YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Müslüman yüzyılının megatrendi 'insanın anlam arayışı' olacaktır

Merhum Muhammed Gazali, kendisiyle yapılan silsile söyleşilerin bir yerinde, görünce düşüncelerimi teyit ettiği için beni şevklendiren şu tesbitleri yapıyordu:

"Kanaatimce, çekmekte olduğumuz sıkıntı metotla ilgili bir problem değildir. Zira yöntemimiz de vardır, bilgi kaynağımız da. Bunlar korunmuştur ve tarihsel olarak sınanmıştır. Bence sorun doğru anlayış yönteminden ve bizi Kur'an'ı anlamaya götürecek araçlardan yoksun olmamızdan kaynaklanmaktadır."

Şu sözleri de, en az bunlar kadar doğru ve yerinde tesbitler:

"Semantik açıdan okuma ve anlamayla, işitme ve idrak etme arasında hiçbir fark göremiyorum. Nasıl oldu da İslâm ümmeti Kur'an'ı okumayla anlamayı birbirinden ayırdı? Bunu bir türlü anlayamıyorum."

Evet, Kur'anî anlamda "Oku!" emri, aynı zamanda "anla, kavra ve anlat" demektir. Birine "Oku!" dedikten sonra ayrıca bir de "Anla!" demeye gerek var mı? Ağzını açan anlaşılmayı istemez mi?

Yitik medeniyetin biz öksüz çocukları, medeniyetimizden önce "anlamı" yitirdik. "Anlam" sözcüğünü kasten kullandım; çünkü yitirilen, bilgi objesinin anlattığı "mânâ" değildi, bilgi süjesinin anladığı "mefhum" idi, anlamı "mefhum"un karşılığı olarak kullandım.

Yanlış anlayan, bilgi objesinin kasdettiği manaya hiçbir zarar veremez. O mana olduğu yerde durmaktadır; çünkü eşyanın manası eşyanın hakikatiyle ilgilidir, onun yansımasıdır. Eşyanın hakikati ise yaratılış amacına merbuttur. Eşyayı yerinden eden, eşyanın hakikatini değiştirmiş olmaz, sadece zulmetmiş ve tahrife yeltenmiş olur. Bu da tahrif edilene değil, tahrif edene zarar verir.

Daha önce bu sütunda "Lafız, mânâ, maksat" başlıklı bir makale kaleme almıştık. Orada demiştik ki: "Lafız ve mânâ eksenli klasik anlama metotlarını ve bu metotlarla elde edilmiş sonuçları makasıdu'l-Kur'an süzgecinden geçirerek sağlamasını yapmak gerekir."

Bu yazı yayınlandıktan sonra, bazı dostlar ve öğrenciler şu soruyu sordular: "Bu teklif lafza kuşku ile bakıldığının bir göstergesi değil midir?" Evet, doğru. Eğer bilgi objeniz vahiy gibi hayati ve aşkın bir bilgi kaynağıysa, tek başına lafza güvenmek tek şahitle yetinmek kadar risklidir.

Bu riski, Arap dilini ilk derleyen ve onu tabii bir olgu olmaktan çıkarıp üzerinde çalışılabilir bir ilim nesnesi haline getiren Halil b. Ahmed hakkında Cabiri'nin şu tesbitleri daha bir anlaşılır kılmaktadır:

"Halil b. Ahmed, zihinsel mümkünlükten hareket etmiş, alfabedeki harfler arasında salt matematiksel bir ilişki kurmuş ve terkip edilebilir lafızları belli bir sayıyla sınırlamıştır. Bu ilke, tabii olarak dili, yaşayan vakıayla alışveriş neticesinde doğan bir birikim değil zihnin ürettiği bir olgu haline getirmiştir."

