YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Siyasi İslâm'ın dinî olmayan boyutu

 
İran seçimlerini, "İslâm'ın yorum farklılıkları" açısından daha ziyade, İran'ın global politika içindeki konumu açısından değerlendirmek daha doğru.

 

İran'da olan biteni nasıl okumalı? Bir rejim değişikliği arayışı olarak mı, yoksa global sisteme entegrasyon konusundaki farklılaşma mı? Bu, aynı zamanda "Siyasal İslâm" olgusunun "dini olmayan boyutu" üzerine düşünmek anlamına geliyor.

Önce Mahir Kaynak'ın, Komplo Yok isimli eserinden, Refahyol iktidarı ve 28 Şubat süreci ile ilgili bazı tesbitleri birlikte okuuyalım:

"Artık cepheler belli olmuştur. Bir yanda Silahlı Kuvvetlerin önderlik ettiği bir güç, karşı tarafta hükümet vardır. Zıtlığın temelinde, görünüşün aksine, din belirleyici rol oynamamaktadır. RP'nin, dinî sloganlarla peşinde sürüklediği kitleler, gerçek çelişkinin farkında bile değil. Hükümete itiraz, özellikle RP kanadının Türkiye'ye biçtiği rolden kaynaklanmaktadır ve bunun ülke güvenliğini tehdit ettiği düşüncesi, kaçınılmaz bir biçimde iç ve dış çatışmaların içine sürükleneceğimiz kanaati kemikleşmiştir.

"Böyle bir durum uzlaşma kapılarını bile aralık bırakmaz. Ya RP bugüne kadar ileri sürdüğü, iktidara geldiğinde ürkek bir biçimde de olsa uygulamaya çalıştığı, dış politika ve güvenlik anlayışını terkedecek, ya da iktidardan uzaklaştırılacaktır." (s. 118, TİMAŞ Yay.)

Aynı kitaptan birkaç paragraf daha:

"Dünyada yeni dengeler oluşurken arayışın sona erdiği, nerede olacağımıza karar verdiğimiz seziliyor. Ama "biz" derken bunun herkesi kapsamadığı, güçlü bir odağın bu oluşuma adım atarken ayaklarına dolananlarla mücadele ettiği görülüyor.

"MGK'nın 28 Şubat'ta açtığı yolun sadece iç politikayı ilgilendirmediği, sorunun rejimle ilgili kaygılardan ibaret olmadığı apaçık. İçerdeki düzenlemelerin Türkiye'nin yeni konumunu garantiye almak amacı taşıdığı, asıl büyük değişmenin dış dengelerde oluştuğu ve ülkenin uzun yıllardan beri sürdürdüğü konumunu değiştirmeyi amaçladığı anlaşılıyor.

"RP'nin devre dışına çıkarılmak istenmesi, bu yeni şekillenmeye karşı oluşuna bağlanabilir. Kuruluşlarında hiçbir rolü olmadığı İmam Hatip liselerinin ona kapattırılmak istenmesi, bu okulların sorun olmasından kaynaklanmıyor. Sorun buradan yetişenlerin, siyasal İslâm tarafından belli bir dış politika ve güvenlik anlayışına göre yönlendirilmesi. Eğer bu kişilerin talepleri sadece yaşam biçimleri ile sınırlı kalsa, herhangi bir çatışmanın olmayacağı çok açık.

"Ama bir ülke, bütün dünyayı ilgilendiren kararlar alıyor ve kendi konumunu yeniden belirliyorsa, bunun sıkıntısız ve kavgasız olması beklenemez. Zaten bütün savaşlar ve iç çatışmalar, görüneni çok aşan hesaplardan kaynaklanmıyor mu?" (s. 121-122)

Mahir Kaynak'ın RP örneği ile ilgili olarak yaptığı tesbit, "Siyasal İslâm"ın doğrudan dini olmayan boyutunu gündeme getiriyor. Küresel güç odakları tarafından "tehdit konsepti" içine oturtulan "Siyasal İslâm"ın bu boyutu, İslâm coğrafyasındaki küresel çıkarları sorgulama ve bu coğrafyada daha bağımsız yapılanmalar oluşturma amacı ile dikkat çekiyor. Bölgedeki Batı-Rus hegemonyasını sorgulayan zihniyet, hem Batı, hem de Rus projesi ile çelişiyor. Dolayısıyla bu global güçlerin "tehlike" olarak addettiği bir konuma oturuyor. Sorun, bu konumu kabul edilebilir, taşınabilir, göğüslenebilir bulup bulmamakta yatıyor.

Türkiye'de, RP'de somutlaşan bu çizgi ülke için taşınamaz bir tehdit potansiyeli olarak algılandı ve bu yöneliş, önce hükümetten düşürülerek, sonra da partisi kapatılarak tasfiye edildi. Bununla paralel olarak Türkiye, ABD-İsrail ekseninde bir bölgesel yapılanmanın kilit ülkesi haline geldi.

Suudi Arabistan, kendisini "şeriatla yönetilen ülke" olarak tanımlıyor. Demokrasi ve özgürlükler alanında da oldukça sıkıntılı bir ülke Suudi Arabistan. Ama onunla global güç odaklarının kavgası yok. Çünkü Suudiler İslâm coğrafyasındaki global hegemonyaya karşı bir sorgulama bilinci geliştirmiyor.

ABD Başkanı Clinton da, zaman zaman, Müslüman topluluklara karşı, İslâm ülkelerindeki devlet adamlarından daha vurgulu inanç özgürlüğü söylemleri geliştiriyor. Buna karşılık o da ülkesinde "Siyasal İslâm'a prim vermek"le suçlanmıyor.

İran ise, devrimden bu yana, "İslâm yorumları" ile değil, Amerikan hegemonyasını sorgulayan çizgileri ile, ABD başta olmak üzere global güç odaklarının boy hedefi durumunda. Sürekli ambargo altında ve dünya biliyor ki Amerika İran'a diz çöktürmek istiyor.

Bu açıdan, İran seçimlerini, "İslâm'ın yorum farklılıkları" açısından daha ziyade, İran'ın global politika içindeki konumu açısından değerlendirmek daha doğru. İslâm'ın yorumuna ilişkin gelişmeler bile, İran'ın dış ilişkilerinin uzantısı haline gelmiş durumda.

Yeni politikaların sözcüsü konumundaki Hatemi, bir yeni İslâm yorumu veya rejim değişikliğinden ziyade, İran'ı, baskısı gittikçe yoğunlaşan global kuşatılmışlıktan kurtarma yönündeki iradesiyle dikkat çekiyor. Bu, bir bakıma, İslâm dünyası tarafından da desteklenmeyen İran'ın böyle bir çetin mücadeleyi tek başına götüremeyeceğinin de itirafı. Yani İran, "Siyasi İslâm'ın dinî olmayan boyutu"ndan bir ölçüde vazgeçerek, düşmanlarını azaltmaya çalışıyor.

Günün iki sorusu şu: Hatemi acaba nerede duracağını da tesbit etti mi? Ve İran'daki gelişmeleri çok yakından izleyen Amerika merkezli odaklar, Hatemi'den yola çıkıp nereye varmak istiyorlar?


18 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...