Tıraş cumhuriyeti

 
Hikmet Sami Bey'in "yargı bağımsızlığı"ndan anladığı/kastettiği "şey", bizim anladığımızdan, yahut anlaşılmasını murat ettiğimizden farklı bir şey.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, kendi ifadesiyle, "12 Eylül'ün izlerini silmek için" uğraşıyor... 21. yasama döneminde gerçekleştirilen iki anayasa değişikliğinden sonra, yeni değişiklikler için çalışmalara başlamış bile.

Hayırlı uğurlu olsun!

"Çalışmalar" ifadesinde bir istihfaf yok.

Anayasada öngörülen değişiklikler, (bence) Hikmet Sami Bey'in de iradesinin üzerinde, "taraflar"ın uzlaştığı bir müşterek zeminde yapılacak "çalışmalar"la hayatiyet kazanabilir, olsa olsa.

Böyle bir "zemin" var mı?

Türk iddialı:

"Temel hak ve özgürlükler çağdaş demokratik bir anlayışla düzenlenecek... Yargı bağımsızlığı tam olarak gerçekleşecek... Milletvekili dokunulmazlığı sınırlandırılacak... 12 Eylül döneminde çıkarılan geçici 15. madde kaldırılacak..."

Hikmet Sami Türk, "beyefendi" bir insandır.

Muhatabına karşı saygılı...

Ve hassas...

Hacc farizasını yerine getirmek amacıyla gittiği kutsal topraklarda, Suudi yetkililerinin dağıttığı Hacc buroşürünü görünce fenalık geçirmiş, "Burada da mı şeriat propagandası?" diyerek Şevki Yılmaz'ın kucağında bayılmıştı.

Tatlı bir insan aynı zamanda.

ANASOL-D hükümetinde İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı'ydı; insan hakları alanında misli görülmemiş ihlaller de zatıdevletlilerinin devr-i sabıkasına yazılmıştı.

Olsun.

Biz Hikmet Sami Bey'i "olduğu gibi" seviyoruz.

Hiç değilse, açık sözlü:

"Yargı bağımsızlığı tam olarak gerçekleşecek." diyor.

Buradan, yargının "bağımlı" olduğu, en hafif tanımıyla, bağımsız karar verme melekelerini yitirdiği gibi bir anlam çıkıyor ki; Hikmet Sami Bey'in "yargı bağımsızlığı"ndan anladığı/kastettiği "şey", bizim anladığımızdan, yahut anlaşılmasını murat ettiğimizden farklı bir şey. Yoksa, Hikmet Sami Bey'in, 28 Şubat'ın "brifingler serisi"ne itirazı yok.

"Yargı bağımsızlığı" derken de kuvvetle muhtemel, yargı mensuplarının özlük haklarını düzenleyen parlamentoyu, parlamentonun "yasama yetkisi"ni işaret ediyor.

Hadi buna da "olsun" diyelim.

Peki, temel hak ve özgürlükleri çağdaş demokratik bir anlayışla nasıl düzenleyecekmiş bakalım?

Hepinizin de şahit olduğu üzere, Hikmet Sami Bey'e bağlı ceza ve tutukevleri, örneğine Auschwitz ve Theresienstadt kamplarında bile rastlanmayacak bir vandalizme sahne oluyor.

İbda lideri Salih Mirzabeyoğlu'nu meydan dayağından geçirip, saçını sakalını tıraş ettikten sonra mahkemeye çıkarmış, böylece savunma refleksleri ketmedilmiş bir "sanık" üzerinde devletin gücünü kanıtlamışlardı.

Aydınlar, medya seçkinleri, sivil toplum kuruluşları da bu apaçık vandalizme alkış tutmuştu.

Ertuğrul Özkök fırsatı kaçırır mı?

"Yolunmuş tavuğa döndü" başlığıyla, bu "ayıplı" uygulamayı "Hürriyet" sütunlarına taşıdı.

Ufuk Güldemir'in Sabah'ı da, hemen akabinde, 41 İBDA-C'linin daha tıraş edileceğini müjdeledi.

Adnan Hoca da tıraş için sırasını bekleyenlerden.

Sabah'ın haberi...

Temel hak ve özgürlükleri çağdaş demokratik bir anlayışla düzenleyeceğini söyleyen Hikmet Sami Türk, devletten eman dilemiş tutuklu ve hükümlülere reva görülen bu insanlık dışı uygulamaları kendi vicdanında nasıl telif ediyor?

Bu ayıba son vermek için anayasa değişikliği şart mı?

Kaldı ki, yönettiği ceza ve tutukevlerine hakim olamayan, tıraş faşizmine karşı bugüne kadar bir genelge yayınlamayı bile akledememiş bir Adalet Bakanı, "demokratikleşme" konusunda ne kadar ciddiye alınabilir?