T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dostça olmayan tavır

İslam'la ilgili inanç özgürlüğü alanında AİHM'-ye umut bağlamaya her zaman ihtiyatla yaklaştım. Bir ara RP-FP camiasının dış dünyayı iyi takip eden ve diyalogları da oldukça iyi olan bir ismine sordum:

-NATO'nun soğuk savaş sonrası konsepti biliniyor. Burada tehlike alanı komünizmden İslamlı dünyaya kayıyor. 28 Şubat'ın oluşumunda da bu konseptin etkileri yok farz edilemez. Bu durumda Amerika'ya bir şeyler anlatmanın, Avrupa platformlarında özgürlüklere destek bulma çabalarının anlamlı olduğunu düşünüyor musunuz? AİHM'nin başörtüsü ile ilgili kararı Türkiye'de başörtüsü yasağını pekiştirdi. AİHM böyle bir insani konuda bile yasakçı çizgiyi destekledi. Yarın, AİHM'den RP konusunda da olumsuz karar çıkarsa, bu kurumun kararlarını şimdiden kutsamanın bedeli ödenmeyecek mi?

Konuştuğum isim, kaygılarımı paylaştığını, ancak "çifte standart" içine düşme endişesinin, Batı dünyasında caydırıcı olabileceğini ifade etti.

Oysa caydırıcı olmadığı görülüyor. AİHM, "çifte standart" suçlamasına muhatap olacağını bile bile RP'nin kapatılma kararını onaylamış oldu. Kimse "çifte standart" olmadığını söyleyerek, AİHM'nin "kutsallık tabusu"nu sürdürmeye yönelmesin. Hem ÖZDEP'le, hem Birleşik Komünist Partisi ile ilgili AİHM kararları ile RP kararı arasında bariz çifte standart uygulaması mevcut.

Kararın 4'e 3 alınması, evet, Avrupa'da bütüncü bir tavır olmadığını ortaya koyuyor, ama ne yazık ki çoğunluk, bilinen ve beklenen "Avrupa tavrı" istikametinde ortaya çıkıyor.

AİHM'nin kararı, siyasi mi değil mi? Elbette siyasi.

"RP'nin iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için güce başvuracakları yönünde bir şüpheye meydan verdikleri" gerekçesinden hareket eden bir karar, her şeyden önce "Şüpheden sanık yararlanır" şeklindeki çok temel bir hukuk kuralını ihlal ediyorsa, bunun arkasında siyasetten, daha ötede kötü niyetten ve kötü siyasetten başka ne aranır?

Burada çok haklı olarak "Acaba AİHM'nin diyelim, Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP), Sosyalist Parti (SP) ve Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDDEP)'le ilgili kararında etkili olan ana saik insan hakları ve özgürlükler midir, yoksa başka bir "siyaset" mi mevcuttur?" sorusu sorulabilir. Bunu emekli başsavcı Vural Savaş haklı olarak seslendiriyor. Ama onun AİHM'nin RP ile ilgili kararının arkasında "laiklik duyarlılığı" yanında hangi siyasetin olduğunu sorgulamadan, kararı kutsaması tutarlılık arz etmiyor.

Türkiye'de hiç kuşkusuz bir "inanç, düşünce, ifade, örgütlenme, eğitim özgürlüğü" sorunu var. Ve hiç kuşkusuz bunun önemli bir kısmı "İslami alan"la ilgili. Avrupa'nın-Amerika'nın "azınlıklar" diye sürekli bir gündemi olmasını, "Kürt meselesi" diye bir gündemi olmasını, bu arada sol-liberal düşünce adamları ve gazetecilerin düşünce özgürlüğü problemi ile ilgilenmesini, buna karşılık, "islami alan"la ilgili iki meselenin ikisinde de sorunu ıskalamasını, hatta özgürlük karşıtı tavır almasını nasıl anlamak gerekir? Belirtmek zorundayım ki, "islami alan"la ilgili ıskalayıcı, çarpık özgürlük standardını besleyici tavır, diğer "özgürlük hassasiyetleri"ni de yaralı hale getiriyor. Onun için ben, benim "Kürt meselesi"ne yönelik ilgimle, benim her türden düşünceye özgürlük yönündeki hassasiyetimle, Avrupa-Amerika'nın tavırları arasındaki farkın görünmesi yolunda özen gösterme gereği hissediyorum.

Doğrusu, Avrupa'nın-Amerika'nın Türkiye'ye yönelik hesaplarını çok güvenilir bulmuyorum. Bu standart farklılığının da bunun uzantısı olduğunu düşünüyorum. O yüzden, hem Avrupa-Amerika hesapları konusunda hassas, hem de "laik vurgu" sebebiyle AİHM kararını kutsayan kesimlerin konuyu çok da hassas tartmadıklarının altını çizmek istiyorum. AİHM kararının ayrıca "Türkiye'ye özgü-yani ikinci sınıf bir demokrasiye uygun" yaklaşımının ürünü olduğu dikkate alınırsa, bir de aşağılayıcı yönü bulunduğunu görmek gerekir.

RP ile ilgili AİHM kararının, Türkiye'de ve dünyadaki islami kamuoyunda bir okunma tarzı olacaktır. Ve sanıyorum bu, "dostça bir tavır" olarak yorumlanmayacaktır. Şimdiden Türkiye'de kararın "Avrupa'dan, başka ne beklenebilirdi?" tepkisi ile karşılaştığı görülüyor. AİHM'deki "yargı siyaseti"ni besleyen ülkelerin bu "güven kaybı"nı da hesaba katmaları gerekir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "hukukun üstünlüğünü önceleyen" bir mahkeme olarak kaldığı sürece saygınlığını koruyabilecektir. Ben, İslam konusundaki sınavda çaktığını düşünüyorum AİHM'nin... Mahkeme 42 yıldan bu yana ilk kez laiklikle ilgili bir karar alıyor ve bu, Türkiye'de inanç ve örgütlenme özgürlüklerini daha da dar alana sıkıştırıcı bir nitelik arz ediyor.

AİHM bünyesinde yer alanlar, kararın, Türkiye insanına hangi bedeli ödeteceğini, karara alkış tutanların tavrından da anlayabilirler. Ne yazık ki jakoben tavır beslenmiştir. İstedikleri bu ise, bunun yolunu açtıkları söylenebilir.

Türkiye'de inanç özgürlüğü probleminden canı yananlar, sorunun çözümü için AİHM'yi saygın bir üst kurum gibi görmüşlerdi. Bu kararın, toplum vicdanındaki bu saygın konumu zedelediğini de görmek gerekiyor.

Kararın temyizi söz konusu. Temyiz görüşmesi, AİHM'nin daha geniş bir platformunda yapılacak. O görüşmenin AİHM için çok daha ciddi bir sınav niteliği taşıyacağı açık.

İnsanoğlunun özgürlük için mücadelesi bitmez. AİHM olumsuz karar verdi diye, Türkiye'de hiç kimsenin özgürlüklerden vazgeçmesi beklenmemelidir. Sadece sancı sürecektir. Ülke için kayıp olan bu sancılı durumdur. İnanç özgürlüğü problemi yaşayanlar, hem Türkiye'de özgürlüklerin en insani boyutlara ulaşması yolunda çaba sarf edecekler, hem de AİHM'nin çifte standardını küresel ölçekte deşifre etmek için gayret göstereceklerdir.


2 Ağustos 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED