YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Abdullah Gül'ün söylemi

 
Gül'ün söyleminin-duruşunun hem parti tabanında, hem de FP söylemine duyarlı farklı toplum kesimlerinde dikkatle takip edilmesi gayet tabii.

 

Bir süre önce konferans için gittiğim Trabzon'da MGV'li gençler, Tayyip Erdoğan'ın, Bülent Eczacıbaşı gibi farklı çevrelerden şahsiyetlerle görüşmesini nasıl yorumladığımı sormuşlardı. Yadırgadıklarını hissetmiştim. Onlara;-Böyle bir görüşmeyi Erbakan hoca yapsa bu soruyu sorar mıydınız, dedim. Sormayacaklarını biliyordum. FP tabanında bir zemin oluştruluyor ve Tayyip Erdoğan çizgisi hakkında sorular empoze ediliyordu. Akit'in Medyakritik sayfasının, bu yöndeki yaklaşımları dikkat çekiciydi. "Erbakan'a rağmen" oluştuğu işlenen bu çizginin, paralel biçimde, "partiyi yörüngesinden uzaklaştıracağı" düşüncesi de empoze ediliyordu. Trabzonlu gençlere:

-Tayyip Erdoğan bu camianın çocuğu. Bu camianın yetiştirdiği ve Türkiye'de çok farklı toplum kesimlerinde sevgiler bulan bir değer. Ondan şüphelenmek doğru değil. Parti, kendi içinden yeni liderler çıkarabiliyorsa buna memnun olmak lazım. Asıl, parti onu kuranlarla birlikte tükenirse endişe etmeli. Sonra bu tür temaslardan ve insanlarımızın farklı toplum kesimleri tarafından sevilmesinden korkmamak lazım. Aslında aranan da bu değil mi? Yarın iktidar olsanız, Türkiye'nin tüm insanları ilgi alanınız olacak. Ben şu kesimle görüşmem diyemezsiniz. Görüşme olacak, belki yenilenmeler olacak ama, değerlerinden kopuş, başkalaşma olmayacak. Bir siyaset adamının, toplumda mevcut olan her kesimle iletişim sağlaması kadar tabii bir şey olamaz, dedim.

Tayyip Erdoğan'la başlayan çizgi, şu anda Abdullah Gül'ün kişiliğinde temsil ediliyor. Bu çizgi, biraz düne eleştiri taşıyor, biraz yeni söylemler seslendiriyor. Gül'ün söyleminin-duruşunun hem parti tabanında, hem de FP söylemine duyarlı farklı toplum kesimlerinde dikkatle takip edilmesi gayet tabii.

Parti tabanı belki, bu hareketin Erbakan'a göre duruşuna bakacak, ana çizgide kayma olup olmadığına bakacak, dış ilişkilerine bakacak, dışarda nasıl yorumlandığına bakacak.

FP söylemine duyarlı kesimler ise, Gül'ün söyleminin belki Erbakan'dan ve RP söyleminden ne ölçüde farklılaştığına, bu hareketin ne ölçüde yenilik taşıdığına bakacak.

Bu iki bakışın, FP içinde "yeni" diye yola çıkacak çizginin kendini anlatma zorluğunu ortaya koyduğu da açık bir gerçek.

Abdullah Gül'ün son 15 gün içinde biri Akit'te, diğeri Hürriyet'te olmak üzere iki geniş demeci çıktı. Hem Akit'teki hem de Hürriyet'teki demeç, bu çizginin Erbakan'a ve eski RP çizgisine göre-karşı duruşunu sorguluyordu. Oysa iki gazetenin hitab ettiği alan farklıydı. Farklı ama, her an her türlü bilgiye ulaşma imkanı veren iletişim ortamı, bu farklılığı yanıltıcı hale getiriyordu. Yani Akit okuyucusuna hitab ettiğinizde Hürriyet'in dünyası, Hürriyet'in dünyasına hitab ettiğinizde Akit'in ulaştığı alan sizi görecekti. Öyleyse ayrı ayrı hitab etme imkanı yoktu.

