zemin üzerine beyaz harflerle "Komutan / dayağı / affetmedi" ibaresi yazılmıştı.

Haberin ayrıntılarının verildiği beşinci sayfada, birinci sayfadaki anlamı güçlendiren yeni bir başlık atılmıştı: "Helal sana Binbaşım!"

Doğan Haber Ajansı muhabiri ("muhabiresi" mi demeli?) Teslime Tosun'un Antalya'dan bildirdiği olayın cereyan ettiği yer de, manşete çıkarılan binbaşı da, aslında Artvin'de. Haberin spot cümlesi, bir çeşit özet: "Artvin'de görevli Binbaşı Can, ölümü kayıtlara 'beyin kanaması' olarak geçen er Mustafa Acar'ın dayak yediği iddiası üzerine vicdanını dinledi.." (Bu iki nokta kullanımını ne yapmalı?)

Haber metnini aynen aktarıyorum:

"Artvin Givitözü 2.Piyade Tabur Komutanlığı'nda görevli Piyade binbaşı İbrahim Can, ölen bir Mehmetçiğin ailesinin bile üzerine düşmediği dosyasını kapatmak yerine, vicdanını dinleyip olayın peşine düştü. Korkunç olay, iki ay önce yaşandı. 2. Piyade Tabur Komutanlığı erlerinden Mustafa Acar (20), koğuşunda ölü bulundu. Ölüm nedeni kayıtlara 'beyin kanaması' olarak geçen genç er Acar'ın cenazesi memleketi Antalya'ya gönderildi. Ancak, komutanlar, Acar'ın ölümünü 'garip' bularak iç soruşturma başlattı. Soruşturmanın başına da, Piyade Binbaşı Can getirildi.

Ve mezarı açıldı

Binbaşı Can'ın yürüttüğü soruşturmada, bir askerin, "Mustafa'yı, ölümünden bir gün önce bir astsubay dövmüştü" iddiası üzerine, beyin kanamasının neden kaynaklandığı araştırılmaya başladı.

Ve Acar'ın, mezarının açılmasına karar verildi. Artvin (Antalya mı yoksa? İ.K.) Cumhuriyet Başsavcılığı da komutanlığın başvurusunu kabul edince mezar önceki gün açıldı, Acar'ın cenazesinden ölüm nedenini ortaya çıkarabilecek parçalar alınarak İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

'Oğlum şehit sayılsın'

Baba Cahit Acar da, oğlunun ölümünden bir gün önce Astsubay Fatih Keçeci'den feci şekilde dayak yediğini duyduğunu söyledi ve, 'Ben kadere razı olmuştum. Ama komutanlık işin peşini bırakmamış. Astsubayın suçu varsa cezasını çeksin ve oğlum şehit sayılsın' dedi."

Bizi bu ilginç olaydan haberdar eden Teslime Tosun'a ve "vicdanını dinleyen", böylece "Helâl sana!" alkışını hak eden binbaşıya teşekkür edebilirsiniz. Ama bir insanı, askeri, eri, astını döverek onun ölümüne sebep olma olayı, ister asılsız bir iddia olsun, ister haber metninde belirtildiği gibi "korkunç olay" denmeyi hak eden bir nitelik taşısın, bütün boyutlarıyla, hele babanın tutumuyla; bu ülkede şiddetin (devletin?) kendisinden hesap sorulması bile düşünülemeyecek bir kudret kazanmış olduğunu gösteriyor. Bu kudret, beyinlerimizi kanatacak derecede vahim bir vâkıa olmalı. "Ben kadere razı olmuştum." diyen baba, bu rızası ile aslında şiddete, zulme, cinayete onay vermiş olabileceğini, bu gizli onayın benzer vak'aları artırabileceğini hiç mi düşünmemiştir?

Babanın "Astsubayın suçu varsa cezasını çeksin" cümlesindeki ihtiyatlı, temkinli ifadeyi anlayabiliyorum da "oğlum şehit sayılsın" cümlesi, beynimi sarsıyor. Oğul Mustafa Acar'ı "şehit sayma"nın baba Cahit Acar'a sağlayacağı maddî-manevî birtakım getiriler var mı bilmiyorum ama Mehmetçiğin kendi komutanının dayağıyla şehitlik mertebesine yükselmesini düşünmek, düşünebilmek ürpertici bir şey değil mi?

Mustafa Acar'a rahmet diliyorum da, babasına "sabır ve metanet" dilemeye dilim varmıyor; çünkü onun "cesaret, celâdet, şecaat, adalet" gibi değerlere daha çok ihtiyacı var.


29 Ocak 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED