YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Gündem

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 


İlhan Kesici, yolsuzluk operasyonlarının varacağı son noktanın siyaset olduğunu söylüyor

Bazı liderler tasfiye olacak

Yolsuzluk operasyonları sonuçta mutlaka siyasi tasfiyeyi de getirir. Bu operasyonlar, bazı parti genel başkanlarının, onlarla birlikte hareket eden bazı kişilerin tasfiyesi sonucunu doğurur. Bu da hayırlı bir gelişme olur.

Türkiye, ekonomide müthiş bir Aralık krizi yaşadı, ondan sonra da reel ekonomi bir türlü canlanamadı. İşler, söylendiği kadar kötü mü gerçekten?

Bence söylendiğinden daha kötü. Birkaç tane örnekle bakmak lazım. Türkiye'nin makyajı dökülüyor. Sizin Aralık krizi dediğiniz şey makyajın bir darbe yemesi. Her kriz için bir kıvılcım bulunur. Faizlerin gecelik 1700'ü bulduğu, Merkez Bankası'ndan birinci gün 3,5 milyar dolarını; iki üç gün sonra yüzde 1100'ü bulduğu yine Merkez Bankası'nın 1,5-2 milyar, toplam 5-6 milyar dolarını yiyen şeyin başka türlü izah edilmesi mümkün değildir.

Herkes bunun gerçekte ne anlama geldiğini merak ediyor...

Cumhuriyet tarihinde ilk defa olan şeyler oluyor. 80 sene içerisinde, hiçbir zaman gecelik faizler yüzde 1700 olmadı. Merkez Bankası piyasaları düzene koymak için üç günde 6 milyar dolar harcadı, böyle bir şey de hiç olmadı. 2000 yılında toplanan bütün vergiler yaklaşık 10 katrilyon, sadece iç borcun faizine ödediğimiz rakam 21 katrilyon. Böyle bir yapının kendisini devam ettirebilmesi kat'iyyen mümkün değildir. IMF ile anlaşmaya başladığında Türkiye'nin döviz sorunu yoktu, bugün var. Türkiye'nin ihracatı 11 aylık 24.7, ithalatı 49.7 milyar dolar. Arada 25 milyar dolar açık var. Hiçbir yıl, dış ticaret açığı da bu kadar olmadı.

21 milyar dolar dış borç, Türkiye'nin yine de kredibilitesi olduğu anlamına da geliyor mu?

Hayır bakın, Başbakan dedi ki, "dışarıdan alınacak kredilere Hazine garantisi vereceğiz." Bunun kadar tehlikeli bir şey yoktur. Bunun bir benzerini Çiller 1994 yılında mevduata devlet garantisi vererek yapmıştı. "Bir aylık" demişlerdi hâlâ devam ediyor. Şimdi de dışarıdan yapılan borçlanmalara Hazine kefil olmaya başladı. Başka türlü borçlanamıyorlar.

Şöyle bir toparlayalım. Bütün bunlardan ne çıkıyor?

Açık... Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durum ancak vahametle ifade edilebilir.

Bunun sorumlusu kim? "Ecevit ekonomiden anlamaz" derler de sizin eski partinizin bu işleri çok iyi bildiği söylenirdi...

Mesut Bey, 1997 Haziranı'nda Başbakan oldu ve dedi ki gruptaki bir konuşmasında "üç ay hükümeti tenkit etmeyin." Ben de bekledim, 9 ay sonra konuştum. Güneş Taner ve Işın Çelebi ekonomi yönetiminde. Dedim ki, "eğer hükümet aklını başına toplamazsa Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında karşılaştığı durumla karşı karşıya kalır." Bunu göremediler...

Battık gibi görünüyor da neden batıp gitmiyoruz?

Batmak demek, yer yarılıp da 65 milyon insanın içine düşmesi demek değil ki. İşsizlik artar, batmak o demektir. Orta sınıf gittikçe eriyorsa, toplum sadece zenginler-yoksullar halinde kutuplaşıyorsa, gecekonduların hemen dibinde gökdelenler başlıyorsa bunun adı batmaktır. Faizler yüzde 1700'ü bulduğu zaman, bu hemen günlük hayatımızı etkilemez, zamanla hissedilir. Nerden baksan 6 ay gerekir. Demek ki yaz aylarında Haziran civarında bu işin şiddeti daha açık bir şekilde hissedilecektir.

Şimdi de "Kara Haziran senaryosu" mu çıkıyor? Ne olacak Haziran'da?

Her kıştan sonra bahar gelmeyebilir. Kara kış da gelir. Haziran'da mutlak bir döviz kıtlığı olacak ve bu da mutlaka bir devalüasyon baskısı getirir. Devalüasyon yapmamak için direndikleri takdirde Merkez Bankası rezervleri güneşi görmüş kar gibi erimeye başlar. Bütün bunların sonucunda da Türkiye'de yatırım ve üretim lafı edilmez olur. Güngör Uras, bu tehlikeyi çok güzel ifade etti: Öyle bir durumdayız ki, fakirleşerek iç borç ödeyeceğiz, dilenerek dış borç ödeyeceğiz!..

Bu ekonomik manzaranın üzerine şimdi bir de yolsuzluk ekonomisi geldi oturdu. Türkiye, gerçekten yolsuzlukları tasfiye ediyor mu?

Ben bunu, devletin Türkiye'yi cerahat tutmuş yaralarından temizleme operasyonu olarak görüyorum. Türkiye'de 1987 yılından itibaren hayali ihracatlarla başlayan bir kirlenmesi vardı. 1994'de mevduata devlet güvencesi verilmesi bunun daha da azdırdı. Ve artık bu, taşınabilir olmaktan çıktı. Birincisi insanlar haksız yere çok para kazanmaya başladılar. İkincisi, bu çok büyük paralarla devleti etkileme dönemi başladı, siyaset kuşatıldı. Devlet buna itiraz etti...

Nereye kadar ama... İşadamlarının kelepçelenmesine kadar mı, siyasi desteğe hatta, asker-sivil bürokrasiye kadar mı?

Bence olur, o kaçınılmaz birşeydir. Zaten bu işlerin olması için birinci derecede siyasi nüfuz olması lazımdır. Bu işler işadamlarının parlaklıklarıyla olacak şeyler değildir. Zeka ile cinlikle olacak şeyler değil.

Siz ekonomi bürokrasisinde de önemli görevler aldınız. Bir bankanın battığını ne kadar sürede anlarsınız?

Bankaların batması demek, bankaların kötü bir trende doğru gidiyor olması demektir. Bütün bankaların yönetim kurullarında Hazine temsilcileri, ayrıca bunları denetleyen bankalar yeminli murakıpları vardır. En çok saklanabilecek süre, üç aydır. Zaten, batan bankalara bakınca murakıpların kötü gidişi Hazine'ye bildirdiklerini görüyoruz. Ama, onlar el koymamışlar. O zaman, onlara el koymamasını söyleyen yüksek bir siyasi baskı olmalı. Belli ki buna direnmemişler.

Siyasetçiler para ile ahbaplık kurmayınca kariyerlerini devam ettiremeyeceklerinden mi endişe ediyorlar?

Öyle... Parti genel başkanları bunun devamını bu tür ilişlilerde arıyorlar. Bir de belki aç gözlüler, çok paraları olsun istiyorlar....

Son yolsuzluk operasyonlarının bir amacı da siyasi tasfiye olabilir mi?

Amacı böyle mi bilmiyorum ama, bu operasyonlar mutlaka o sonucu doğurur. Yani siyasette parti genel başkanlarının onlarla birlikte hareket eden bazı kişilerin tasfiyesi sonucunu doğurur. Bu da hayırlı bir gelişme olur.

Türkiye sık aralıklarla önemli gündemler yaşıyor. Mesela, şimdi Ermeni meselesi var.. Paniklediğimiz kadar önemli bu konu?

Çok önemli. Bu, "senin baban, deden şu kadar adiydi" demenin aynısıdır. Ayrıca bu mesele sadece Türkiye'nin geçmişine yönelik bir karar değil geleceğine yönelik bir plandır. Hiçbir ciddi adam da "yahu bu kararı Fransa'da seçimler yaklaşıyor da onun için aldılar" diyemez. Her kim ki bunu diyorsa Türkiye'ye hainlik ediyor. Bu Türkiye'nin refleksini kırma davranışıdır. Koçaryan'ın toprak talebinde bulunmadığını söyleyip teselli bulmak refleksimizi kırmaya yönelik bir beşinci kol faaliyetidir.

Peki, boykot yapmak doğru bir refleks mi?

Hayır, boykot irrasyonel birşeydir. Bu tür işlerden dolayı uluslararası yükümlülükleri bozmak sanıldığı kadar kârlı ve etkili bir iş değildir.

Avrupa'nın Ermeni meselesine sahip çıkması Türkiye'deki AB karşıtlarını da haklı çıkarmış mı oldu?

Ben, Türkiye'de kimsenin Avrupa Birliği'ne karşı olduğunu zannetmiyorum. Ben, Türkiye'nin AB'ye görünür gelecekte tam üye olabileceğini sanmıyorum. Bu da 30 yıldır... Zaten 2010'a kadar tarih verdiler. O vakit geldiğinde iddiaya girerim 10 yıl 20 yıl daha atacaklar.

O zaman, Avrupa Birliği kalacak mı bakalım...

Her neyse... Avrupa'nın tam göbeğinde olsaydık bile yine de tam üye olamazdık çünkü Türkiye'nin nüfusu serbest dolaşımı kaldıramayacak kadar çoktur. Nüfus çokluğu demek, Avrupa Parlamentosu'nda komisyonlarda, konseyde en çok üye bizim olacak demektir. Sonra adam bizim, Avrupa'yı işsizler ordumuz tarafından işgalimize niye izin versin? Bir şey daha var. AB'nin geri kalmış üyelere ayırdığı kaynak 50 milyar dolar civarındadır. Biz üye olursak, bu paranın çok büyük bir bölümü doğrudan Türkiye'ye gelmiş olur. Bu parayı şimdi paylaşan ülkelerin Türkiye'yi istemesi için bir sebep yok. Bu durumda Gümrük Birliği ile AB üyeliği arasında bir özel ilişkiye talip olmamız lazım.

Hedef küçültmek iyi bir fikir gibi gelmedi bana...

Olmayacak dualara amin demeyelim... Emek israfı, zaman israfı ve gayret israfına gerek yok. İşin olabildiği kadarını tespit edip onu almak lazımdır.

Hani bu uzun ince bir yoldu?

Bakın 40 yıldır Avrupa ile bütün anlaşmalarda varız ve aynı ittifakın içindeyiz. Peki Bulgaristan'ın nesi var? Bütün eski Doğu Bloku ülkelerine bak. Adamlar, 40 yıldır Avrupa'nın karşıtı blokların içindeydi. Ama bugün Bulgaristan bir anda Türkiye'nin 50 yıl önüne geçti. Turgut Bey'in "AB yolu izin ince bir yoldur" lafı doğru değildir. Bu yol kısadır, mesela Bulgaristan için topu topu 6 aylık bir yoldur. Bu bir farklılıktır, bunu kabul edelim artık.

Kabul edeceğiz etmesine de bu içe kapanmanın da ilanı anlamına gelmiyor mu?

Hayır, kimsenin Türkiye'nin içe kapanmasını istediğini sanmıyorum. Biz insanları suçlamacı bir tavırla...

Suçlamak değil. Bu ülkenin bir düzine demokrasi ve temel haklar sorunu var. Bu sorunlar da içe kapanıklılıktan besleniyor.

Demokratik problemini çöz... Kimin elini tutuyorlar. Parlamentoda Türkiye'yi demokratikleştirmek istediler de kim mani oldu! Güçleri var, elele verip ülkeyi demokratikleştirsinler...

Aynı ülkeden söz ediyoruz değil mi? Benim kastımda bir asker faktörü de var...

Madem açık söyledin, onu da anlatayım. Türkiye vesayet altındarır ama bu vasiler ordu veya başka bir kurum değildir. Bunlar devlet gücüyle para kazanan adamlardır.

Bu, "resmi görüş"ünüz mü?

Hayır, hakiki esas görüşüm...Ordunun Türk siyasetindeki rolünün olması gerekenin üstünde olduğuna katılmıyorum. Siyaset seviyesini düşürdüğü için seviyesini hiç değiştirmeyen ordu üstte kaldı.

Mesut Bey şimdilerde çok güçlü bir Avrupa Birlikçi pozisyonunda. Bunu neden yapıyor olabilir?

Bence, başka hiçbir siyasi pozisyonu kalmadığı için...

Hem lider hem nefer olurum demek sahtekarlıktır!

Uzun süredir merkez sağın, Tansu Hanım'ın, Mesut Bey'in tasfiye edileceği ve sonra da toparlanacağı söylenir durur. Siz böyle bir projeye tanık oldunuz mu?

Ekonomide büyümeci politikalardan yana olan merkez sağ, bu büyümenin sonuçlarının üleştirilmesini tanzim eden hareket ise merkez soldur. Bu yüzden gelişmiş demokrasilerde iki dönem merkez sağ ardından bir dönem de merkez sol iktidar olur. Bu düzen iyi bir düzendir. Türkiye'de 1987 yılından sonra bu denge bozuldu, merkez sağın tek başına ülkeyi idare edebilme gücü kalmadı. ANAP ve DYP'nin 1987'deki toplam oyu 56'dır ve bu oran son seçimlerde yüzde 25'e inmiştir. Zaten merkez sağ bu münasebetle çökme sürecine girmiş oldu. Bu şartlarda, başka bir senaryoya, dışsal bir faktöre de ihtiyaç yoktur. Kendi kendilerine tasfiye olmuş oldular. Halkın gözünde böyledir.

Ekonomi gibi desenize... Battılar ama tam hissetmiyorlar...

Aynen öyle... Bunu hissetmeleri için bir seçim geçirmeleri ve barajın altına inmeleri gerekiyor.

Siz de galiba, siyasette oluşan bu boşluğu değerlendirmeye çalışıyorsunuz...

Biz, Türkiye'nin merkez sağın derlenip toparlanmasıyla ayağa kalkabileceğine inanıyoruz. Tabii, maceraya atılmanın da bir anlamı yok. Seçime 21 parti girdi şu anda parlamentoda 5 parti var. Bir yandan da yeni oluşum çalışması olarak 7-8 hareket var. Eğer yeni bir oluşum olacaksa, bunun çok derli toplu olması ve büyük bir doğum olarak doğması lazımdır. Meclis'siz siyaset olmaz... Doğacak olan şeyin Meclis'le irtibatlı olması lazımdır.

Peki, siyasetteki boşluğa karşı model geliştirmek için siyasetin önü yeterince açık mı?

Sadece FP'nin durumu bile belirsizlik doğruyor. Kapatılıp kapatılmayacağı Türk siyasetini çok etkiler. Kapatılır da birkaç kişi yasaklanıra o da etkiler. Kapatılır, bir ara seçim doğuracak kadar yasak gelirse o da başka türlü etkiler. Ben FP'nin kapatılacağı kanaatinde değilim. Kapanmadığı takdirde de Türk siyasetinin her tarafını etkiler.

İlhan Bey siz bir parti hazırlığı içinde misiniz?

Bizimle ilgili de güzel şeyler, teveccühler çıkıyor. Ama, benim asıl üstünde durduğum siyaseti Türkiye'nin meseleleri üzerinde yapmaktır. İlla da benim de bir partim olsun, ben de bir genel başkan olayım demiyorum.

Bu, "ne olursa olsun göreve hazırım" anlamına mı geliyor?

Hayır o da değil. Bir hareketin başında olarak da içinde olarak da siyaset yapılabilir. "Ben bu hareketin lideri de olurum, neferi de olurum" lafı sahtekarlıktır, bunu da demiyorum.

 


Kağıda basmak için tıklayın.

 

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...