YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

"Resmî ideoloji"nin marjinalleşmesi mi?

Dünyanın her ülkesinde ve toplumunda "marjinal"ler var.. Bunlardan bazıları, dînî inançlar açısından da, siyasete yaklaşımları bakımından da, "köktenci" olabiliyor.

Örneğin şu anda Amerika'da "Amish"ler diye bilinen bir Protestan cemaatinin üyeleri, "Hz. İsa döneminde yoktu" diyerek elektrik kullanmıyorlar.. Sadece tarımla uğraşıyorlar.. Askerlik dahil, hiçbir devlet görevi kabul etmiyorlar..

Mesela şu anda yoğunlukla Amerika'da bulunan ve İsrail toplumunda da var olan "Hasidim" isimli Yahudi cemaatinin üyeleri, diğer Museviler'i "sapmacı" olarak görüyor.. Bunlar 18'inci yüzyıl modeli melon şapkalarla geziyor.. Saçlarını ve sakallarını uzatıyor.. Sürekli dua ediyorlar..

Müteveffa müzisyon Bob Marley'in "reggae" adı verilen Karayip esintili ritm ve melodisini kutsayan "Rastafaryan"lara göre, eski Habeş İmparatoru Haile Selasiye, bir ilahtı..

Bu tür "marjinal"ler, çağın gerçekleri ile izdüşüme girdikleri zaman, "çoğunluk" veya "hakim eğilim" de olabiliyorlar..

Buna örnek olarak da, çok yakın geçmişte "uçuk marjinaller" gibi gösterilen "çevreciler"i (veya Yeşiller) alabiliriz..

Şu anda bütün dünya, "çevre kirlenmesi"nin felaketlerini önceden gören "Yeşiller" gibi düşünmüyor mu?

Türkiye'ye gelirsek..

Türkiye'de "sivil toplum"la, "devlet"in ilişkileri çok karmaşık..

"Devlet", değişime ve farklılıklara karşı çok katı.. Sivil toplumun üreteceği her düşünce ve her yaklaşım, devlet için "tehlike" gibi algılanıyor..

Ama değişimin dinamikleri de, çok güçlü..

Bu yüzden bir dönemde devletin "illegal ve marjinal" olarak aldığı olgular, başka bir dönemde "resmi görüş"ün parçaları haline girebiliyor..

İşte, mesela 12 yıl hapishanelerde yatırılıp, sonra da "vatan haini" ilan edilen Nazım Hikmet'i, bugün devlet de kutsamıyor mu?

1930'larda "Türk Müziği", bir çeşit "uyuşturucu" kabul edilir ve devlet radyolarında icra edilmezdi.. Şimdi ise Dede'ler, Itri'ler, Devlet Konservatuarları'nın ve Devlet Koroları'nın gözbebekleri..

Devlet tekelindeki TRT'de, Orhan Gencebay yasaklıydı..

Siyasette de durum böyle..

Devletin 1961'de idam ettiği Adnan Menderes, şimdi resmi söylemde de "Demokrasi şehidi".. Anıt-mezarda yatıyor ve İzmir Hava-Limanı'nın adı Adnan Menderes..

1960'lar ve 1970'lerde, "Devlet" için en büyük tehditlerden biri "Kalpaklı Atatürk"tü.. "İkinci Kurtuluş Savaşı başlamalı" diyen, "Milli Demokratik Devrimciler", devlet açısından birer teröristtiler..

"NATO"yu bir "emperyalist tuzak" olarak gören "Barışçılar", kimbilir kaç farklı dönemde, kaç defa zindanlarda yattılar..

"Fethullah Gülen Olayı"na bir bakın..

1990'larda "dinin modernleşmesi" diye sunulan, cumhurbaşkanlarının ödüllendirdiği "Gülen Okulları", 2000'li yıllarda, "şeriatın devleti ele geçirmek için çeteleşmesi" şeklinde değerlendiriliyor.

1930'larda mesleğini yapması yasaklanan gazeteci-yazar Hüseyin Cahit Yalçın, şu anda basın tarihimizin "büyük gazeteciler" listesinde..

Ya "Hizbullah" diye bilinen örgüt?..

28 Şubat 1997'de "şeriat tehlikesi" gerekçesi ile yapılan post-modern askeri müdahalede, "Hizbullah"ın adı yoktu ki.. Şimdi kendini haşa peygamber ilan eden Hasan Mezarcı ve Aczmendiler, post-modern darbenin, topluma sunduğu ürkütücü motiflerdi..

İddialara göre, PKK'ya karşı mücadelede, 1990'larda "Hizbullah" da, devletin yanındaydı..

Bu örnekler sayısız.. Demek istediğimiz şu..

Şimdi yeniden "anti-emperyalizm" gibi sloganları kullananlarla "derin devlet"in özdeşleşmesi, bir garip olguyu ifade ediyor belki..

Acaba "devlet" ve "resmi ideoloji" de, marjinalleşmeye mi başladı?..

Acaba "derin millet", bu konuda ne diyor? ŞAKA

Anlayana sivrisinek saz!..

"Sabah"ın ekonomi sayfasında, iktisatçı Faruk Selçuk'un sözleri, manşet olmuş..

-Sermaye eklemeyen bankasını kaybeder, demiş Selçuk.

Keşke sonra şunları da söyleseydi..

-Bankasını kaybeden, kredi kartını da, itibarını da, asıl mesleğini de kaybeder!..

GÜMÜŞ YILDÖNÜMÜ

Klasik Koro, 25 yaşında!..

Geçenlerde, İstanbul Devlet Klasik Korosu'nun yöneticisi Ender Ergun anlattı..

1960'lı yıllarda, İstanbul Radyosu'nda bir konserin repertuarı hazırlanıyormuş.. Şimdi rahmetli olan ünlü bir besteci-yorumcu gelip, programa göz atmış.. Sonra şu tepkiyi, bağırarak seslendirmiş.

-Bu Dede'leri, Itri'leri bırakın artık.. Bunlar bitti.. Artık biz varız!..

Ender Ergun bunları anlattı.. Dinleyen bizler de güldük..

Bugün, 1976'da Dr. Nevzad Atlığ tarafından kurulan "İstanbul Devlet Klasik Korosu"nun, 25'inci yıldönümünü, Cemal Reşit Rey Salonu'ndaki konserle kutlayacağız..

23 yıl Dr. Atlığ tarafından yönetilen koro, şimdi Ender Ergun'un yönetiminde, Dede'leri, Itri'leri, Mustafa Çavuş'ları, Hafız Post'ları seslendirerek, yaşatıyor.

Bu akşamki konserde, Münip Utandı, Çetin Körükçüoğlu, Adnan Mungan, Sakine Kanbur, Şehnaz Uğurel, Ufuk Caba gfibi solistleri ve Koro'yu dinleyeceğiz..

Cumhuriyet Türkiye'sinin bu "ilk resmi Türk Müziği İcra Kurumu"nu özenle ayakta tutan yöneticileri, sanatçıları ve Kültür Bakanlığı ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nü, yürekten kutluyoruz..


5.ŞUBAT.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...