YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kafa karışıklığının sebebi

 
Kimi yazarlar bugün "İslamcılar'ın" farklı söylemlerini günah çıkarma olarak nitelendirse de aslında bir günah çıkarma değil, çağdaş engizisyon yargısına boyun eğmedir.

 

Bugünlerde İslam adına/hakkında söz söyleyen kimilerinde bir kafa karışıklığının olduğu görülüyor. Gerek MNP-MSP-RP ve şimdilerde FP çizgisinde sürdürülen siyaset ve bunun doğurduğu sonuçlar, gerekse faturası İslami kesime çıkarılan Hizbullah/İBDA-C gibi gurupların din adına yaptıkları varsayılan terör ve şiddetin bu kafa karışıklığında önemli bir rolü olduğu görülüyor. Bu sebeple kimi "İslamcı" politikacı ve yazarlar siyasal İslam, İslam'ın devlet talebi, laiklik, demokrasi hakkında şimdiye kadar ortaya koydukları söylemden farklı bir söylem tutturuyorlar. Bir kısım medya da bu "günah çıkarma"yı ballandıra ballandıra sütunlarına taşıyor. Bu değişimi bir ihtida hareketi, kendilerini de hak yolun misyonerleri olarak gördükleri her hallerinden belli. Yakında bu gazetelerde Bugün Hidayete Eren İslamcı Yazar ve Politikacılar diye bir sütun açılırsa şaşırmayalım.

Bu değişimin iki önemli sebebi olduğu söylenebilir. Birincisi maruz kalınan engizisyona dayanmanın güçlüğü. Kimi yazarlar bugün "İslamcılar'ın" farklı söylemlerini günah çıkarma olarak nitelendirse de aslında bir günah çıkarma değil, çağdaş engizisyon yargısına boyun eğmedir. Çünkü günah çıkarmada yapılan yanlışlığını kabûl etme ve harici bir zorlama olmaksızın pişmanlık arzetme vardır. Bu duygu içindeki Hıristiyanlar papaza içlerini döker, günahlarının affolduğuna inanırlar. Halbuki bizde bütünüyle fikri bir dönüşümden ziyade engizisyon savcısının suçlamaları karşısında bir bocalama ve bunları bir şekilde savuşturma çabaları söz konusu olmaktadır. Senelerdir kendilerini bir engizitör olarak gören kimileri İslami hassasiyeti olan ve İslam hakkında söz söyleyen herkesi çağdaş evrensel dinin doğmalarına aykırı inançlara sahip olmakla suçlamış, "ihtida" ettiğinden emin olmadıklarını mahkûm etmiştir. Bu mahkûmiyet de engizisyona maruz kalan kişi ve kuruluşlar için en azından hak mahrumiyeti cezasını getirmiştir. Hayatta gerçekleştirmek istediği ferdi ve toplumsal hedeflerinin engizitörler tarafından kesildiğini gören kimileri de bunları bir şekilde tatmin etmeyi rasyonel/pragmatik bir yol olarak görmektedirler.

İkinci önemli sebep de doğrudan İslami kesimde yer alan kalem ve kelam erbabını ilgilendirmektedir. Öyle görülüyor ki bunların bir kısmı bu güne kadar seslendirdikleri görüşleri ilmi bir temele dayandırmış ve üzerinde yeteri kadar düşünmüş, kısacası hazmetmiş değiller. Geçmişden aldıkları basmakalıp bilgileri ve örnekleri bu güne taşımakta, bir muhalefetle, itirazla karşılaştıklarında da bütünüyle veya büyük kısmıyla o düşüncelerini terketmektedirler. Bu güne kadar İslam devleti adına söylem üreten kimilerinin şimdilerde konjonktürden gördükleri muhalefet yüzünden birden bire İslamın devlet talebi yoktur ve olamaz noktasına geldikleri görülmektedir. Bunlar geçmişte İslam devleti adına söylem/proje üretirken neyi hedeflediklerini biliyor değillerdi. Bugün İslam'ın devlet talebi yoktur derken de aslında söylediklerinin üzerinde çok düşünmüş değiller.

Burada rahmetli Ali Fuat Başgil Hoca'nın bir doktora seminerinde verdiği çok önemli bir dersi hatırlatmak istiyorum. Hoca sonraları profesör olmuş, ancak düşüncelerini hiçbir zaman netleştirememiş bir öğrencisine -o zaman asistan- bir seminer ödevi veriyor. Asistan hazırladığı ödevi, kendinden emin doktora öğrencilerinin önünde anlatıyor. Ancak anlatılanlardan pek bir şey anlaşılmıyor. Rahmetli Başgil: "Olmadı" diyor, "mesele aydınlanmadı". Ve öğrencisine ek bir süre veriyor. Aynı konuyu ikinci defa takdim eden asistan/öğrencinin bu takririnden de kimse bir şey anlamıyor. Hocanın "yine olmadı" sözüne bu defa öğrenci itiraz ediyor. "Nasıl olur hocam, aylardır bu konuyu çalışıyorum". Hocanın kulaklara küpe olan dersi işte bu itiraz üzerine geliyor: "Evladım bir konunun anlaşılabilir şekilde sunulması için önce zihinde netleşmesi lazım. Su önce haznede durulmalı. Orada durulmayan su musluktan berrak akmaz".

Tabii kimsenin hakkını yememek lazım. Haznede suyun durulması için de hiç kimsenin ikide bir hazneyi karıştırmaması lazım. Bu kadar karıştırıcının bulunduğu bir ülkede bu su nasıl durulur, nasıl berraklaşır, doğrusu bilmiyorum.


18 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

M. Akif Aydın

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...