Abdullah Gül, Akit'teki demecinde, Erbakan'a yakınlığını vurgulamıştı. FP tabanı huzurundaki konuşmalarında da bunu vurguluyor. Hürriyet'teki demeçte ise, "Erbakan'dan bütünüyle kopmanın inandırıcı olmayacağı" gibi daha savunmacı bir tavır var. Gül'ün bu konuda kendi içinde bir dengeye ulaştığı söylenebilir. Ama medya ortamında iş sadece sizin söylediklerinizden ibaret kalmıyor. Bir de yüklenen yorum söz konusu. Söylenenleri sözün sırf kendisinden değil de, yorumlardan takip ettiğinizde, tedirginliklere sürüklenmek her zaman mümkün. Ben, kişisel olarak, Erbakan'ı hiçbir zaman rencide etmeye yönelmeyen, ama hep onunla yakınlığı vurgulama zorunda da kalmayan bir çizginin söylemin yeniliği açısından daha olumlu olacağını düşünüyorum.

Bir FP'li politikacı için "dinle ilişki" de tayin edici ölçülerden birisi... Abdullah Gül, bu konuda ne söyleyecek? Bu konuda söylenenler de, hem FP tabanında, hem de FP'ye farklı hassasiyetle yaklaşan çevrelerde dikkatle not edilecektir. Bu konuda Hürriyet'te yayınlanan demeç, Hürriyet camiası tarafından, sistem adına olumlu değerlendirmelere konu oldu. Gerek başlıklara, gerek sütunlara yansıyan yorumlar, Abdullah Gül'ün dinle devleti daha içiçe gördüğü farzedilen RP'den farklı olduğu yönündeydi.

Bu camianın olumlu bulduğu görüşlerin FP tabanında yadırganmaya daha yakın olacağı düşünülebilir. Belki de bunlar, FP tabanında hemen bir Abdullah Gül değerlendirmesini başlatmıştır.

Burada bence dikkat edilmesi gerekli hususlar şunlardır:

-Bir kere dindar bir politikacının söylem zorluğu kabul edilmelidir.

-Demeçler, mümkün olduğunca yorumlarından soyutlanarak okunmalıdır. Yorumcuların, sizin insanlarınızı bir yere oturtmak için özel gayretler sergileyeceği gözden uzak tutulmamalıdır. (Hürriyet'teki Abdullah Gül yorumu da, Zaman'daki Tayyip Erdoğan yorumu da yanıltıcıdır)

Abdullah Gül'ün Hürriyet'teki demecini okuduğumda, "dinle ilişki" konusunda hassas bir söylem geliştirdiğini düşündüm. Bu görüşleri, Yazıişleri Müdürlüğü'nü yaptığım Altınoluk dergisinin "Din-Toplum-Politika" kapağı ile bugünlerde çıkacak olan Nisan-2000 sayısında da seslendiriyordu. (1) Özetle şunları söylüyor:

-Ben dindarım. Dinimi özel hayatımda yaşamak isterim. Bir politikacı olarak insanların din özgürlüğü ile ilgilenmek durumundayım. Bunu bütün partiler yapmalıdır. Devlet yönetiminde kanunlar ve anayasa geçerlidir. Dinin devlete ilişkin görüşlerini politikacılar değil ilim adamları değerlendirmelidir.

Henüz bu görüşler bile geliştirilmeye muhtaçtır kuşkusuz. (Kendilerini laik olarak tanımlayan kesimlerin de Türkiye'de "dinin yok farzedilebilirliği" söyleminden uzaklaşarak "dinin varlığı"nı önemseyen bir sistem üzerinde kafa yormaları gerekir.) Ama bir denge arayışı görülüyor. Bu arayış, sanırım 1995 Kongresi sonrasında bizzat Erbakan'da da söz konusu idi. Adil Düzen'in ayağını yere bastırma arayışlarından yola çıkıp, "RP ne getirebilir?" sorusunun gerçekçi cevabı aranmaya başlanmıştı.

Şu an Abdullah Gül'le temsil edilen çizginin FP için de, "öteki" çevreler için de önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Vurmadan önce dinlemeyi öğrenmeliyiz.

1) Altınoluk'un Nisan sayısında ayrıca Cemil Çiçek, Ertuğrul Günay, Muhsin Yazıcıoğlu, İsmail Kara, eski Diyanet İşleri Başkanı M. Said Yazıcıoğlu ile mülakatlar ve benim bir yazım var.


27.MART.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...