YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Bir mütenebbi'nin ultra-modern çevirisi: "Mesaj" (I)

Geçen sene bir yayınevinin çalışanlarından biri, Edib Yüksel'in Kur'an çevirisini neşretmeyi düşündüklerini söylemişti. "Çeviride Tevbe Sûresi'nin son iki ayetine yer veriyorlar mı?" diye sordum; "Vermiyorlar ama kendilerini ikna etmekle meşgulüz; sanırım Edib, çevirinin basılması için buna razı olacak!" dedi.

Bu çevirinin iki ayeti içermeyen müsvedde nüshalarının ellerde dolaştığını daha önceden biliyordum. "Peki böyle bir denâete aracılık yapmak hususunda hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?" diye sorduğumda, o genç arkadaş, masrafların "onlar" (!) tarafından karşılanacağını; aşırılıklarla dolu olduğu için çevirinin çok satacağını bildiklerini, kendilerinin de zaten bu işe ekonomik nedenlerle girdiklerini söyledi. Onlar basmasalarmış, nasıl olsa basacak birini bulacaklarmış. vs. vs.

Şimdi bu çeviri başka bir yayınevi tarafından Mesaj: Kur'an Çevirisi (İstanbul, Kasım 2000) adıyla basıldı; mütercim râzı edilmiş olacak ki çeviride mezkûr iki ayet de yer alıyor. Oysa Reşad Halife'nin -Edib Yüksel'in de katkıda bulunduğu- Quran: The Final Testament (USA, Tucson, tsz.) adlı neşrinde ayetlerin Arapçası da, çevirisi de bulunmuyor. (s. 207; izahı için bkz. Appendix 24, s. 669-690)

Edib Yüksel, tabir-i meşhûrla takiyye yapıp çevirisinde yer vermek zorunda kaldığı bu iki ayet hakkında şöyle demekten kendisini alamıyor: "Muhammed peygamberi putlaştıranların [Kur'an'a] iki hadis ekleme girişimleri başarısızlığa uğramıştır..." (s. 408)

Edib Yüksel'in bu iddialarını sahiplenen ve güya sadece Kur'an'ı (!) rehber edindikleri iddiasında olan gençlerden biri onun Türkiye'ye gelişi üzerine cemaatin web sitesinde şöyle yazmış: talâa'l-bedru aleynâ!

Bu muvahhid (!) gençlerden bir diğeri ise bu meseleyle ilgili olarak hurafeci (!) muhatabını aklısıra şu şekilde ilzam etmeye çalışıyor:

- Bugün Kanada'da, Amerika'da ya da dünyanın bazı merkezlerinde Tevbe Suresi'nin son iki ayetinin çıkarıldığı Kur'anlar kütüphane raflarını süslüyorlar... Bu Kur'an'ı eline alıp inceleyen bir insana deseniz ki: "Elinizdeki Kur'an yanlıştır, Tevbe Suresi'ne 2 ayet daha eklenmelidir"; o insan da size, "İyi ama Allah Kur'an'ı koruyacağına söz vermiştir. Neden iki ayet ekliyorsunuz Kuran'a?" derse, ona ne cevap verirsiniz?

Bilindiği üzere Reşad Halife, Amerika'ya gittikten sonra kendisine Kur'an'dan işaretler bulmakta gecikmemiş; peygamberliğini ilan da etmişti. Hasan Mezarcı'nın da Almanya'ya gittikten sonra kendisine Kur'an'dan işaretler bulduğu ve mesihliğini ilan ettiği biliniyor. Edib Yüksel'e gelince, onun daha Türkiye'de iken kendisine Kur'an'dan işaretler bulduğu, ilahî ilham ve uyarılara mazhar olduğunu söylediği zaten öteden beri bilinir. Nitekim kendisi bunu saklamaya gerek duymamış, Tanrı tarafından işaretlendiğini çeşitli vesilelerle hem îma, hem izhar etmekten çekinmemiştir.

Bir vesileyle çevirisinde şöyle diyor:

- Her mümin için bir Kadir/Yazgı gecesi vardır. Benim için Kadir Gecesi, dinadamlarının öğretilerini Tanrı'nın öğretisine eş koşmaktan vazgeçtiğim geceydi. 1 Temmuz 1986 sabahına kadar süren o gece hayatımın tümüne bedeldir. (s. 527)

Hal böyle olunca, işimiz gerçekten zor... Çünkü özdeşlik yetisi zaafa uğrayan birinin, çelişmezlik yetisi de sağlıklı olarak çalışmaz; dolayısıyla herhangibir şekilde ikna da edilemez. Üstüne gidildikçe elindekilere sıkı sıkıya tutunur; tutturur. Nitekim -güya tepkileri azaltmak gayesiyle- "ultramodern önerilerini çevirisine koymadığını" söyleyen bu şahıs, biraz halinin farkında olmalı ki şöyle diyebiliyor:

- Bazı yorumlarım yanlış veya ilişkisiz olabilir. Ayetlerin anlam ve işaretine sadık kalmaya özen göstermekle birlikte bazan sınırı aşmış olabilirim. (s. 12)

Oysa kendisinin tâbi olabileceği hiçbir sınır yok; zira istese de sınırda duramıyor, kendisini frenleyemiyor; ilmî, ahlâkî, itikadî hiçbir sınır kendisini durduramıyor; çünkü nefis arabasında fren pedalı yok; ya gaza basıyor ya geri vitese alıyor; ya çok ileriye gidiyor, ya çok geriye; fakat aslâ sabit bir yerde durmayı beceremiyor; yakıtını cahil muhataplarının zaaflarından devşirmesi de bundan.

İstikameti meşkûk bu nefis arabasına, kendilerine eğlence arayan çoluk-çocuktan ya da uçarı (protest) gençlerden başkasının binmeyeceğini, binmeyi deneyenlerin ise kısa bir süre sonra ineceklerini tahmin etmek akl-ı selim sahipleri için hiç de güç olmasa gerek.

Bu çeviri hakkında istemeyerek de olsa yazmaya karar vermemin nedeni, sadece ama sadece peşine takılan çocukların bizim çocuklarımız olması...

"Ne emel kaldı derûnumda, ne sevda-yı mecaz" desem de için için, çaresiz, bir şeyler söylemeye çalışacağım. Kimbilir belki bir yararı olur!


22 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...