Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Hicret'in kutlu olsun
Nazif Gürdoğan: Akif İnan'ı 66'ların başından beri Devlet Planlama'dan tanıyorum. Mavera dergisini birlikte çıkardık. 30 yıllık dostluğumuz var. Akif İnan, eski Türk edebiyatını, özellikle divan edebiyatını çok iyi bilirdi. Divan edebiyatını Mavera dergisinde ilk defa incelemeye başladı. Yardımsever, hiç kimseyi incitmeyen, konuşmayı seven, hitabeti kuvvetli bir insandı. Sendikacılık yapmasına rağmen öfkeli, kavgacı değildi. Derviş meşrep bir yanı vardı. Bu yönüyle ağır bir insandı. Çocukları çok sever ve onlarla ilgilenirdi. Şanlı Urfa'yı ve Urfa yemeklerini severdi. Tasavvufa ilgi duyan, ehli sohbet ve iyi bir yazardı. Necip Fazıl'ı yakından tanırdı. Onunla çok anıları vardır. Bu yüzden Necip Fazıl hakkınd kitap yazması gereken en önemli kişidir. Necip Fazıl Ankara'da hep onun evinde kalırdı. Yaşamında içinde kalan, yapamadım, edemedim dediği şey: Çok sevdiği Hoca Ali Efendi'nin hayatını, kişiliğini anlatmaktı. Necip Fazıl'ın 'O ve Ben' kitabında bahsettiği Abdülhakim Arvasi hazretleri gibi o da Hoca Ali Efendiyi yazmayı çok isterdi. Onu hatırlatan en güzel anım şöyle: Necip Fazıl yine Ankara'ya gelmiş, Akif hocanın evinde kalıyordu. Akif İnan sohbet için yine bizi çağırmıştı. O akşam Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, İsmail Kıllıoğlu, Osman Sarı ve ben vardık. Bir arkadaşımız çok konuştu. Necip Fazıl da bir süre sonra: "Ben konuşmaktan değil, dinlemekten yorulurum" dedi. İsmail Kıllıoğlu (MÜ İlahiyat Fakültesi) Bir süre, edebiyat öğretmeni olarak çalıştığı Ankara Fen Lisesi'nin lojmanında kalmışlardı. Telefon rehberine burasının telefon numarasını kaydetmiştim. Acil durumlar yanında kendimizce konuşabilmek için, çoğunlukla da gece el-ayak çekildikten sonra bu numarayı çevirirdim. Lojmandan daha sonra taşınmasına rağmen, hasta oluncaya kadar o telefon numarası öylece kaldı. İçimden bir türlü silmek geçmedi. Oysa nicedir, "annemin dairesi" dediği Gül apartmanında kaldığını söylemiş ve biliyordum. Gül apartmanı, Küçükesat-Seyranbağları kesişme noktasındaydı. '70'li yıllarda Bağlar Caddesi üzerinde (Gül apartmanının bulunduğu Ballıbaba Sokağa paralel) bir süre kirada kalmıştım. O sıralar, sözkonusu dairede öğrenci olarak şair Turan Koç, Avukat Ali Taşçı ve bazı arkadaşları oturuyorlardı... Böyleyken, lojmanın telefon numarasını silerek yerine Gül apartmanındaki dairenin telefonunu yazmamıştım. Hastalıkları teşhis edildikten ve bir bakıma akibet tahmini doktor tarafından söylendikten sonra, telefon rehberindeki boş yere yeni numarayı yazmaya elim varmadı. Hâlâ, lojmanın silinen telefon numarasının yerine kaldığı Gül apartmanındaki dairenin telefon numarasını yazamadığım için o yer boş... Bir kaç hafta öncesine kadar, niçin burayı boş bıraktığımın ayırdına varmaya çalıştım. Söylenmeyecek, anlatılamayacak denli basit ve açık olanın verdiği sarsıntıyla içim dağlandı. Adeta rehberimdeki telefon numarasını almıştı. Bu, yaşadığımız gelimli-gidimli dünyadan kendisiyle bağ kurmamızı sağlayn şifreyi, hâlâ bizimle birlikte havasını soluduğunu sandığımız dünyadan çekip almış ve bağını kesmişti sanki. "Senin hatıranla beni her akşam/dünyamın kirinden yuyar yüreğim" (Tenha Sözler, Yürek Gazeli) diye nitelediği durulmaz yüreğininişaretlediği aleme bizlerin hastalığına şifalar dilemesi için söz vurup dil döktüğümüz alemlerin Yaratıcısına, anlaşılan, zaten yürümüştü bile. "Bir eteği tutmaz" ise, "Köle canı satmaz" ise, "Teneşirde yatmaz" ise, "Yazık bana vahlar bana" hayıflanmasındaydı. Üstelik bu hayıflanmasında bir vade uyma ihtarı kendiliğinden sökün ediyordu: "Ölümlerden" korkmama, "Gönül evi" yıkmama, "bu yoldan çıkmama." (Tenha Sözler, Bağlanma) Ölümlerden korkmadı, ama hep onunla titredi yüreği. Gönül evi yıkmadı, ama yağmalandı hep gönül evi. "Bu yoldan" çıkmadı, ama çıkanların kahrını yüklendi; tıpkı "sırrını saklayan mahzeninim ben" (Hicret, Mahzen) diye diye. Çünkü "Soyundum çileye dönmemezlik (Hicret, Umut Gazeli). Ve çünki o "Anamı sorarsan büyük doğudur/Batı ki sırtımda paslı bıçaktır" diyenlerdendi. Soy insan, soy şair, soy Urfalı ve Maraşlı ve soy Büyük Doğucu, gönül eri, gönüller dostu, yiğit ve vefalı, vakur ve mütevazi, çoğumuzun "Akif abi"si bir can olan Mehmet Akif İnan, beş ocağın altı ocağa bağlandığı bir bakıma Leyle-i Kadir menşurunda, Iyd-i Fıtır'ını yapmak üzere, biiznillah ve inşallah, Hakk'a yürüdü. Mutlaka dilinde "Gel kovma kapından nolur sevdiğim/Sen ki ne dilersen olur sevdiğim Bir yanında kalmış huzur sevdiğim" (Tenha Sözler, Sevdiğim) sözleri vardı. mağfiret diliyorum. Beşir Atalay (Kırıkkale Ün. Eski Rektörü) Mehmet Akif İnan'ı Necip Fazıl'ın çevresinde tanıdık. Türkiye'de divan edebiyatına vakıf ender insanlardandı. İnsanların derdine deva olmaktan ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok hoşlanırdı. Resmiyeti sevmeyen, sıcak ve yardımsever bir insandı. Gençlik yıllarından itibaren inanç ve ciddiyet insanı oldu. Necip Fazıl Ankara'ya geldiğinde onun evinde kalır, biz de oraya gelip, her ikisiyle de sohbet ederdik. Hayatımın en tatlı günleri o dönemler oldu.
Semanur KAYMAK
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|