Asıl problem bundan sonra başlamıştır. Çünkü, Halil b. Ahmed'in koyduğu temeller üzerinde dili derlemeye başlayan dilcilerin ravilerde aradıkları en önemli şart, kendisinden dik/kelime alınacak kimsenin "derice sert (bedevi), dilce fasih" olması şartıdır. Bu şart, miladi 8. Yüzyıl bedevilerini, alimlerin hocası haline getirmiştir. Yine Cabiri'yi konuşturalım:

"Böylelikle bedevi, alimlerin boyun eğdikleri ve iradesinin gereğini yaptıkları bir kanun haline geldi. Bedevi bu mübarek bedeviliği sayesinde, cahil bir Arap'tan alimlerin hocası, ihtilaf ve tartışmalarda görüşüne baş vurulan merci haline geldi... Tarihte anlatılanlara göre konuşmayı profesyonel mesleği haline getiren bazı bedeviler sahip oldukları malı pazarlamaya başladılar. Hatta bazıları Basra, Kufe gibi şehirlere yerleşerek oralarda laf satıcılığına giriştiler... Sonuç olarak sözlüklerin ve nahivcilerin ortaya koydukları Arapça, Kur'an dilinden daha dar kapsamlı, daha az esnek, dolayısıyla uygarlık bakımından ondan daha gerideydi. Kur'an ise daima daha geniş ve daha verimliydi... Bu durum tabii ki bizzat Arapların Kur'an'ı anlama gayretlerine yansıyacaktı. Nitekim Kur'an'da yer alan bir çok kelimenin anlamını bedevilerden derlenen dilde bulma imkanı olmadığı için bunlar sürekli ihtilaf konusu olmaya devam etmiştir."

İşte tam da bu yüzden, Kur'an'ın anlaşılması sözkonusu olduğunda, 'lafız' ve ondan elde edilen 'mânâ'nın yanına/karşısına 'maksat'tan bir hakem koymanın şart olduğunda ısrarlıyız. Bu, sadece Kur'an'ın anlaşılması için değil, anlam krizine tutulmuş İslam ümmetinin bu krizi aşabilmesi için de lazım şarttır.

Bu ümmet, insanın ve varlığın anlamına giden yolun adresini elinde tutma ayrıcalığını hâlâ muhafaza etmektedir. Fakat, bu ayrıcalığının farkında değildir. Altında gömülü defineden habersiz, açlıktan ölen bir nasipsizin rolünü oynamaktayız hepimiz.

Bir "küreselleşme" edebiyatıdır aldı başını gidiyor. Batı modernizmi öncülüğünde gelişen küreselleşme sürecinde, hiçbir kalıcı insani değerin küreselleştiğini söylemek mümkün değildir: Özgürlük, adalet, mutluluk, refah, erdem, ahlak... Hangisi küreselleşmeden nasibini almıştır bunların? Hiç biri. Aksine küreselleşme bu değerleri daha da geriletmiştir, denilebilir. Bunun anlamı, Batı öncülüğünde sürdürülen küreselleşmenin hedeflerinin insanın anlam arayışıyla taban tabana zıt olmasıdır. Bu şu anlama gelir: Batı küreselleşme hedefine yaklaştıkça insan anlamından uzaklaşacak. İnsanın anlamdan uzaklaşması Allah'tan uzaklaşmasıyla eş anlamlıdır: Çünkü anlamsızlık en dehşet Allahsızlık'tır ve illa ki "Allah" demek "anlam" demektir.

Müslümanlar olarak, ya "tarifesi bendedir" züğürt tesellisiyle avunmayı bırakıp o tarifeyi hayata, hayatın anlamına dönüştürerek insana ve insanlığa kaybolan anlamının doğru adresini gösteririz, ya da "Onlar Allah'ı unuttular Allah da onları unuttu" ilahi azarının muhatabı olarak nisyana terkediliriz.

İşte bu yüzden, -eğer olacaksa- müslüman yüzyılının megatrendi 'insanın anlam arayışı' olacaktır.


9 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mustafa İslamoğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...